10/08/2013 | Yazar: Selçuk Candansayar

İsyancılar yıkmak istediklerine öykünmeye başlarlarsa karşı çıkmak isyanın hakkı olmalı. Faşistle faşist olunmaz.

Gezi İsyanı’nın birbirini büyütüp, yaygınlaştıran iki büyük gücü var. İlki iktidarı iktidarsızlaştırma becerisi ve bunu sağlayan ikincisi iktidarın apışıp kalmasına yol açan dili. Muktedir ve şürekâsının ‘Çare Drogba’, ‘korkma la biziz, halk’, ‘Dün çok çeviktin polis’ ve daha yüzlerce slogan karşısında düştüğü acz, isyanın ‘başka türlü bir şey’ isteyenleri bir araya getirdiğinin de tanıtlarından. 

İsyan, üzerine bu yazı dahil öyle ya da böyle bir söz söylemeye, söyleyerek onun bir parçası olmaya, söz söyleyerek onu biçimlendirmeye ve denetim altına almaya çabalayanlara, isyana yancı olma gayretindekilere, velhasıl içinden doğmayan, içinde olmayana durmadan ‘nanik yapan’ bir yapısızlığa/ sahipsizliğe sahip.
Tam da öyle olduğu için çok güçlü, tam da bu yüzden çok kırılgan; isyan bir deli akıntı (ydı?)…
Yine de bu çok coşkulu günlerde bile madem isyandayız, isyanın da sorgulanabilir olduğuna karşı çıkma hakkımız olmamalı.
 
İktidar ve isyancılar arasındaki dil savaşlarını bir bakıma RT Erdoğan, ‘çapulcu’ nitelemesi ile başlattı. İsyancılar, tıpkı eşcinsellerden nefret ettiği aşikâr olan ve tam da kendisini aşağılamaya çalışmak üzere olanlar karşısında söze, ‘ben ibneyim’ diye başlayan LGBT’lerin o dağıtıcı dil becerisiyle ‘evet ya, çapulcuyuz’ diyerek, karşılık verdiler. O harika ‘chapulling’, youtube klibi, RT Erdoğan’ın hor görme hevesini kursağında bırakıverdi.
 
İsyan ve yeni dili karşısında darmadağın olan iktidar ve destekçileri, o dili yakalayabilirlerse isyanı ele geçirebileceklerini ve dahası bastırabileceklerini seziyorlar. En çok öykünmeye çabaladıkları isyanın akıl yaran mizahı. İktidar medyası, isyanın dilini, evirip çevirip isyanı bastırmak için bir araç haline getirmeye çabaladıkça isyanın gücünü artırıyor. Akit ‘şeyinde’ hem de profesör unvanlı bir edebiyatçı ‘mani’ formuna gerileyerek isyancıları kopyalamaya bile çabaladı.
Ama etkileşim iktidarın isyanın dilini kopyalamaya çalışmasıyla sınırlı değil. İsyan da muktediri iktidarsızlaştırabilmenin şehvetini tatmaya başladı. İktidarın her bocalamasında, her tökezlemesinde kendi gücünü keşfediyor ve fakat bu gücü bir iktidar haline getirme arzusuyla da karşılaşıyor gibi.
İktidar arzuyu kurup, şehvete çağırandır.
Az sayıda olsa da, özellikle sosyal medyada, twitter’da iktidara yönelik dalga geçme yarışı, iktidardan onun ezdiklerine yönelmeye başladı. Üstelik tam da tepeden bakan, ayrımcı ve değersizleştirici biçimlere bürünerek.
 
İlk örnek kendisini ‘kıl’ olarak gören kadındı. Son olarak, ‘hamile kadınlar sokağa çıkmasın’ abuklamasının sahibine yönelik patlak veren tepkide belirginleşti bu dil. Sözün sahibine yönelik, ‘seni küçükken üç kere havaya atıp iki kere mi tuttular’, ‘annen sana hamileyken düşük yapsaydı keşke’ benzeri aşağılamalar gırla gitti. Dahası, ‘hamileliğinde yeterince güneş almayan annelerin çocukları sağlıklı olamaz’ gibi, İnançer’in annesinin ‘türbanlı/kapalı’ olduğu göndermesini yapanlar da oldu.
 
Tam da muktedirin iktidar dili. Ayrımcı, aşağılayıcı, değersizleştirici egemenlik dili. Bir adım ötesi karşıtını gayriinsanîleştiren, insan olma vasfında görmeyen dolayısıyla şiddet uygulamayı hak gören dil. RTE, çapulcudan kemirgene boşuna geçmedi. İsyancıları kemirgenlere benzetmesi, onları hayvan gibi görmeye başladığının, yani hem çok korktuğunun hem de daha da öfkelendiğinin kanıtı.
 
Kibir, korkakların zulüm zırhıdır ve bu yüzdendir hoşgörünün ikiz kardeşi olması. Kendini güçlü gördükçe hoşgörülü, merhametli olan korktukça zalimleşir. Zalimin zulmü, yöneldiğine insan muamelesi yapmamaya başladığında artar. Ki, faşizm önce dilde kurulan, dile gelen sonra eyleme geçendir.
 
İsyan’a isyancılar yıkmak istediklerine öykünmeye başlarlarsa karşı çıkmak isyanın hakkı olmalı. Faşistle faşist olunmaz. İsyan kılları aşağılamaya başlıyorsa kılın olduğu yere benzeme riski doğmuş demektir. Kılı bırakıp…

Etiketler:
nefret