06/02/2017 | Yazar: Selçuk Candansayar

Büyüsel bir yolu yok ama çalışmaktan başka da ahlaki bir seçim yok. Biz aynı zamanda bir ahlak ve vicdan mücadelesi yapacağız.

“Siz hep kendiniz gibi insanlarla bir aradasınız, o yüzden iyimsersiniz” dedi bir arkadaşım. ‘Hayır’ çıkacağını düşünmüyordu.

İşi nedeniyle yoksul, dar gelirli insanlarla iç içe bir hayatı var. “Hiç bizim gibi düşünmüyorlar” diye ekledi. Onların dertleri nasıl bir yönetim altında yaşayacakları değil. Parlamenter sistem, başkanlık sistemi farkı üzerine düşünmüyorlar, umurlarında bile değil. Onlar, Tayyip Erdoğan’a ‘inanıyorlar’. Erdoğan ne derse doğru kabul ediyor, kabul ederken ne dediğini dinlemeye bile gerek görmüyorlar!

Mersin Şehir Hastanesi’nin açılışı sırasındaki kalabalık arkadaşımı haklı çıkaracak bir ‘performans’ sergiledi. Erdoğan’ın “eski sağlık sistemine evet diyor musunuz” sorusuna, hep bir ağızdan “evet”i yapıştırdılar. Kitle daha şimdiden ‘evet’e o kadar şartlanmış durumdaydı ki, Erdoğan’ın evet mi sorusunun neyle ilgili olduğunun ayırdında değildi.

Erdoğan’ın yüzündeki gülümseme tarihsel bir an olarak arşivlenmeli. Kitlesi üzerinde yarattığı ‘büyüsel etkiden’ aldığı hazza, müşfik bir babanın evladının ‘sersemliği’ karşısındaki hoşgörüsü karışmıştı.

Arkadaşımın yalnız olmadığını biliyorum. Bu karamsarlığa kapılmış olanların az olmadığı açık. 2002 yılından bu yana girdiği her seçimi kazanan Erdoğan’a karşı umutlarını yitirmiş durumdalar. Doğrudan içinde olmadığı tek seçim Haziran 2015 seçimleriydi. O görece yenilgiyi bile kaosla tersine çevirmesini beceren birine karşı koymanın mümkün olmadığını hissedenler az değil. Ortalama bir demokraside yargılanmaya neden olacak 17- 25 Aralık’ta ortalığa saçılan yolsuzluklardan hasar almadan hatta güçlenerek sıyrıldı. Fethullahçılarla yaptığı ittifak resmi belgelerde hâlâ duruyor. Ortağının ülkeyi kan gölüne çevirecek darbe girişimi nedeniyle yardım yataklıktan geçtim en azından ihmal ve göz yumma nedeniyle yargılanmasını sağlayacak tüm kanıtlar ortadayken bile yıkılmıyor!

Ne zaman sandığa gidilse kazanan birinin bu kez de kazanacağını düşünmeden edemiyor insanlar. Karamsarlığın ardında yatan ise biteviye yenilgilerin derinleştirdiği yılgınlık hissi. Yılgınlık hissinin anlaşılır bir yanı var. Karşımızda asgari demokrasiye bile bağlı kalmakla ilgili derdi olmayan bir güçler bloku var. Geçtim demokrasiden hukuktan, bireysel ahlak, vicdan gibi insani özelliklerin esamesinin bile okunmadığı bir ‘şer ittifakı’ yönetimi elinde tutuyor.

Bu kötülük, amacına ulaşmak için hiçbir kural tanımıyor. Şiddetin her türünü pervasızca uygulayarak kendisine karşı olanlara hayat hakkı tanımayarak, göz korkutarak, sindirerek sesini kısıyor, duyulmaz, görülmez hale getiriyor. Aynı kuralsızlıkla dağıttığı rant, ulufe, sadaka ile de çevresine parazitlerden oluşan bir koruyucu kalkan kurmuş durumda.

RTEakp’nin asıl başarısı kurduğu bu şer/ korku/ rant üçlemesinin gücüne kitleleri inandırmasında. Bu güç, kitleye kırk katır mı kırk satır mı demiyor; kırk satır mı kırk küp altın mı, diye soruyor. Biat edeni karunlaştıran, karşı çıkanın boğazına çöken bir ikna/ rıza makinesi işliyor yıllardır. Karunlaştırma sözün gelişi kimine yatlar, katlar, HES’ler, limanlar kimine soğanın cücüğü.

Tam da bu yüzden her defasında RTE’ye muhalefet edenler bir açmaza düşüyorlar. Ona karşı çıkmaya kalkanların onun kadar güçlü olması gerektiği yanılgısı, muhaliflerin biteviye kendi güçlerini sorgulamalarına neden oluyor. Kafasını her kaldırana şöyle bir bakıyor ve “bu mu yenecek Erdoğan’ı” demekten kendilerini alamıyorlar. AKP dışı çevrelerdeki Erdoğan taklitlerine bakın, bu özelliği çok daha net görebilirsiniz. Kendisini sıkı solcu diye tanımlayanların bile çevreleriyle kurdukları ilişkide Erdoğan’a öykündüklerini hemen görebilirsiniz.

Erdoğan’ın inandırma becerisini kırmak kolay değil. Kötülükle mücadele de öyle. Hele kötülüğü kötülükle yenebileceğini sanmak ham hayalden öte olmadığı gibi kötülüğü güçlendirmekten başka bir işe de yaramıyor.

RTEakp’nin gücünü görmek ile o ‘gücün gücüne’ inanmak farklı. O güce inandığımızda seçici dikkatimiz aynı inanca kapılan yığınları görüyor ve yılgınlaşıyoruz. Oysa bugün Türkiye’de bu güçten kötülük görenlerin sayısı ondan beslenenlerden katbekat fazla.

‘Hayır’ demeye hazır, dahası ‘yetti artık hayır’ demeye niyeti olanların üzerindeki korku bulutunu dağıtmaya çalıştığımızda Erdoğan’a inananların sayısının ondan korkanlardan çok daha az olduğunu görebiliriz. “Ben hayır demeyi düşünüyorum ama evet kazanır” diyenlerin çokluğu tam da bu durumun tanıtı.

Büyüsel bir yolu yok ama çalışmaktan başka da ahlaki bir seçim yok. Biz aynı zamanda bir ahlak ve vicdan mücadelesi yapacağız.


Etiketler:
nefret