18/01/2017 | Yazar: Aslı Alpar

6.KuirFest’in Baldwin özel bölümü bir arada durmanın önemini ve dayanışmanın bir kimlik olduğunu hatırlattı.

6.KuirFest’in Baldwin özel bölümü bir arada durmanın önemini ve dayanışmanın bir kimlik olduğunu hatırlattı.

6.KuirFest geçtiğimiz cumartesi günü, "Amerika’dan Türkiye’ye: James Baldwin’in İzinde” özel bölümü kapsamında film gösterimleri gerçekleştirdi. Bu özel bölüm, 1968 yapımı Baldwin’in Zencisi, 2013 yapımı Kırık Beyaz Laleler ve 1973 yılında çekilen James Baldwin: Başka Bir Yerden isimli filmlere ev sahipliği yaptı.

Gösterilen filmlerin ardından Baldwin'in mücadelesine, İstanbul günlerine ve bugün dayanışma yöntemlerimiz üzerine kısa bir sohbet gerçekleşti.

Yönetmen ve sinema yazarı Zeynep Dadak’ın da katıldığı bu sohbette, Baldwin’in sanatı, sürgünü ve mücadelesi konuşuldu.

Çağının tanığı Baldwin ve şair sorumluluğu

Ağustos ayında kaybettiğimiz fotoğraf sanatçısı ve yönetmen Sedat Pakay’ın Başka Bir Yerden: James Baldwin belgesel filmi gösterimdeki filmlerden biriydi. Filmden bahsetmeden önce, Baldwin’in Amerika’yı terk edip önce Paris’e ardından da İstanbul’a geldiğini, bu kentte on yılı aşkın bir zaman yaşadığını hatta bitirmekte zorlandığı “Başka Bir Ülke” kitabını İstanbul’da bitirdiğini hatırlatalım. Baldwin’in İstanbul’unu, Pakay’ın bu belgesel filmi ile birlikte düşündüğümüzde, Baldwin’in neden İstanbul’u tercih ettiğini anlayabilmek mümkün.

Zeynep Dadak’ın ifadesiyle aklı her zaman Amerika’da olan ancak, hayatında uzun süreler boyunca ABD dışında yaşamış, başka coğrafyalarda Amerika üzerine yazan hatta belki de Amerika üzerine yazabilmek için seyahat eden bir yazar Baldwin. Pakay’ın bu filmi, Baldwin’in İstanbul’daki yatağında uyandığı anda başlıyor ve bu kentteki günlük yaşantısına odaklanıyor. İstanbul sokaklarında, ünlü bir yazar olduğunun farkında olmayan insanların meraklı bakışları arasında dolaşan siyah bir adam… Baldwin bu filmde, kendisinin, aklı hep başka yerde olan daha doğrusu sanki o anda bulunduğu yerde olmayan bir adam olduğunu söylüyor. Bu ifadesi aklımıza Dadak’ın gösterim sonrası konuşmalarında dile getirdiği sözlerini anımsatıyor, belki de Baldwin, Türkiye’de yaşayıp, yaşadığı ülkenin dilini öğrenmeyip, belki biraz da yabancı kalmayı yeğleyerek Amerika’yı yazabilmişti. Baldwin, tüm şairler gibi –kendisini de biraz öyle gördüğünü söylüyor- yaşadığı çağın tanığı olduğunu ve sorumluluk hissettiğini söylüyor. Siyah hakları aktivisti ve eşcinsel bir yazar olan Baldwin hayatı boyunca bu sorumluluğu üzerinde hissediyor. Festivalin seçtiği filmlerden “Baldwin’in Zencisi”, onun, sanatçı olmanın sorumluluğunu nasıl yerine getirdiğini daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor.

Baldwin bizi mi anlatıyor?

Baldwin’in Zencisi ise aktivist Dick Gregory ve James Baldwin’in siyah hakları üzerine gerçekleştirdiği bir tartışma üzerine. Bu film Pakay’ın filmindeki Baldwin’den daha farklı bir Baldwin’i karşımıza çıkıyor. Filmde, yıllar önce yapılan politik bir konuşmanın, sanatçı hassasiyeti ve estetiği ile güncelliğini ve etkisini nasıl koruduğunu izleyicilere gösteriyor. Baldwin’in konuşması, izleyicileri 1960’ların politik ortamından günümüzün kasvetli politik gündemine getiriyor. Öyle ki, sanki Baldwin, kendi döneminin insanlarını değil bizleri bir arada tutmaya çalışıyor. O, bir şehir için ilan edilen sıkıyönetimin o şehirle sınırlı kalmayacağını anlatırken bizden, bizim yakın tarihimizden bahsediyor gibi. Film, Baldwin’e sorulan sorular ve onun verdiği cevaplarla kendi dönemini hatırlatsa da, izleyicilerin tüylerini ayağa kaldıran ve gözlerini dolduran kimi vurguları bizi kendi tarihimizle yüzleştirdi.

Son film Kırık Beyaz Lale’ler ise Aykan Safoğlu’na ait. Kolaj tekniklerini kullanan Safoğlu’nun bu kurmaca filmi, Baldwin’in İstanbul’daki yıllarına odaklanıyor. Kırık Beyaz Laleler, Baldwin’in İstanbul’undan izleyicinin elinden tutarak, seksenlerin Türkiye’sine getiriyor. Kendi hikâyesini, Baldwin’in misafirliğiyle anlamlandırarak, bir başka sürgün hikâyesini anlatan film, iyi ki bu özel bölüme alınmış diye düşündürüyor.

Dayanışma bir kimliktir

Filmlerin ardından, Pembe Hayat KuirFest ekibi ve Zeynep Dadak, gösterilen filmlerin ekseninde, Baldwin’in sanatı ve mücadelesine değindiler. Baldwin’in Türkiye’de sanat camiasından edindiği arkadaşları ile ilişkileri bağlamında, onun İstanbul’u ve sürgün olmanın edebiyatına etkisi ele alındı. KuirFest, Baldwin özel bölümü kimliklerin akışkanlığı ve içinde bulunduğumuz koşulların katılığı çelişkisini bize bir daha hatırlattı. Ayrıca dayanışmanın varlığının önemini anımsatan, Baldwin’in Zencisi filminden alıntılayarak “dayanışma bir kimliktir” mottosunu belki de daha güçlü seslenmemiz gerektiğini hissettirdi.

Baldwin’in yaşamı ve politik duruşu, bizlere, öteki olanların dayanışma içerisinde olması ve mücadelenin böyle örülmesinin yöntemini miras bırakıyor. KuirFest bu mirası bize fazlasıyla ihtiyacımız olduğu bir zamanda, iyi ki hatırlattı.

Pembe Hayat KuirFest’in devam ediyor. Festivalin Ankara'da geçirdiği son iki günün programına KuirFest sayfasından ulaşabilirsiniz. 


Etiketler: kültür sanat
nefret