28/10/2014 | Yazar: Emre Korlu

2000 yılının Kasım ayı idi. Kaya, hoşçakalın gözüm diyordu. Buradan çok uzaklarda Paris’te tek başına...

Bahtiyar, Diyarbakırlı ak pak yürekli bir adamdır. Aslına bakarsanız, 1957 senesinde Malatya’da doğup büyüyen Ahmet’i hiç tanımamıştır. İkisi de sazına aşıktır ve ikisi de altı yaşında almıştır o bağlamayı eline.
 
Ahmet’in babası öyle alışıktır ki göç etmeye 1972 yılında geçim sıkıntısının sırtına binmesiyle yine düşer yollara. Bu kez Kocamustafapaşa’ya taşımıştır hayallerini ve elbette ki Ahmet de öyle.
 
Okulu bırakmak zorunda kaldığında yoksulluk gibi büyük sıkıntıyla boğuşmaktadır. Çeşitli işlerde çıraklık yaparken aynı zamanda da yaşadığı kent’e ayak uydurmaya çalışır. Henüz ondan habersiz çalınmamıştır çocukluğu ve gömleği yırtılmamıştır kiraz ağacında.
 
Ne “hani benim gençliğim nerde?” sorusunu annesine yöneltmiştir ne de kitaplarının elinden çalındığı bir öğle sonrasıdır.
 
Yıl yetmiş üç ve Ahmet yasa dışı afiş astığı gerekçesiyle hapse atılır.Henüz on altı yaşındadır.
 
Halk birimlerinin derneklerine katılmaya başladığında eline almaktan haz duyduğu bağlamayı bir daha hiç bırakamayacaktır. O artık dernek etkinliklerinde şarkının en yakıştığı dildir ve zamanla yeri dolduramayacak bir sanatçıya dönüşecektir.
 
İşte Ruhi Su ile tanışması da bu döneme dayanır.
 
78 yılı askerliğini yaptığı sıra aynı zamanda müzik çalışmalarına da devam eder.
 
Askerden dönüşüyle her yiğidin harcı diye benimsenen evlilik kurumunun bir üyesi olur zira yaşadığı ekonomik sıkıntılardan dolayı eşi Ahmet’ten ayrılır ve büyük usta o yıllar “düşemem yar peşine” demeye hazırlanıyordur.
 
Sistemin tersine hareket ederek hapse girmeye çalışırken bulur kendini. Martılar çöplüklerde ağlamaya başlamıştır. Şehirler bombalarla yıkanıyordur zira sevgili üstüne basıp geçmemiştir henüz.
 
1985 yılı onun için ilk albüm demektir “Ağlama Bebeğim” piyasaya sürülür lakin çok kısa bir süre sonra toplatılır fakat daha sonraları albüm üzerine uygulanan sansür ortadan kalkar. Bu “Ağlama Bebeğim” için özgürlük demektir. Acılara tutunmayı da o yıl öğretir hayranlarına.
 
Yine seksen beş yılı, sevgiliyle tanışır. Gülten, 12 Eylül darbesinin yaralı kuşlarından biridir ve cezaevinde idama mahkum edilen Nevzat Çelik şafak türküsü adlı şiirini Gülten’e verir, şiiri Ahmet’e iletmesini ister.İşte bu dizeler aynı zamanda türküye dönüştürülüp Ahmet’in dilinde yeniden hayat bulacaktır.
 
Sene 1986 dillerde Şafak Türküsü...
 
Aynı yıl “An Gelir” albümü yayınlanır.
 
Şarkılarını dağlara söylediği yıl “Şarkılarım Dağlara” albümü basılan bandrol sayısıyla rekora ulaşır.
 
Bu albümde geçen “abin bir gün dağdan döner, sarılırsın yavrucağım” ve benzeri sözler nedeniyle şarkıların dağlara söylenmesi yasaklanır bunun akabinde Ahmet’in konser vermesi de engellenir.
 
90 ile 92 yılları arasında film müziği üzerine çalışır. “Tatar Ramazan Sürgünde”adlı filmin müziklerini yapar.
 
Ahmet Kaya tel örgülerin ardında özgürlüğü arayan arka mahalleyi aydınlığa çıkarmayı amaçlamış asil Kürt…
 
99’un 10 Şubatında Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde “yılın en iyi sanatçısı” ödülüne layık görülür. Tüm diğer övgüyü hak edenler gibi alır mikrofonu, insanlığa çağrıda bulunur: “Ben bu ödül için İnsan Hakları Derneğine, cumartesi annelerine, tüm basın emekçileri ve tüm Türkiye halkına teşekkür ediyorum. Bir de bir açıklamam var: Şu anda hazırladığım, önümüzdeki günlerde yayımlayacağım albümde bir Kürtçe şarkı söyleyeceğim. Bu şarkıya bir klip çekeceğim. Aramızda bu klibi yayımlayacak yürekli televizyoncular olduğunu biliyorum, yayımlamazlarsa Türkiye halkıyla nasıl hesaplaşacaklarını bilmiyorum.”
 
Konuşmayı yapmasının ardından davetlilerin bir kısmı Ahmet Kaya’ya küfür etmeye ve üzerine eşya fırlatmaya başlar. O arbede içinde dışarı çıkmayı başarır.
 
Bu, Kaya’nın üzerine resmedilmiş bir önyargı bunalımından doğan nefrettir. 93 yılında Berlin’de Kürt iş adamlarının davetiyle konser verdiği sırada çekilmiş fotoğraflarının ertesi gün basında yayınlanmasıyla “PKK’ya yardım ve yataklık etme suçu, ırk ayrımcılığı gözeterek halka öfkeyi aşılama” gibi hastalıklı kanıyla suçlu ilan edilir. On buçuk yıl ağır hapis isteğiyle yargılanır.
 
16 Haziran 1999’da Türkiye’den ayrılır. Yargılamaların sonucunda gıyabında toplam üç yıl dokuz ay ağır hapis cezasına çarptırılır.
 
Şarkısında geçen “Kürt’üz ölene kadar, vallahi biz dostu özledik, Kürt’üz sonuna kadar, vallahi Apo’yu özledik” sözleri yüzünden yine aynı yılın mart ayında albümlerinin satışı yasaklanmıştır.
 
Ahmet Kaya dinlemek artık yasaktır ve o yalnızca sevgisi, düşünce özgürlüğünden dolayı parmaklıkların ardına mahkum edilmeye zorlanmış, sazı kırılmış ülkesinden sürülmüş bir çınardır.
 
2000 yılının Kasım ayı idi. Kaya, hoşçakalın gözüm diyordu. Buradan çok uzaklarda Paris’te tek başına...
 
Son sözünü tamamlamaya çalışırken günışığına gözlerini yumuyordu.
 
“Doğum günüm bugünüm.
Doğum günüm gülüm
Doğum günüm diyorsun.”
 
AHMET KAYA (28 Ekim 1957 - ) 

Etiketler: kültür sanat
İstihdam