11/05/2016 | Yazar: Selçuk Candansayar

Bu yüzdendir, en güçlü olanın aynı zamanda en korkak olan olması. O elçi mi yıkacak, bu elçi mi yıkacak diye fal açmanın manası yok. Elçi bitmez. Gücün ardındaki korkuya, en kof özgüvene yönelik politika üretmek gerekli. Haziran gibi.

Sabık başbakandan geriye kalacak iki imge var.

İlki, yüzünüzü tiksinti hissiyle buruşturmanıza neden olabilir. Zevcesinden aktaran gazeteciye göre çözüm sürecini bitirip, devlet şiddetine başlama kararını verdiği (!) gece, sabaha kadar gözünü uyku tutmamış ve o çocuklar ne olacak diye, ağlamışmış!

Utanmadan, arlanmadan geleceğe dönük yatırım olsun diye, o kararı da vermek zorunda kalmıştı, ona kalsa vermezdi demeye getiriyor. Ne olacak diye ağladığı çocuklar hep öldüler. Siviller, askerler, yaşlılar, hastalar binleri geçti ölümler. Kaç şehir yerle bir oldu. Üstelik daha cenazeler kaldırılmadan yeniden inşa adı altında yağmacılara peşkeş çekiliyorlar.

Başbakanlığı dönemine en çok ölüm sığdıran kişi olarak tarihe geçecek birine hakkını helal edenlere de Allah senin müstehakını versin emi demek, gerekli, fazlası değmez çünkü. Bir de direnebilirdi diye hayıflananlar var tabi.

İkinci imge akademisyen, stratejist, bilge, tarih kurucu gibi nitelemelerin başına çakma geldiğinde neyi tanımladığının en müstesna örneklerinden birini bize tanıtması. Daha Dışişleri Bakanlığı döneminden bu yana binaya geliş gidişlerinde karşılama ve uğurlamaya gelenlerin sayısını beğenmeyerek cıngar çıkarmasından anlaşılan kibrin ardındaki kof özgüven.

Meğer bütün o debdebenin ardında tıpkı makam aracının penceresine abanıp, ‘Reis beni Başbakan yapar mısın, benden daha sadık dost bulamazsın’ diyen uyanık gibi biri varmış.

Reis de haklı tabii; eteğinin dibinden ayrılmayıp, ne istersen yaparım diyenler arasından çıkıyor hep hainler! Ömrü hain ayıklamakla geçecek neredeyse. Kim Reis’ in sayesinde bir şey oluyorsa, kısa sürede Reis’ in gölgesini kendi gölgesi sanmaya başlıyor. Ondan aldığı icazetle, onun yöntemleriyle, onu vurmaya kalkıyor.

Güç, Reis’te temerküz ettikçe, korku dağları bekliyor. Ucundan azıcık paylaşsa bile gücünü, canından can kopmuş gibi oluyor. Himmetiyle nurlandırdığı her faninin, Smeagol iken bir anda Gollum’a dönüştüğü hissinden kurtulamıyor. Reis, olması gereken tek namken öyle Hoca falan, üstelik azıcık tepeden bakmaya cüret eden sıfatlar kuşanmaya kalkanlar da onun asabını bozuyor.

Hiçbir Tanrı gönderdiği elçinin yeryüzünde uzun yaşamasına izin veremez. Buna gücü yetebilmiş olmasına karşın yapamaz. Çünkü elçi uzun yaşarsa kendisinin hükmünün kalmayacağını bilir. Musa, beş bin yıldır kanlı canlı yaşıyor olsaydı, bu gün ne Hristiyanlık vardı, ne Müslümanlık ve ne de bir Tanrı. Ama her Tanrı, o bir nefeslik saltanat için her şeyden vazgeçmeye razı fanilerin hiç bir zaman tükenmeyeceğini de bilir.

Bu yüzdendir, en güçlü olanın aynı zamanda en korkak olan olması. O elçi mi yıkacak, bu elçi mi yıkacak diye fal açmanın manası yok. Elçi bitmez. Gücün ardındaki korkuya, en kof özgüvene yönelik politika üretmek gerekli. Haziran gibi.

Yazmaktan imtina edilemeyen dip not: Sarayın inşasına en çok harç taşıyanlardan yetmez ama evetçi Mehmet Altan, bir milyon kişi sarayın önünde toplanırsa demokrasi kurtulur buyurmuş. Sana mı kaldı, yapımında çalıştığın sarayı yıkmak, ama çok hevesliysen ve Yılmaz Özdil’in söz ettiği nahiyen yiyorsa sen bi önden git, demekten insanın kendisini alması çok zor, kusura bakmayın lütfen...

Fotoğraf: Ateş Alpar


Etiketler:
İstihdam