06/05/2009 | Yazar: Osman Elbek

Osman Elbek'in Radikal İki'de yayınlanan yazısı...

Osman Elbek'in Radikal İki'de yayınlanan yazısı...

İstanbul’da hayata gözlerini açmış olsa da bu topraklarda Albert Caraco’yu kim tanıyor acaba? Kanaatim o ki yeterince tanımadığımız için bu hallerdeyiz. Işık Ergüden’in tanımıyla Caraco sınıflandırılamaz bir düşünürdür, bir ahir zaman peygamberidir. Doğmuş olmanın nafile ve telafisiz bir süreç olduğunu her daim benliğinde hisseden, ürememize ve tüketmemize itiraz eden, şehirlerimize lanetler yağdıran bu insanı, insanlığımızı yeniden düşünmek için hatırlamak gereklidir.

Caraco içinde yaşadığımız kentlerin ölümün okulları olduğunu, şehirlerin her birisinin uğultunun ve leş kokusunun kesiştiği kavşaklar halini aldığını söyler. Bostancı’da ölümü ve çatışmayı seyretmek için sokaklarda ölümcül seyirciliği seçen meraklı vatandaşlar, yanı başlarında insanlar birbirlerini öldürmek için uğraşırken pastanede pasta yiyebilen insanlar ve tüm Türkiye’yi canlı yayınlarıyla temaşa sanatına dahil etmek isteyen medya mensupları, onca trafik uğultusu arasında burunlarında ölümün ve leşin kokusunu duydular mı acaba? Apartman dairesinin içinde ya da dışında ölecek insanların şahitliğine olan bu merakımız bize bir kez daha gösterdi ki ‘değer verdiğimiz erdemler ölümün erdemleridir yalnızca’. Artık dilimiz ölümün dilidir. Caraco’nun ifadesiyle, evrene dair bir ölüm şarkısı yükseliyor dudaklarımızdan. ‘Barbar bir geleceğin kapısında’ değil, barbar bir şimdinin içerisinde soluk alıyoruz. Öyle ki gencecik kadınların kafası kesiliyor, akan kanlar evlerde saklanıyor ve cansız bedenleri çöp kutularına atılıyor. Nasıl bir İstanbul’dur burası? Sanki Caraco, ‘yeryüzü, kurban edilen insanların sığınağı oldu’ derken, doğduğu kentin 90 yıl sonrasını tanımlamıştı. Dahası yaşanan bu vahşet yetmezmiş gibi İstanbul’un ‘cerrah’ı insanlığımızın son noktasına da neşter attı ve öldürülen kadının suçunu anne ve babasının ona sahip çıkmamasına bağladı. Cerrah’a göre, bir kadın erkek arkadaşıyla buluşuyorsa ve buluşma saati ‘makul’ bir saat değilse polis ne yapsın. Bu zihniyet karşısında Caraco’ya sığınmaktan başka insanın elinden ne gelir ki: ‘Düzen her zaman gayri insaniydi, ahlak düzeni tüm düzenlerin en gayri insanisidir’.

Cerrah hiç düşündü mü acaba, gencecik yaşta başı kesilen ve bedeni çöp kutusuna atılan bir kadının annesi ve babası, ne düşünür bu ölüm karşısında? Bu kahrolası erkek egemen toplumda, yapılan ahlak vurgusunun bir aile için ne anlama geleceği hiç aklına geldi mi acaba? Ama Cerrah’ın deneyimleri, ahlak düzeni vurgusunun her zaman kendisinin kurtuluşu anlamına geleceğine işaret ediyor. Öyle de oluyor. Trajik bir felakete kurban edilmiş genç kadının babası, milyonlarca insanın seyrettiği canlı yayında sesi titreyerek kızının ne kadar ahlaklı olduğunu aktarıyor ve Cerrah’a ses veriyor: ‘O bizim büyüğümüzdür, ağzından yanlışlıkla çıkmıştır bu sözler. Onun ellerinden öperim’.

Uğultu, ölüm okulları, leş kokusu, ahlak düzeni.. Midem bulanıyor ve bir kez daha Caraco’ya sığınıyorum: ‘Onların büyük saygı gösterdikleri şeye hakaret etmek görevdir, çünkü kutsallığa hakaret etmeden değişim kök salmaz’.

OSMAN ELBEK: Gaziantep Üni., öğretim üyesi


Etiketler: medya
İstihdam