30/06/2015 | Yazar: Serhat Murat Ateş

Gördük ki LGBTİ bireylerinin acilen kendi içinde bir öz muhasebeye başlaması lazım. Bu muhasebenin neticesinde LGBTİ bireyleri kendi homofobilerini-transfobilerini terk etmeli. Aksi takdirde hetero-erke karşı verilen mücadelenin temelleri deniz kumundan atılmış olacak. Ancak bu hesaplaşmadan sonra vereceğimiz mücadele sonuç verecek ve Türkiye LGBTİ hareketi her yıl şiddetle mücadele etmektense kutlama yapmaya evrilebilecektir.

Gördük ki LGBTİ bireylerinin acilen kendi içinde bir öz muhasebeye başlaması lazım. Bu muhasebenin neticesinde LGBTİ bireyleri kendi homofobilerini-transfobilerini terk etmeli. Aksi takdirde hetero-erke karşı verilen mücadelenin temelleri deniz kumundan atılmış olacak. Ancak bu hesaplaşmadan sonra vereceğimiz mücadele sonuç verecek ve Türkiye LGBTİ hareketi her yıl şiddetle mücadele etmektense kutlama yapmaya evrilebilecektir.

Sınıflara ayrılmış toplumlarda farklı olana; kin, nefret, öfke beslemek gayet normal. Bu toplumlarda hoşgörü, bir arada yaşama, yardımlaşma ve dayanışmayı elbette görmek mümkün değil. Biz rengârenk bir gök kuşağıyız, farklılıklarımız zenginliklerimizdir, bizi biz yapanda aynı şeyleri düşünmüyor olmamız gibi geyik laflar ancak; bir yanıltmacadır. Liberal oluşumlarda sadece farklı kimliklerin çatışması kaçınılmaz olsa yine iyi, yalnız bir kötü huyu daha var ki; aynı perspektifteki bireyleri de kendi içinde çatıştırıyor.

Genel bir tanım yapmak gerekirse, özgürlük kisvesi altında revizyonlar yaparken bir yandan da gelenekle çatışması denilebilir. Misal LGBTİ’nin kendi içindeki ayrışması... Bu yanlış tutumun merhemini biz gayet iyi biliyor ve bunun mücadelesini veriyoruz. LGBTİ hareketinde de temel iki sorunun olduğu aşikâr. İlk olarak tırnak içinde söylemek gerekirse: ’’özgürlükçü’’ dalkavukluktur ki özgürlüğü savunurken yaptıkları somut eylemler gösteriyor ki tamamen abeste iştigaldir. İkinci olarak belki de ilkinden daha önemli olansa örgütsüz olmak. Evet, gezi direnişiyle beynimize kazınan slogana ne yazık ki biat etmiş değiller. Gezinin başarısının tek bir açıklaması vardı ki o da, Örgütlü bir halkı hiçbir kuvvet yenemez. Tamda bu sözü destekler nitelikte; 13. Onur Yürüyüşünün İstanbul ayağı.

Çok net gördük ki iktidar ve polis hegemonyasına hazırsız yakalanmak bir yana koordinasyon, tek yumruk olma gibi niteliklerden de yoksundu. Yürüyüşün iptal edilme gerekçesi de son derece liberal bir tutum değil mi? 2002 yılında biz İslamcı değil liberaliz diyen bir politikayla meydanlara çıkan Erdoğan 14 yıllık iktidarı boyunca bir kez dahi Onur Yürüyüşüne müdahale etmemişken 2015 yazında değişen neydi? Sorunun cevabını yine Erdoğan veriyor aslında. Cevap niteliğinde ki o sözünü hatırlayalım. -’’Biz kutsal Ramazan ayında şehrin göbeğinde eşcinsellerin yürümesine izin verecek kadar özgürlükçüyüz.’’ İşte liberalizmin özgürlük anlayışı... Bugün LGBTİ içinde ki ayrışmanın tarafları olan liberallerin iktidarda ki temsilcisi,  Erdoğan.

Sıcağı sıcağına bugün ki onur yürüyüşü hakkında söylenecek çok söz var. Yürüyüş günü gelmeden sosyal medyada fırtınası esti. Ortamın en popüler ailelerinden ya da bazı ’’özerk!’’ şahıslar ayrımcı tutum sergilemeye başladılar. LGBTİ hareketinin aslını bilmeden kendi ön yargılarını hatta tam ifadesiyle homofobilerini gün yüzüne çıkardılar. Peki, gerçekte kim bunlar? LGBTİ hareketini; kendini topluma sevdirme çabası olarak gören kişiler. Oysaki ortada böyle bir amacın olmadığını vurgulamanın, tartışmanın zamanı çoktan geldi. ’Onur’ ifadesinin topluma sevdirme değil, toplumun öngördüğü kılıfın dışına çıkma manasına geldiğini anlatmanın zamanı geldi ve geçiyor. Türkiye’de süre gelen mücadelenin on yıllar önce bir kaç korkusuz insanca, bu uğurda başlatıldığını bilmemek onların emeklerine saygısızlıktır. Kendi zevklerine göre, ahlak anlayışlarına göre hareketi revizyona uğratmak da nedir Allah aşkına? Ki bu bir revizyon bile değil, bildiğin çökertme hareketi. Zaten Kapitalizmin temel kuralı değil midir? -Böl, parçala ve yok et. Kuşkusuz LGBTİ oluşumuna bugün yapılan da budur. Topuklu ayakkabıların, perukların, kadınsı tiplemelerin hareketin simgesi olduğu gerçeği unutulmamalı. Bırakın artık; simgeleri görüp de sizden utananı, nefret edeni kazanmayı.

Eşitliği temel alan toplumlarda biliyoruz ki  hoşgörü var, paylaşma duygusu var. Eşitlik varsa kendinden olmayana; ’’Yoksa sen bizden değil misin?’’ -şeklinde bir soru sorma anlayışı yok. Kendi insanlık niteliklerinden kaçmak yok.

Gördük ki LGBTİ bireylerinin acilen kendi içinde bir öz muhasebeye başlaması lazım. Bu muhasebenin neticesinde LGBTİ bireyleri kendi homofobilerini-transfobilerini terk etmeli. Aksi takdirde hetero-erke karşı verilen mücadelenin temelleri deniz kumundan atılmış olacak. Ancak bu hesaplaşmadan sonra vereceğimiz mücadele sonuç verecek ve Türkiye LGBTİ hareketi her yıl şiddetle mücadele etmektense kutlama yapmaya evrilebilecektir.

Örgütlü olmamanın eksisini bugün bir kez daha polis şiddetine karşı bir olamayarak, kaçarak görmek zorunda kaldık. Dakikalar içinde muharebe kazanacak bir kitle savrulmuş oldu. Önümüzdeki Onur Yürüyüşünde aynı bezmişlikten kurtulmak için derneklere ve siyasal tutumu olan LGBTİ oluşumlarına bir hayli pay düşüyor.

Gerçek sorun her gün defalarca tiksindiğimiz, gırgırını geçtiğimiz davranışları kendimizin sergiliyor olması; tükürdüğümüzü yalamamız. Nefret ettiğimiz homofobi-transfobi aslında içten içe ayrımcı, ötekileştiren düzenle beraber zihnimize kodlanmış durumda. Hetero düzene karşı örgütlü mücadele verirken evimizde de örgütlü olmamız gerek. Yazıyı sonlandırırken naçizane bir öneri: 2016 Onur Haftası teması neden ’’Kendinle Yüzleş’’ olmasın? 

"LGBTİ ÖRGÜTLENMEKTİR-AYRIŞMAMAKTIR."

"HOMOFOBİK ZİHNİYET YIKACAĞIZ ELBET."


Etiketler:
İstihdam