31/01/2011 | Yazar: Cihan Dağ

“Acı çekiyorsun de mi hâlâ?”

“Acı çekiyorsun de mi hâlâ?”

Alaycı bir gülümseme yer buldu yüzümde onu dinlerken. Uzaklara bakmıyordum. Boynumu öne eğmiş ayağımın altında sağa sola yuvarladığım pet şişeye dalmıştım. Öyle uzaklara bakacak, umut edecek gücüm yoktu. Olduğum yerde acı çekmekti ihtiyacım olan şey.
 
“Mutlu olabilirsin artık”
 
Mutluluk benim için çok geç demeyeceğim asla. Belki ölmek üzereyken bir yatakta, çıkabilir, o zaman bile, son senefesimi vermeden o birkaç saniyelik zamanda. Ama beklemek, hayır mutluluğu asla beklemem. Varsa eğer beni sevenler beklesin mutluluğumu. Umut dediğin nicedir içinde taş olan bir ayakkabı, onu giyip her adım atışımda ayakklarım kanar oldu. Bu yüzden ben artık beklemeyeceğim. Sadece duracağım. İleride biri otobüs bekliyor, ellerinde bavulla duruyor orada öyle. Bende bir zamanlar öyle dururdum. Mutlu olmayı umarak beklemek. Hayır ben artık sadece duruyorum.
 
“Fahişe değilsin sen değil mi?”
 
Yüzüne baktım. Olağanca nefretimle yüzüne baktım. Yüzüme bakamadı. Olağanca utancıyla yüzüme bakamadı. Bir yol var orada bak dedim. O yolda beklemek ve umut etmek, işte fahişelik budur. Ama ben artık fahişe değilim. Çünkü bu dünya fahişe olmak için gereğinden fazla korkak.
 
“Ben de hep gitmek istedim”
 
Neden burdasın diye sormak istedim kendisine, vazgeçtim. Dünyaya yeni bir fahişe kazandırmak istemedim. Gitmek, hikayenin sonunu aramaktır. Gitmek süregelen bir öyküde kahramanların gerçek yüzleriyle yüzleşmektir. Gitmek kader zannedilen şeyle aynı yatağa girmektir. İnsan doğu, batı, kuzey, güney…göstermelik bir yön seçer kendine ve gider. Gittiği yer kendidir, ya da gidemediği…
 
“Seninle konuşmama kızıyorlar”
 
Güçsüz insanlar korkar ancak biriyle konuşmaktan. Korkarlar çünkü aynısını yapacak ya da yapamayacak kadar güçlü değillerdir. Sonbahar geldi bak, herkes yavaş yavaş evlerine çekiliyor. Kış günü sokaklarda yürüyen insanlar görür müsün, yazın gördüğün kadar? İnsanlar o gevşek ışık oyunlarını ve sıcağı sever. Bununla mayışır, mutlu olurlar. Çok az kişi kışın soğuk rüzgarını yemek ister. Hasta olmaktan korkarlar, zaten hasta değillermiş gibi…
 
“Seni öldürebilirler”
 
Ölüm dediğinin türlü hali vardır. Benimki de uzatılmış yaşamak. İnsanın sevindiği  ölümler vardır. Ben ölürsem, kurtuldu diyecekler, sanki kurtuluşumu yaşarken de göremeyecekler gibi. Biliyorum içlerinden biri beni kurtaracak. Ve en sonunda ben kurtarılmış bir ölü olacağım…
 
“Benim şimdi eve gtimem lazım ama yarın yine gelirim”
 
Demek sen de içinde taş olan ayakkabılardan giyiyorsun çocuk. Koş çocuk, koş. Umuda kanaya kanaya koş.
 

Etiketler: yaşam
nefret