07/06/2011 | Yazar: Cenk Erdem

Korku Ustası John Carpenter, nihayet psikolojik bir gerilimle sinemaya geri dönüyor.

Korku Ustası John Carpenter, nihayet psikolojik bir gerilimle sinemaya geri dönüyor. 10 yıllık uzun bir aradan sonra ilk olarak Toronto Uluslararası Film Festivali’nde prömiyerini yapan filmi “Koğuş”, 3 Haziran’da Türkiye’de de gösterime girerken, filmin dağıtımcılığını üstlenen DProductions aracılığıyla John Carpenter’la gerçekleştirdiğim röportajda, ünlü yönetmen: “Filmdeki izolasyon duygusu, karanlık ve Koğuş’un gizemi çok güçlü”… diyor.
 
Nitekim film daha jeneriğinden itibaren camlar üzerine yerleştirilmiş gibi bir efekt ile akıl hastanelerinin, insanın tüyleri ürperten elektrokonvulsif tedavinin acımasız görüntülerinin ve çeşitli hasta fotoğraflarının cam kırıklarıyla beraber parçalandığı ruha işleyen görüntüler sunuyor.
 
Oregon’da 1966 yılında Kristen (Amber Heard) adında genç bir kadının bir çiftlik evini ateşe vermesiyle başlayan filmin öyküsü, genç kadının polisler tarafından yakalanıp apar topar bir akıl hastanesine yatırılması ile gelişiyor. Hastaneye yatırılır yatırılmaz diğer 4 kadınla tanışan Kristen, Koğuş’ta yattığı ilk gece battaniyesinin üzerinden çekilmesiyle birlikte sır dolu bir gerilime sürükleniyor. Filmin senaryosu inanılmaz gizemli, üstelik klinik açıdan da çok değerli. Michael ve Shawn Rasmussen’in yazdıkları bu güçlü senaryoya, John Carpenter’ın korku sinemasına kazandırdığı izleyici yerinden zıplatan sahneler ekleniyor. Film atmosferi, dekorları, kıyafetleri ve hatta polis arabasıyla bile 60’lar konusunda hiç fire vermezken, filmin en çekici tarafı Amber Heard’ün performansı haline geliyor.
 
Güçlü, zeki ve savaşçı bir kimlikle John Carpenter, yeni bir çığlık kraliçesi yaratıyor. Carpenter’ın en sevdiği korku sineması kahramanının Wes Craven’ın meşhur Freddy Krueger’ı olduğunu düşünecek olursak, filmdeki akıl hastanesi ve koğuş ortamındaki güçlü sarışın karakterin isminin “Kristen” olması, benim gibi korku sineması fanatiklerine neredeyse aynı ortamda yine bir koğuşta karşımıza çıkan Elm Sokağı’nda Kabus 3 filminin Kristen karakterini hatırlatacaktır.
 
1987 yılının Chuck Russell tarafından yönetilen “Elm Sokağı 3” filminde de kabus bozukluğu ve gece terörü yaşayarak bir enstitüye yatırılan gençler, Craven’ın yarattığı Freddy ile savaşıyorlardı ve aralarındaki en güçlü karakter Patricia Arquette’in canlandırdığı “Kristen” oluyordu. Bu manalı tesadüfle, bu kez bir hayaletin dehşetinden kaçan ve yine Kristen ismi verilen Amber Heard’ün performansı harika. Amber Heard’ün ülkemizde 2009 yılında !f İstanbul kapsamında festivalde gösterilen ve sinemalarımızda da “Vahşet Partisi” adıyla gösterime giren kült korku filmi “Everybody Loves Mandy Lane”deki performansı da yine filmin sürprizlerini zirveye çıkarıyordu.
 
Koğuş filmi ise yavaş bir tempo ile başlarken, sizi hiç fark etmeden müthiş meraklandırıyor ve filmin içine çekiyor. Film korku klişelerini türün meraklılarına hiç çekinmeden sunarken, birbirinden güzel kızların duş sahnelerinden, bize “arkana bak, oraya gitme” dedirten tipik “Emily, oradaki sen misin?” cümlelerine kadar eski moda bir korku filmi havası da yakalıyor ki korku izleyicileri buna bayılır. Filmin müzikleri ayrıca çok başarılı ve Mark Kilian ürpertici, ruhani bir korku teması sunuyor. Kristen’in Koğuş’a yatırıldıktan kısa bir süre sonra hemen keşfettiği kötü ruh: Alice… Belki “Alice” adındaki kabusu hiç görmesek, daha hayırlı olurdu, ancak John Carpenter, karanlık koridorları, teker teker öldürülmeye başlanan kızların kötü ruhtan kaçma çabalarını öyle bir heyecanla izleyiciye veriyor ki, filmin bir sürpriz yapacağı hiç aklınıza gelmiyor. Üstelik işin en keyifli tarafı, filmde işlenen konunun aslında daha önce defalarca işlenmiş olmasına rağmen, en büyük şoku yine John Carpenter’ın yaşatıyor olması.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam