03/02/2020 | Yazar: Ümit Koluaçık

Döneriz elbet çünkü yasaklar bizi susturamaz, engelleyemez. Ne kadar isterlerse istesinler, lubunya susmayacak!

Kuirfest’ten Kalanlar: “Dert bizde, derman bizde!” Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

Gerek güllümü, kolisi, madilikleriyle gerek panelleri, gösterimleri, partileriyle ama hepsinden çok dayanışma ruhu ve gerisinde bıraktığı bıcır bıcır hislerle bir KuirFest daha geldi geçti. Lubunya ne düşünür pek bilemeyeceğim ama ben böyle festival görmedim, yaşamadım valla (kür). Hani diyorlar ya Kış Pride’ı felan, tatlım, o kadar yerinde ki! Onur Yürüyüşü’ydü eksik olan tek şey ama soruyorum: Bizim her yürüyüşümüz Onur Yürüyüşü değil mi? Tek başımıza İstiklâl’i şanlatmamız yeter.

Gullüm bir yana efsane bir festivali geride bıraktık. Pembe Hayat’ın konuğu olarak Ankara’dan naşlayanlar arasındaydım ben, otele gelir gelmez dinlenmekti, uykusuzluğu gidermekti derken akşam oldu. Otelden ayrıldığımızda güneş batıyordu, İstiklâl’de gezdik biraz, sonra açılış için Fransız Kültür’e gittik. Sanki İstanbul’un ve Türkiye’nin tüm ibnesi, dönmesi, kimliksizi, barbisi, keni açılıştaydı. Herkesler oradaydı. KuirFest ekibi inanılmaz hazırlanmış, hem kendileri çok güzellerdi hem de kokteyl çok keyifliydi. İçkiler içildi, sohbetler edildi, birbirini özleyenler hasret giderdi derken artık KuirFest’in gerçek açılışındaydı sıra. Fransız Kültür’ün konferans salonuna geçtik, oturacak yer bulmakta zorluk çekmiştim. Hemen çapraz önümde de Ayça Damgacı oturuyor, kendisini de çok seviyorum, bir yandan acaba bir fotoğraf çekinsek rahatsız olur mu diye düşünüyorum, bir yandan yer kalmadığı için merdivenlere sıralanan katılımcıları izliyorum. Tam bu sırada işte, ışıklar söndü. Sahne ve KuirFest ekibi hazırdı.

Açılış Tombiş Anne ve Devran Çağlar’ın anmalarıyla başladı. Açıkçası ben çok duygulanmıştım, çünkü beklemiyordum. Bir taraftan da geçmişine sahip çıkan insanlarla beraber olmaktan büyük mutluluk duymuştum. Sonrasında tüm gullümüyle, neşesiyle Çayan ve Derin’in “Transfeminist kek” tarifine geçildi. Gecenin en güzel anlarından biri de Ayça Damgacı’ya verilen Zeliş Deniz Kuir Sinema ödülü oldu. Ayça’nın yaptığı konuşma ve sahnedeki samimiyeti gerçekten dokunaklıydı. Zeliş’in “Bugün özgürlük için ne yaptın?” sorusuna verdiği “Evden çıktım” yanıtını hatırlatarak Ayça Damgacı sahneden şöyle seslendi:

“Bugün LGBTİ için ne yaptım?”

Ve ekledi, “İşte her sabah artık kendime bunu soracağım.”

Açılıştaki bu kısımların ardından teker teker gösterimlerden bahsedildi, Ankara’dan getirilen halka tatlılar “#DönerizElbet” denilerek dağıtıldı. Sonrasında da Transonsuz gösterimiyle Fransız Kültür’deki açılış sonlandı. Sıra Banu Alkan konserindeydi. Herkes tabii Bomonti’ye aktı.  Biz vardığımızda Babylon’da parti Zahter’in enerjik playlistiyle başlamıştı çoktan. Lubunya sabahlara kadar eğlendi bolca. Banu Alkan’ın “Sizi seviyorum bebeklerim, çok seviyorum.” cümlesi ise geceden kalan en net hatıra oldu bende.

Ertesi sabah KuirFest’in ilk günü gösterimlerle, panellerle, söyleşilerle tüm hızıyla başlamıştı tabii. Sabaha doğru döndüğümüz otelden pek de uyuyamadan çıktık, Ankara’dan bir arkadaşım da gelmişti. Kahvaltı yaparken o sırada da festivalin programını inceleyip İstanbul’da neler yapacağımızı konuşuyorduk. İlk durağımız Vault34 oldu: Tariz Kısaları. Tariz, aşk demekmiş Lubunca. İsminin hakkını verdi. Sonrasında Kıraathane Edebiyat Evi’ne geçtik ve Lavinya Kısalarının bir kısmını seyredip, çok acıktığımız için çıktık oradan. Karaköy’de şans eseri çok güzel bir yer bulup, orada yemek yedik. Akşamında biz katılmasak da hâlâ Beyoğlu’nun muhtelif mekânlarında etkinlikler sürüyordu.

kuirfest-ten-kalanlar-dert-bizde-derman-bizde-1

Cihangir, Ankara’dan gelen halka tatlıları dağıtırken

Sonraki gün uyanıp otelden çıkmamız biraz geç olmuştu ama kahvaltı yapıp Kıraathane’deki Türkiye’den Kuir Kısalar’a yetişebildik. Kıraathane’de müthiş bir kalabalık vardı. Beklemediğimiz için şaşırmıştık. Kıraathane’nin üçüncü katına kadar merdivenler insan kaynıyordu. Nerdeyse mekânın kapısına kadar olan insan kalabalığını gülümseyerek selamladık çıkarken. Festivalin ikinci günü ismini yaşatan KinkyParty ile sonlanmıştı.

Son güne geldiğimizde asla bitmesini istemiyordum. Kapanış filmi olan Greta’yı yine mekânlara sığmayıp taşarak izledik. İnanılmaz bir film Greta, tam şu “ölmeden önce izlenmesi gereken bilmem kaç film” listelerine eklenilesi türden. 70’lerinde lubun hemşire Pedro, onun gacı arkadaşı Daniela ve Pedro’nun hastaneden kaçmasına yardım ettiği suçlu laçonun merkezinde dönen etkileyici bir hikâyeydi. Greta, 9. Pembe Hayat Kuirfest’in en güzel olaylarından biri olarak kazındı hatıralarıma. Filmle alakalı altı çizilesi, üzerine konuşulası pek çok şey var elbette ama ben burada yalnızca Daniela’nın şarkısından şu cümleyi paylaşacağım:

“Bu hayattan aldığımız tek şey vereceğimiz aşktır.”

kuirfest-ten-kalanlar-dert-bizde-derman-bizde-2

Greta filminden Pedro karakterine hayat veren Marco Nanini

Greta’nın ardından kapanış kokteyli için Boysan’ın Evi’ne geldik. Daha önceki gelişimde verdiği duygular vardı yine bende. İsminin “Ev” oluşundan mıdır bilmem, sıcak hissettiriyor, yakın hissettiriyor. Kapanış da yine bu güzel hislerle geçip gitti. Ankara’ya dönerken hepimiz yorgunluktan bitap düşmüş haldeydik, hiç de istemiyorduk dönmeyi. Hem Beyoğlu’na hem de KuirFest’e alışmıştık.

Bu sene 9. Pembe Hayat KuirFest’i şanına yaraşır şekilde yaşattık. Daha nice senelere bu festivalle! Umarım her geçen sene KuirFest büyüyerek yoluna devam eder ve bizler de daha mobilize, daha kolektif, daha kapsamlı KuirFestler’de görüşürüz. Festivalin bu yılki şiarı “DönerizElbet”di. Dönmeye ve dönmeliğe verdiği selam bir yana sürüldüğümüz Ankara’ya dönmek istencimizi anlatan bir şiardı. Döneriz elbet çünkü yasaklar bizi susturamaz, engelleyemez. Ne kadar isterlerse istesinler, lubunya susmayacak! “Translar vardır, eşcinseller vardır” diye duymak istemeyenlere inat bağırmaya devam edeceğiz. Onu yasaklarlar, bunu yaparız; orada yasaklarlar, burada yaparız; bu biçimini yasaklarlar, işte biz de festivalin o biçimini yaparız!


Etiketler: kültür sanat, yaşam
İstihdam