29/06/2017 | Yazar: Murat Çekiç

Polis şiddetine, özgürlüklerin engellenmesine yabancı olmadığımız bu diyarda, yine de başımıza taktığımız bir kır çiçeği gibi kısa ömürlü bir mutluluktu Onur Yürüyüşü.

Polis şiddetine, özgürlüklerin engellenmesine yabancı olmadığımız bu diyarda, yine de başımıza taktığımız bir kır çiçeği gibi kısa ömürlü bir mutluluktu Onur Yürüyüşü.

Düşmekte olan bir çığ, sele dönüşecek bir sağanak ya da her şeyi yutacak bir dalga öncesindeki son nefes olduğunu bilemezdik 2014 yılı Onur Yürüyüşü’nün. Ne polis şiddetine, ne de özgürlüklerin engellenmesine yabancı olmadığımız bu diyarda, yine de başımıza taktığımız bir kır çiçeği gibi kısa ömürlü bir mutluluktu Onur Yürüyüşü. Öyle ya, insan bu dünyada çok şey oluyor da kendisi olamıyor kolay kolay. Okuyup “adam” olabiliyorsun, çalışıp zengin olabiliyorsun, dolaşıp gezgin olabiliyorsun ama hepi topu bir buçuk kilometrelik İstiklal Caddesi’nde sen olup yürüyemiyorsun her zaman. “Sen olma” halini koşulsuzca herkese tattıran birkaç saat demekti Onur Yürüyüşü. Öyle bir sen olmak ki bu, o gün kendini olmayı başkasının suretinde arasan da kabul. Biz, binlerce insan, 2014 yılında Onur Yürüyüşü’nde insanın en güzel kalpli halini anlatan şiiri aldık üstümüze giyindik, kimimiz çıplak kimimiz örtünmüş halde olmamıza rağmen. “Sen olmanın” zorluğunu bir araya gelerek aştık. Birbirimize kendimiz olurken güç verdik. Bu deneyim bizim için bir bayram bir şenlik belki, ama kendisi gibi olabilenlerin dünyayı rengârenk boyayacağından korkanlar için bir felaket. O yüzden yolumuza çıktılar, durdurdular.

Bir buçuk kilometreyi güle söyleye yürümemizin önüne çıkan şey, bağnazlık zırhıyla kuşanmış ve adlarını anıp da çoğaltmamak gerekenler değil. Sadece korku. İnsanların kendi istedikleri gibi yaşamaları, özgürlükleri çağırmaları ve bu çağrıyı şenlik edip duyurmalarının önüne çıkan şey korku. Çünkü özgürlüğün de, tıpkı zehir niyetine kullandıkları insanı insandan ayıran dilleri gibi bulaşıcı olduğunu biliyorlar. Başkasının özgür olmasından korkuyorlar. Hele ki, insanın kendi özüne yabancı bir kötülük silsilesinin temeli olarak tasarladıkları aile kavramının köküne kibrit suyu ekip, bizim gibi ailenin ne demek olduğunu baştan yazacaklardan daha da çok korkuyorlar. Bildikleri bütün seçenekleri boşa çıkarıyor Onur Yürüyüşü’ndeki özgürlük. Zehirli dillerinden dökülen her bir tiksinme sözcüğünü büyülü bir kalkan gibi zerrelerine ayırıp yeniden kır çiçeklerine dönüştüren Onur Yürüyüşü ciğerlerini nefessiz bırakıyor, soluklarını kesiyor. Özgürlüğü bir buçuk kilometrelik bir caddeye yaymak, birkaç saatliğine de olsa insanları olduğu gibi bırakmak, herkesin mutlu ve bir arada yaşayabileceğine dair bir hayalin kısa bir süreliğine görünür olmasına fırsat vermek onları ürkütüyor.

Ama bilmiyorlar ki, ilk değiller. Şerre sığınıp lubunyaların üzerine saldıranlardan çok var tarihte. Belki dönem dönem kendilerini muzaffer sayacak kadar güçlü hissetti bu saldırganlar. Ama hepsinin devri geçti. Hepsinin devri geçecek. İnsanın özüne zulmetmeye yeltenenlerden kimse kalmadı. Hep yok olup yok olup baştan ortaya çıkmak zorunda kaldılar. Oysa dünyanın kimi yerlerinde tıpkı bizim Onur Yürüyüşlerimize saldırdıkları gibi lubunyalara saldırdıkları caddelerde, sokaklarda şimdi lubunya şenlikleri gırla gidiyor. Evlerin içinden ölüm kamplarına insan topladıkları mahallelerde şimdi anıtlar yükseliyor. Çünkü bilmiyorlar ki, insan çok şeyden vazgeçiyor da, kendinden vazgeçemiyor. İşte o yüzden kaybedecekler.


Etiketler:
İstihdam