01/12/2018 | Yazar: Defne Güzel

1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla Mert Güzel korkuya karşı sevgi, yalnızlığa karşı dayanışmayı yazdı.

“Nefrete inat yaşasın hayat” diyerek yeni bir yazı dizisine başladık. Sene sonuna kadar nefret suçlarından, sanata; şiddete karşı mücadele yöntemlerinden adalete erişime çeşitli başlıklarda yazılarla LGBTİ+ etkinlik yasaklarına, medyada nefret söylemine ve LGBTİ+’lara dönük hak ihlallerine dikkat çekeceğiz. 1 Aralık Dünya AIDS Günü dolayısıyla Mert Güzel korkuya karşı sevgi, yalnızlığa karşı dayanışmayı yazdı.

Merhaba sevgili Kaos GL okurları.

Bugün 1 Aralık Dünya AIDS günü. Yılın en sevdiğim günlerinden biri olan bu gün için kahvemi aldım, geçtim bilgisayarın karşısına ve dünyadaki mevcut duruma şöyle bir göz gezdirebileceğimiz bu yazıyı hazırladım. Şimdiden keyifli okumalar.

Dünyada

Öncelikle UNAIDS yani Birleşmiş Milletler AIDS Programı'nın 2017 yılı raporuna ilişiyor gözüm. UNAIDS raporuna göre 2017 yılında 1 milyon 800 bin kişi HIV ile yaşadığını öğrenmiş. Aynı yıl ayrıca tedavi olanaklarına erişen kişilerde rekor bir artış yaşanmış. Tersten okuduğum zaman dünya genelinde 36.9 milyon HIV ile yaşayan kişinin 15.2 milyonu tedavi olanaklarına maalesef ulaşamamış.

UNAIDS yöneticilerinden olan Michel Sidibe UNAIDS çalışmalarından sonuç alabilmek ve hedeflerine ulaşabilmek için programın her yıl 7 milyar dolara ihtiyaç duyduğunu belirtmiş.

Euronews'te bakındığım habere göre geleneksel olarak AIDS programlarına destekte bulunan Amerika'nın, Trump'ın başkanlığa seçilmesiyle bu destekleri geri çekebilmesi söz konusu olabilirmiş.

Bize gelince

Türkiye'de, Sağlık Bakanlığı'nda kayıtlı HIV ile yaşayan kişi sayısının 16.000 civarında olduğu şu zamanlarda gözüme takılan bir diğer haber, 1 Aralık dolayısıyla Osmaniye İl Sağlık Müdürü Dr. Hasan Öznavruz'un açıklamaları. Hürriyet'ten okuduğum habere göre Öznavruz, korunma yöntemlerinin tedaviden daha ucuz olduğundan, korunmada neredeyse tek çarenin tek eşlilik olduğundan bahsetmiş.

Haberlere bakmaya devam ederken Kaos GL'de Aslı Alpar'ın 2017 yılına ait bir haberi gözüme çarpıyor. Haber, HIV statüsü iş yeri tarafından öğrenildikten sonra işten uzaklaştırılan birinin verdiği 8 yıllık hukuk mücadelesini anlatıyor. AYM'nin "makul sürede yargılanma hakkının, "özel hayata saygı hakkının" ihlali üzerine verdiği kararla davasını kazanan kişiye manevi tazminat ödenmesine hükmedilmiş.

Fotoğraf Bursa’daki 2018 1 Mayıs’ından…

Medyanın dili

Paylaştığım bu haberlerin yanında yakın ve uzak geçmiş tarihli birçok haber inceledim. Ne yazık ki haber sitelerinin HIV konusunda dillerinin oldukça ayrımcı ve problemli olduğunu gördüm.

HIV artık kronik rahatsızlıklar statüsünde bir durum. Günde kullanılan bir ilaçla aktarım durumu ortadan kalkıyor. HIV'in tedavi altında vücuda zarar vermesi söz konusu bile değil. Birçok şehirde anonim test merkezleri mevcut, bu konuda çalışan bilim insanları, örgütler, aktivistler var. Sanki durum böyle değilmişçesine haberler 90'lı yıllardan bu yana hep durumu skandallaştırmış, kişileri hedef göstermiş ve suçlu lanse etmiş. Haber metinlerinde "ölümcül, AIDS'li, hasta, dikkat, bela, tehlike" gibi kelimeler havada uçuşmuş.

Hatta Bursa yerel basınında çıkan bir haber evlere şenlik: ''Kafasına AİDS'li Travesti Düştü''. 
  

“Söz konusu olay Bursa Osmangazi'de yaşandı. DTP İl Başkanlığı'nın da olduğu 4 katlı apartmanın 2. katında oturan AIDS'li travesti B.T. , iddiaya göre aynı evi paylaştığı travesti arkadaşlarından Ö.T.'nin kendisini pencereden atması sonucu, yolda giyisi satışı yapan Hüseyin Çaprazoğlu'nun seyyar tezgahının brandasının üzerine düştü. Brandanın yırtılmasının ardından seyyar satıcı Çaprazoğlu'nun omzuna çarpan B.T. daha sonra da yere düştü . Yaralanan travesti B.T. ambulansla hastaneye kaldırılırken talihsiz adam da hastalığın bulaşabileceği korkusuyla gömleğini çıkarttı. "Hemen kan var mı diye üzerime baktım kan yoktu ama yine de gömleği çıkardım. Düştüğü yerdeki kanları da deterjanla yıkayarak iyice temizledim herhalde bana bişey olmaz" diye konuştu.”

Yüz cümlelik bir paragrafta 1000 tane nefrete, önyargıya ve bilgisizliğe denk gelebiliyoruz.

HİV pozitiflere suçlu muamelesi yapıldıkça, HIV ile yaşayanlar bir risk grubu veya marjinaller olarak adlandırıldıkça, HIV'e yönelik tedbir olarak merkezi otoriteler, yerel liderler, kamuoyu önderleri “korunmanın yolu ya seks yapmayın ya da tek eşli olun” dedikçe ve medya bunu hedef gösteren, bilimsellikten yoksun bir dille servis ettikçe maalesef ki bu gibi hurafeler çoğalacaktır. HIV ve AIDS'ten korunmak için de insanlar ya gömleğini çıkaracak ya da sokakları deterjanla yıkayacak.


Aşı çalışmalarının yapıldığı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından %90 oranında tedaviye erişimin hedeflendiği şu zamanda AIDS programlarının, derneklerin, aktivistlerin yaşadıkları maddi manevi kaygılara sebep olan her şeyin acilen ortadan kaldırılması gerekmektedir.

Bu konuda bizlere farkındalığı arttırmak için her zamankinden çok çalışmak düşüyor. Unutmamak gerekir ki; bugün HIV dolayısıyla uygulanan ayrımcılıklar HIV ile yaşayan kişilerin izolasyona uğramasına neden olmaktadır.

Bilimselliğin ve dayanışmanın güçlendiriciliğini deneyimlemiş biri olarak çevremdeki birkaç kişiden deneyimlerini paylaşmasını rica ettim;

İlaç tedavisini kabul etmeyen ve ilk zamanlar kendisini adaçayı ile tedavi edebileceğini sanan arkadaşıma geçmişi ve şimdisi arasında nelerin değiştiğini sordum:

“En büyük değişim öncesi kadar korkmuyor olmam. Bilgisizlik kocaman bir korku girdabına sürüklemişti beni. Sağlıklı ve bitkisel beslenip HIV'i vücudumdan atacağıma inanıyordum. Böyle davranmamın en büyük sebebiyse devletten, ailemden, mahallemden biri durumumu öğrenirse beni dışlayacaklar, ülkeden atacaklar ve yargılayacaklar korkusuydu. İşimden de olmak istemiyordum ve bu zar zor atlattığım bir süreç oldu. Keşke HIV konusunda bu kadar bilgisiz olup kendimi yıpratmasaydım diyorum. Değişen şey ise benim, artık korkmuyorum, artık güçlüyüm, güncel HIV bilgisinden haberdarım. Ama HIV'e yönelik ayrımcılık bitti mi diye sorarsan... Hayır.”

Diğer bir arkadaşım da HIV tanısını aldıktan sonra depresyona girenlerden:

“İlk düşüncem artık hayatımın geri kalanını nasıl yaşayacağım oldu. Çünkü her şeyin değiştiğini ve yakın zamanda öleceğimi düşünüyordum. Düşündükçe de ölümü, ölüyordum. Tabi şimdi durum farklı. Ailem, yakın çevrem ve sevgilim biliyor. Mutluyum, umutluyum. Cinsel sağlık hakkında daha çok konuşmamız lazım diye düşünüyorum. En azından çevremde ufak ufak bu konunun açılmasına sebebiyet veriyorum ve anlatıyorum. İnsanlara anlattıkça da mutlu oluyorum. Şimdi sadece yaşamayı düşünüyorum ve düşündükçe yaşamı, yaşıyorum.”

Peki ya ben?

HIV ile yaşadığım üç yılın ardından söylemek istediğim bir şeyler var.

Ben HIV tanısını ilk aldığımda, çevremden, medyadan, ve bazı otoritelerden öğrendiğim HIV ile baş başa kaldım ve bir kıskaç içinde bırakıldım. Bırakıldım diyorum çünkü HIV/AIDS konusunda doğru bilgiye erişim oldukça zor. Kondom ise benim için sadece bir doğum kontrol aracıydı.

Ben çok korkmuştum. Öleceğime inanmıştım önce. Cinsiyet kimliğimden, cinsel yönelimimden ötürü öğrendiğim şey açılmaktı. O yüzden hemen açıldım. Herkese hem de. Elimi sıkmayan doktora da açıldım, beni ifşa eden hemşireye de, benimle sevişmeyen sevgiliye de... Çok yalnız kaldım. Ağladım. Öyle çok yönlü ayrımcılıklara maruz kaldım ki, hiç duymadığım cümleler duydum. Hastanedeki sağlık personeli zorla HIV ile yaşadığımı söylettirdi bana, Hornet'te HIV durumumu pozitif yapınca öleceksin mesajları aldım. Hoşlandığım çocuğun profilinde “hiv pozitiflere homofobiğim” açıklamasını bile gördüm. Benimle arkadaşlık yapmayı kesti en yakın arkadaşım. Üniversitedeki danışman hocam “bu çocuk diğer çocuklarla aynı sınıfta nasıl okuyor?” diye okulu ayağa kaldırdı. En değerlileri aktivizm yapmaya başladıktan sonra aktivistlerden geldi: “Travestiyim ama en azından AIDS'li değilim” diyen arkadaşım, “LGBTİ'ler HIV etkinliği yaparsa bunu eşcinsel hastalığı sanırlar” diyen HIV aktivizmi yapan tanıdığım, “İlla kafanıza kondom mu atalım” diyen LGBTİ+ aktivizmi yapan başka bir tanıdığım...  

        

Hepsi bana bilgisizliğin ayrımcılığa yol açan en büyük aracın olduğunu gösterdi. Üzüldüm ama kırılmadım ve inatla daha çok bahsettim, anlattım. Ben anlattıkça da hayatım temizlendi. İstemeyen gitti. Koşulsuz şartsız sevenler yanımda kaldı. Bir gün insanlara hikayemi anlatacağım hiç aklıma gelmezdi.    
      

Şu an bile HIV/AIDS aktivizmi yaparken hep aklıma “çok korktuğum” ilk zamanlar geliyor ve kimsenin kendisini o kadar yalnız, çaresiz hissetmesini istemiyorum. Yalnız değiliz.

Korkmadan sevişin. Çünkü sevgi korkudan daha değerli.

Murtaza Elgin'e selam!

1 Aralık Dünya AIDS Gününüz kutlu olsun.

Yazı dizisindeki diğer içerikler:

Ne işimize yarıyor bu performanslar?

“Japon Arzu öldü” dediler…

İnterseksin patolojikleştirilmesinin tarihi ve bugünü

Trans intiharlarında dışlanma ve nefretin izleri

25 Kasım: Biseksüelim, lezbiyenim şiddete karşı buradayım!

Bir dava dosyasının kısmi analizi ve nafaka tartışmalarına “ihtiyaç” molası

Monoseksizme de karşı bir 25 Kasım!

Akran zorbalığı mı? Evet tanırım, o benim kötü çocukluk arkadaşım

E-danışmanlık sosyal hizmet müdahalesinin neresinde?

HIV/AIDS’e karşı farkındalık değil, HIV ile yaşayanlar için farkındalık!

*Bu makale Avrupa Birliği'nin desteklediği LGBTİ'lerin İnsan Hakları için Farkındalık ve Savunuculuk Projesi kapsamında yayımlanmıştır. Bu, yayının içeriğinin AB'nin resmi görüşünü yansıttığı anlamına gelmez.


Etiketler: insan hakları, sağlık
İstihdam