06/11/2012 | Yazar: Gülçeray Ersoy

zihninizde yarattığınız kişi değilim. zihnimde tanımladığım kişi değilim. hepsinin toplamı, çarpımı, birinden birinin eksiği de değilim. binbir kişilikli ve bölük pörçük değilim. böyle bir şeyim işte. olduğum gibi, bütünümle. isteyen istediği gibi görebilir. isteyen istemediği gibi de görebilir. istemeyen hiç görmeyebilir de.

dönem dönem duraksayıp kendimiz üzerine düşündüğümüz oluyor. anlık ve geçici bu zamanlarda kendimizle birtakım hesaplaşmalara gidiyor, ve bunları kısa sürede netleştirmeye çalışıyoruz. ben ilk defa böylesine uzun süreli olarak "kim olduğumu sandığım" üzerine düşünmeye başladım. sandığımdan öte bir şey olabilir miyim, yahut çok basit ve birkaç cümleyle açıklanabilir mi varlığım. karşımdaki kişinin beni tanımlama ve dolayısıyla hakkımda yargıya varma biçimi beni ne derece tanımlıyor? ya da örneğin benim deneyimlemelerim sonucunca kendim hakkında vardığım yargılar beni yansıtıyor mu?

bu sorunun felsefede nerede yer aldığını aktarmaktansa, buraya bir parça değinmek ve temel olarak bu meselenin bana neler hissettirdiği ile beni nasıl bir yola sürüklediği üzerinde durmak istiyorum.

bir şeye uzaktan baktığımızda ayrıntıları kaçırabiliyoruz. fakat yakından baktığımızda da göremediğimiz noktalar oluyor. aradaki mesafeyi ayarlayamıyoruz. çok yakın olunca çok "falan filan" tanımını alıyor o şey. bahsi geçen bir elmaysa "kırmızı, tozlu, kurtlu" denebilir. boşlukları doldurmak mümkün. çok uzak olduğumuzda da aynı şey geçerli. bu kez tozu görünmeyeceğinden "temiz, sisli olursa merak uyandırıcı, çürüğü görünmezse sağlam" olabilir. peki tam olarak hangisi ’o elmayı’ tanımlıyor? ya yakından ya uzaktan bakıyoruz yalnızca. dengeyi kurmak için durmamız gereken, belirlenmiş bir nokta yok. olsaydı muhtemelen hepimiz orada olurduk. bu günlerde boşlukları elma için değil de kendim için doldurmaya başladığımda bunun nasıl zor bir şey olduğunu fark ettim ve saplanıp kaldım. çünkü elmaya bakan benim. ve elma benim için dışarıdan bir şey. oysa ben kendim için içeriyim. ve kendime elmaya bakar gibi bakamam. oysa başkaları için elmayım. ve tanımlamaların hangisinin ’o beni’ tanımladığı hakkında hiçbir fikirsiz kaldım. burada önemli nokta şu ki, kendime dışarıdan bakamam. bunu hiçbir şekilde yapamam. kıymet verdiğim bir arkadaşımın dediği gibi; bir kapsülle kendimizin dışına çıkabilseydik, kendimize dışardan bakabilir ve hakkımızdaki yargıları değerlendirebilirdik. ama bunu yapamıyoruz, yapamadığımız için de hep bir muamma içinde çırpınıp duruyoruz. örneğin biri bana "öfkelisin" dediğinde bunu kabul edebiliyorum. çünkü bu keşfettiğim bir yanım. fakat keşfetmediğim yanlarım da var. fakat biri bana "bencil" olduğumu söylediğinde bunu kabul etmiyorum. çünkü bana göre öyle değilim. fakat kolay bir biçimde hakkımda bu yargıya varmış olan kişi için ben artık bencil biriyim. oysa içerideki ben için bencil değilim. dışarıdan ve içeriden bakan için değişiyorum. başka başka tanımlamalar- yakıştırmalar- damgalamalar alıyor ve kiminin gözünde sıradanlaşıyor, kiminin gözünde devleşiyor, kimi için basit biri olurken kiminin hayatında kıymetli bir yere oturuyorum. sorsak hepsi başka biçimlerde tanımlayacak. ben de başka tanımlayacağım. beni filanca yanım için sevip öyle kabul eden biri için ben filanca huylu kişi olarak kalacağım. zihnindekileri muhtemelen değiştiremeyeceğim. değiştirebilecek olsaydım karşımdakini ben’leştirmiş mi olurdum? ben işin içinden çıkamadım. çıkamıyorum. ama söylemek istediğim birkaç şey var, net:

zihninizde yarattığınız kişi değilim. zihnimde tanımladığım kişi değilim. hepsinin toplamı, çarpımı, birinden birinin eksiği de değilim. binbir kişilikli ve bölük pörçük değilim. böyle bir şeyim işte. olduğum gibi, bütünümle. isteyen istediği gibi görebilir. isteyen istemediği gibi de görebilir. istemeyen hiç görmeyebilir de.
 

Etiketler:
İstihdam