02/07/2014 | Yazar: Murat Renay

Senin yürüyüşte beğenmediğin o feminen tipler, translar ve diğer ‘kalitesiz’ bulduğun insanlar da senin ‘görünür’ olmana katkıda bulunuyor.

Geçen Pazar günü rekor katılımla gerçekleşen 12. İstanbul LGBTİ Onur Yürüyüşü’nden sonra bir de baktım ki kimileri onur duymuş kimileri ise utanç!
 
Hayatta en katlanamadığım şey, eşcinsellerin homofobisi ve transfobisi. Daha ahmakça ve daha utanç verici bir şey düşünemiyorum.
 
Pazar gününü beach club’larda çektirdiği selfie’leri Facebook’a yükleme telaşı içinde geçiren, kaç like aldıklarının hesabını tutan bazı poster çocuğu eşcinseller, Onur Yürüyüşü’ndeki tipleri çok feminen bulmuş, adlı adınca yazmasalar da belli ki transseksüel  ve travesti arkadaşların da bu yürüyüşte olmasından rahatsızlık duymuşlar ve hatta “Bu kişiler eşcinselleri temsil etmiyor, rezil oluyoruz, sonra da kabul görmek istiyoruz, bu tipleri gören halk bizi kabul eder mi? Bu yürüyüşü desteklemiyorum” diye buyurmuşlar.
 
Ah benim güzel kardeşim, evet biz Türkiyeli eşcinsellerin feminen düşmanlığı hep var, hatta çoğu zaman self-loathing yani kendinden nefret etme boyutlarında. Feminen davranışları olanların bizzat gey sosyal ağlarda “feminen olan sakın yazmasın” diye sevişmek için partner aradığı bir ülke burası biliyoruz ama yine de ağzından çıkanı biraz kulağın duysun.
Her zaman köşe bucak gizlenip, bazen de karı-kız muhabbeti yaptığın heterolarla böğürdüğün günlerin gecesinde, iki kadeh alınca, kafan güzel olunca ne kadar feminenleştiğin, kapalı kapılar ardında neler yaptığın bizleri rahatsız etmiyor oysa ki. Bu senin hayatındır, senin özelindir diyoruz. İnsan olman yeter, özgür olman yeter diyoruz. Feminen olman, maskülen olman neden başka birini rahatsız etsin ki diye düşünüyoruz. Cidden neden rahatsız ediyor seni bu kadar? Hoşlanmıyorsan geri çevirirsin, koynuna almazsın olur biter? Olmaz mı? Bu nefretin sebebi ne? Kendi içindeki feminen karakterden korkman mı?
 
Fotoğraf: Burhan Yıldırım
 
Elbette herkese açılmak zorunda değilsin ama adlı adınca ortaya koymadığın eşcinselliğin yüzünden zulüm görmediğini, dışlanmadığını, işini kaybetmediğini, ailenin veya arkadaşlarının sitemlerine maruz kalmadığını söyleyeceksin belki de. “Ben hep böyleydim, kimse de beni dışlamadı” diyeceksin. Ne mutlu sana, güzel bir çevren varmış. Peki ya cinsel yönelimi yüzünden işinden kovulan, aşağılanan, zorbalık gören hatta kendi akrabaları tarafından öldürülenleri, kiralık ev verilmeyip hep şehrin dışına itilenleri de görmezden mi geleceksin? Sana dokunmayan yılan bin mi yaşasın? Bu kavga senin de kavgan değil mi dostum? Hiç mi sana dönmeyecek bu oklar sanıyorsun? Sen sustukça, susturuldukça, bir ömür boyu rahat yaşayacağını mı düşünüyorsun? Yaşamadığın bu sıkıntılarla eşcinselliğini açıklamadığın için bugüne kadar hiç karşılaşmamış olabilir misin?
 
Şöyle bir düşün bakalım, senin bu dünyaya bu davaya ne katkın ne faydan var?  Kalkıp hakkını savunmadıkça, dik durmadıkça, böyle bir ülkede “ben onurlu bir eşcinselim” diyebilir misin? Hani ne olduğunla onur duymadan da yaşayıp gidebilir misin yoksa?
 
Türkiye’nin dört bir yanından o yürüyüşe gelmek için koca bir sene boyunca para biriktiren ve nihayet belki de senede bir gün, kendini ait hissettiği tek kalabalıkta gururla yürüyen o taşralı insanı yargılamaya, aşağılamaya ne hakkın var? Sen kimsin? Hani konu “saygı duymanın derecesini ölçmek ” ise ben o insanlara sana duyduğumdan çok daha fazla saygı duyuyor ve kıymet veriyorum. Cidden sen kimsin de o yürüyüşte yürüyenleri beğenmiyorsun?
 
Gey barlarda her hafta sonu her bir içkiye verdiğin 25-30 TL’lerin bir tanesini bile Onur Yürüyüşü için açılan destek hesaplarına göndermeyen SEN, neyi-kimi beğenmiyorsun? En havalı, en kaslı erkekleri görmek ve oradaki eşcinsellere hava atmak, sadece orada bulunmak için fitness klüplerine her ay 250-300 TL bayılan SEN, bir avuç -gerçekten bir avuç- insanın zorlukla organize etmeye çalıştığı bu yürüyüşü mü beğenmiyorsun? Tekrar soruyorum: SEN KİMSİN?
 
İyi niyetle düşünelim, hani sen belki de kendini değersiz sanıyor ve “ben tek başıma neyi değiştirebilirim” diye düşünüyorsun ya belki, sana bir hatırlatma yapayım: Bu yürüyüşteki insan sayısı her sene katlana katlana gidiyorsa, bu sadece LGBT aktivistlerinin başarısı değildir. Tek tek kafaları değişen ve çevresindeki kafaları da değiştiren bireylerin de eseridir. Bu konuda Facebook’una, Twitter’ına, bloglarına, dergilerine, gazetelerine, kitaplarına yazan çizen, arkadaşlarıyla konuşan, başka bir LGBT bireyin ezilmesine izin vermeyen, onlara hakaret edeni uyaran, herkese saygılı olmaya davet eden ve hatta LGBT bile olmayan heteroseksüel sade vatandaşın da eseridir. Bütün bu “küçük” insanlar oradaki 100.000 kişiyi oluşturmuştur. Bizzat orada olmalarının dışında, bu insanların bu davaya katkısı budur.
 
Senin yürüyüşte beğenmediğin o feminen tipler, translar ve diğer “kalitesiz” bulduğun insanlar da senin “görünür” olmana katkıda bulunmakta ve senin dört duvar arasında yaşadığın bu ikinci hayatını gün gelip de açık seçik yaşayabilmen için senin de hakkını savunmaktadırlar. İnan bana senin olduğundan daha da “mert”tirler, daha “erkek”tirler bu konuda. İşte bu yüzden, sen önce kendinden UTAN kardeşim sonra da o yürüyüşteki insanlarla ONUR duy! 

Etiketler:
İstihdam