09/02/2011 | Yazar: KAOS GL

Festus Okey davası, kimlik bilgileri beklenirken sessizce zamanaşımına doğru gidiyor.

Festus Okey davası, kimlik bilgileri beklenirken sessizce zamanaşımına doğru gidiyor. Davaya müdahil olmak isteyince haklarında suç duyurusu yapılan Göçmen Dayanışma Ağı üyeleri: Yeni bir ölümün yaşanması an meselesi. Bir sonraki duruşma 26 Nisan’da...

Vicdan mı hukuktan doğar, hukuk mu vicdandan? Saçma bir soru... Ama “hukuk” adı altında öyle garip şeyler oluyor ki, şunu hatırlamak gerekiyor: “Yasalar dediğimiz şeyin özünde bir başka yasa yatar ki meşruiyetini oradan alır; o da vicdan yasasıdır.”

Göçmen Dayanışma Ağı (GDA) üyeleri, “usül yasasına göre böyle” deyip üç buçuk yıldır Festus Okey’in kimlik bilgilerini beklemekten başka bir şey yapmayan mahkemeye yapıyorlar bu hatırlatmayı.
 
Festus Okey, canını kurtarmak için ülkesi Nijerya’dan kaçmış, yolu Türkiye’ye düşmüş, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne (BMMYK) mülteci olmak için başvurmuş bir göçmendi. 20 Ağustos 2007’de Türkiye’ye “sığınmış” olan bu insan kimlik kontrolü sırasında gözaltına alındı, karakoldayken polis kurşunuyla öldü. İstanbul Emniyet Müdürlüğü, Okey’in polisin silahını almaya çalıştığı sırada, silahın ateş aldığı yönünde bir açıklama yaptı. Savcı ise polis hakkında “taksirle (kusurla) adam öldürme”den dava açtı. Ama dava açıldığıyla kaldı. Çünkü ikinci celsede sanık avukatı “Bu kişinin adı Festus Okey değil. Acaba terörist midir?” diye sorunca mahkeme Okey’in kimlik bilgilerinin Nijerya’ya sorulmasına ve sonra da beklemeye karar verdi. Davada, skandal boyutunda hatalar olduğunu belirten Çağdaş Hukukçular Derneği’yle, İnsan Hakları Derneği’nin müdahililk talepleri reddedildi.
“Yaşadığım ülkedeki bir karakolda bir insanın öldürülmesi benim de meselem” deyip bireysel başvuruda bulunan Göçmen Dayanışma Ağı üyeleriyle ilgili olarak ise hem başvurular reddedildi hem de “mahkemeye hakaret” ve “adil yargılamayı etkilemeye çalışmaktan” suç duyurusunda bulunuldu.
Dava zamanaşımına doğru hızla ilerlerken, müdahillik dilekçesi veren 40 Göçmen Dayanışma Ağı üyesinden Ahmet Murat Öğüt, Kerimcan Yıldırım, Ayşe Akalın, Ufuk Ahıska, Çağdaş Önder ve avukatlar Burcu Özaydın, Muhsin Kemal Şimşek, hem davadaki skandalları, hem de bu davaya neden müdahil olmak istediklerini anlattı.
 
Vatandaşla göçmen arasındaki ayrımın sorgulanması hedefiyle 2009'da biraraya gelen Göçmen Dayanışma Ağı üyelerine göre, bugün vatandaşlık, ayrımcılık kriteri olarak işliyor
Festus Okey nasıl ölmüştü? Şimdi dava hangi aşamada?
Murat: Festus 2007’de standart bir kimlik kontrolü sırasında yakalanıp Beyoğlu Polis Karakolu’na götürüldü. Onunla beraber yakalanan arkadaşının anlattığına göre bir nevi direnmesi sonucu daha sonra üst katta bir yere alındı. Sonra bir kurşun yaralanması sonucu öldü. Çeşitli örgütler tarafından durumun görülür hale getirilmesi çabası çok etkili olmadı. Geldik 2011’e. 12’nci duruşmada hâlâ Festus Okey’in kimlik bilgileri yok diye davanın esasına geçilememiş durumda.
 
Davanın esasına geçilememesi ne demek?
Burcu: Yargılamada işlemler önce usülen tamamlanır, kimlik tesbiti yapılır. Burada usül işlemleri bitmediği için esasa girilemiyor. Yani, aslında sanık yargılanmıyor sadece duruşmalara gidip geliyor.
 
Peki sanık bu arada işine gidip geliyor mu?
Burcu: Evet, sanık polis memuruna işinden bir gün bile el çektirilmedi. Burada işkence sonucu ölüm söz konusu... Müebbet hapisten yargılanması gereken bir sanık var. Ama çok ilginç bir şekilde, bununla kıyaslanamayacak derecede basit yaralamalarda bile tutuklama kararı verilirken bu davada tutuklama kararı verilmedi. Bunun gerekçesi delil karartma şüphesi yok olarak tanımlıyor. Ama daha olayın oluş gününden itibaren deliller karartıldı. Adli kontrol gibi bir tedbir dahi uygulanmadı.
Çağdaş: Hergün bir sürü vatandaş gidiyor karakola. İşinden dahi alınmayan, suçlanamayan bir katille her gün yüzyüze gelmek zorunda kalıyor insanlar.
 
Skandal boyutunda hukuk ihlallerinden bahsediliyor. Nedir bu ihlaller?
Burcu: Olayda en önemli delili oluşturacak gömlek kayıp, karakolda yaralandıktan sonra hastaneye girerken kamera kayıtlarında Festus’un gömlekli olduğu gözüküyor. Fakat öldükten sonra teslim edilen eşyaları arasında gömlek yok. Hangi mesafeden ateş edildiği gömlekteki barut izinden tespit edebiliyor. Bu konudaki soruşturmada takipsizlik kararı verildi, kaybedenlerle ilgili hiçbir işlem yapılmadı. Ayrıca çok önemli birşey var: Ölüm olayının hemen akabinde bir tutanak tutuluyor, tutanağı şu anda sanık olan polis memuru da imzalıyor.
 
Yani, olayın şüphelisi olayı anlatıyor...
Burcu: Evet, bu olağanüstü bir hukuk ihlali... Ayrıca, şüphelinin elinde swap denilen barut izi tesbiti yapılıyor. Hiçbir iz çıkmıyor. Silah, eğer bir boğuşma sırasında patlamış olsa bile onun elinde yine de barut izi olması gerekir. Bu, o arada yıkanmış olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda karakolda olması gereken kamera kayıtları yok. Aynı zamanda, olayın savcılığa üç saat sonra geç bildirilmesi var ki, bir karakol sözkonusu olduğunda bu kendi başına bir skandal.
 
Mahkeme, olayda kullanılan silahın sanıktan alınmasına neden 13 ay sonra karar veriyor?
Burcu: Savcının bir ara aklına gelmiş herhalde. Normal şartlarda hiçbir suç aleti suç işleyene asla geri verilmez. Suç aletinin hele bir silahın geri verilmesi bunun hâlâ bir polis memuru olan sanığın taşıması ve kullanması inanılmaz bir şey.
Kerimcan: Ben birşey eklemek istiyorum Burada sanki çok fazla polis memuru üzerinde durduk. Oysa bu suç bireysel değil. Ortada belki çete suçu olarak nitelenebilecek ciddi bir hikaye var. Ortada imzaları olan polisler var. Bu işi örtbas etmek için çaba göstermiş insanlar var. İlk celselere sanığı makam otosunda taşıyan dönemin Beyoğlu emniyet müdürü, bugünün İl Müdür Yardımcısı Tuğrul Pek var. Bütün bunlar ortadayken, diğer kişilerin bu davaya hiç dahil edilmemiş olması yeterince korkunç bir şey...
 
Festus Okey’in avukatı var mı?
Burcu: Festus Okey’in bir avukatı olamıyor. Çünkü avukatının olabilmesi için bu olayda mağdur olmuş birilerinin olması ve onun vekalet vermesi gerekiyor. Olayda biz dolaylı olarak mağdur olduğumuz iddiasındayız ancak mahkeme bizim dolaylı olarak da mağdur olmadığımızı iddia ediyor. Dolaylı’yı çok dar yorumluyor. Bu toplumda yaşayan herhangi bir bireyin karakolda yaşanan işkence ve işkence sonucu ölüm olayından dolayı mağdur olduğunu düşünüyoruz. Çeşitli hak ihlalleriyle ilgilenen derneklerin ya da göçmenlerle ilgili çalışma yürüten kurumların bu durumdan ötürü mağdur olduğunu düşünüyoruz.
 
Sizin talebiniz kimlik tesbiti yapılmasın mı?
Muhsin: Hayır. Bir taraftan kimlik bilgileri beklenirken davanın esasına girilerek toplanabilecek birsürü delilin toplanılması, dinlenebilecek tanıkların dinlenmesi ve ilerleme kaydedilmesi. Zamanaşımıyla karşı karşıya kalınmaması. Şunu da söylemek lazım: Usül yasasında mağdur lehine düzenlenmiş kimlik tesbiti maddesi bile bu davada mağdur aleyhine kullanılıyor. Aslında burada cumhuriyet savcısının devletin memurunu, hâkimin de devletin ali mefaatlerini koruması senaryosu tiyatro olarak oynanıyor. Bir dava yok ortada.
 
Bu davaya müdahil olabileceklerden birisi de Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği... O ne yapıyor davayla ilgili?
Ufuk: BMMYK’nin Festus’la ilgili bir küçücük demeçte “kaygılanıyoruz” ifadesi kullandığı için İçişleri Bakanlığı’nın tepesine bindiğini ben içerden bilgi olarak biliyorum. Türkiye’yi rahatsız edici herhangi bir demeci olduğu anda mültecilik başvurusunda bulunmak isteyen göçmenlere ulaşımını hemen engelliyor.
Muhsin: Fakat BMMYK’nin “durumu kuırtarmak için sözlerimizi saklıyoruz” demek yerine, yapabileceği çok şey var. Bunu uluslararası alana taşıyabilme, rapor hazırlayabilme, diğer gözlemcilere görüş açıklayabilme gibi... Bunların hiçbirisini yapmıyor.
 
Bir insan öldü, ama öldüren yargılanamıyor. Ailesine ulaşılamıyor, BMMYK müdahil olmuyor, müdahil olmak isteyenlere soruşturma açılıyor. Yok mu yapılacak bir şey?
Ufuk: Mesele son merciye intikal etmiş vaziyette; halk... Mısırda olduğu gibi... Bir iki örneği oldu; hiçbir kuruluşa bağlı olmaksızın basında haberini duyup gelen “duyarlı vatandaş”lar oldu. Mümkünse 70 milyon TC vatandaşının bu davanın müdahili olma talebiyle yargılandığı bir süreç hayal ediyoruz. Bir sonraki duruşma 26 Nisan’da...

Göçmenlere tecavüz ediliyor

Bu olaydan etkilendik, davaya müdahil olacağız diyorsunuz. Nasıl etkilendiniz?
Ayşe: Göz göre göre, bir grup insanın bir parça kağıda sahip olmadığı için bizim yararlanabildiğimiz bir sürü haktan yararlanmaması hepimizi etkileyen bir sorundur. İnsanın yaşam hakkı, bütün adalet sisteminin üzerine oturduğu en temel şeyse, bazılarının yadsındığı bir sistem herkes için mağdur edicidir ve ayrımcılık üretir. Eşitlik anlayışı varsa, bunun dar bir yorumlaması olamaz. Şu anda yaşadığımız sorunlar Türkiye’de vatandaşlığın bir ayrımcılık kriteri olarak işlediğini gösteriyor.
Çağdaş: Biz paralel bir ilişki kurmak istiyoruz bütün insanlarla; göçmen ya da değil.
Ufuk: Bizim bu meseleye müdahil olmaya çalışmamız o polis memuruna özel bir garezimiz olduğundan değil. Derdimiz, herhangi bir gücü olan vatandaş olmadığı için, göçmen olduğu için, derisinin rengi siyah olduğu için ayrımcılığın katmer katmer oluştuğu bir ortamda, bu uygulamaların rutine dönüşmüş olması. Gerçekten bu... Bu olayın tekrarlanabileceğini söylemek kehanet değil. Bildiğimiz olaylar var, özellikle siyah oldukları için ölümün kıyısından dönmüş çok genç insan var, tecavüze uğramış göçmen kadınlar var... Seslerini çıkartamıyorlar. Polis tarafından tecavüze uğradıkları şikayetinde bulunup bunu geri almak zorunda kalıyorlar. Bunlar var, ama duyulmuyor, görülmüyor, konuşulmuyor. Festus davası bu anlamda önemli. Davanın sürüncemede bırakılıp sessizliğe gömülmesi, aslında bu rutinin devam etmesi demek. Bunun bir yerden kırılması lazım ve buna da birilerinin müdahale ediyor olması lazım. Diyorlar ki, kimlik tesbiti yapılmazsa Yargıtay’dan döner. Yasalar dediğimiz şeyin özünde bir başka yasa yatar ki meşruiyetini oradan alır; o da vicdan yasasıdır. Vicdana uygun olmayan hiçbir yasa adalet olarak işleyemez, varolmaz. Burada biz meşruiyetimizi vicdan yasasından alıyoruz.
 
Festus Okey gibi aşağılandık
Festus Okey davasıyla yakından ilgilenmeye başladığınızda neler hissettiniz?
Ufuk: Elbette gazetelerden takip ettiğimizde, arkadaşlarımızdan dinlediğimizde bizim üstümüzde belli kötü etkileri oluyordu. Ama sözle gerçek, söylemle realite arasında bir fark var. Biz o mahkeme salonuna müdahil olmak için girdiğimiz andan itibaren aslında gerçekten kendimizi göçmen ve siyahî olarak hissettik. Çünkü mahkeme bize böyle davrandı. Bizim oradaki varlığımız Festus’u bir çeşit yeniden inşa etti. Eğer Festus ölmeseydi davacı olarak o mahkemede bulunuyor olsaydı, ona nasıl davranılacak idiyse bize de aynı şekilde davranıldı. Biz bu anlamda onu yeniden varetmeyi kendi içimizde başardık. O duyguyu en olumsuz yönleriyle iliklerimize kadar hissettik. Kendimizi tehdit altında hissettik, aşağılanmış hissettik, ayrımcılığa uğramış hissettik. 
 
Fotoğraf: Sezayi Erken (GDA üyelerinin fotoğrafı)
 

Etiketler: insan hakları, mülteci
İstihdam