12/05/2014 | Yazar: Selçuk Candansayar

Erdoğan’ın içsel denetimini kaybetmesi, aslında lider değil kalkan olarak kullanılmaya başladığını içten içe hissetmesiyle ilgili.

RT Erdoğan’ın Danıştay töreninde kontrolünü kaybetmesi, tahammül edemediği bir baskının eseri olmalı. Onu çileden çıkarıp, neredeyse fiziksel bir kavgaya girişecek hale getirenin ne olduğu ise tartışmalı.

Bir ‘kadiri mutlak’ın hoşuna gitmeyen bir duruma karşı gazabı mı, yolun sonuna gelip, köşeye sıkıştığını hisseden bir ‘beni adem’in çırpınışı mı? Galiba her ikisi de.

Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığına aday olmasını ölümüne destekleyenlerle, ne pahasına olsa da Cumhurbaşkanı olmasın diye uğraşanlar arasında sıkışıp kaldığı anlaşılıyor. Ama bu sıkışmışlığın asli kaynağı muhalifleri değil ‘bendeleri’. Erdoğan’ın patlamalarının kaynağında destekleyicilerinin baskısı daha belirgin.

Varkalımlarını Erdoğan’ın güçlü olmasına bağlamış çok geniş bir grup var. Siyasetten bürokrasiye; yargı, asker, müteahhit, medya, iş adamlarından oluşan bir zümre Erdoğan’ın ‘düşmesinin’, kendi sonlarını da getireceğinden emin. Erdoğan’ın iktidardan düşmesi bu grubun sadece iktidar olanaklarından mahrum kalmasına neden olmayacak, olasılıkla eşi benzeri görülmemiş bir sorgulama- cezalandırılma sürecini de başlatacak. Erdoğan’ın mutlak kontrolü altında bir yönetimden nemalanan bu grubun Erdoğan’sız bir devlette ranttan mahrum kalmak bir yana ağır bir intikam sürecinin hedefi olacaklarını bildikleri açık.

Bu nedenle var güçleriyle, Erdoğan’ı devam et, daha da güçlü ol diye kelimenin tam anlamıyla ‘iteliyorlar’. Bu grubun Erdoğan’ın Abdullah Gül gibi bir Cumhurbaşkanı olmaması gerektiğini, tersine Cumhurbaşkanlığı yetkilerini sonuna kadar kullanmasının şart olduğunu söyleyip durmaları da bu yüzden. Yoksa, ortalığı sakinleştirmek ve seçimi kolaylaştırmak için Erdoğan, Gül değişiminin basit bir nöbet değişimi olduğunun, ikili arasında bu güne kadar süren uyumun aynı şekilde devam edeceğinin, endişelenecek bir durum olmadığının propagandasını yaparlardı.

Erdoğan yandaşlarının söylediklerine biraz da bu gözle bakıldığında, onu sakinliğe davet eden hiç kimsenin olmadığı tersine yancıların daha da güçlü ve gaddar bir Erdoğan talep ettikleri görülebilir. Yancıları, Erdoğan’a, ‘sana muhalif olanlar sandığından çok daha tehlikeli, hain ve gözü dönmüş kişiler, o yüzden kimseye müsamaha gösterme, en küçük bir geri adımında seni alaşağı edecekler’ fikrini biteviye aşılıyor olmalılar. Yağma ekibinden hiç kimseyi feda edememesi de bu yüzden. Tersine bir şantaj söz konusu. Erdoğan, yandaşlarına ben yanarsam siz de yanarsınız demiyor, tersine en kıytırık rüşvetçi bile Erdoğan’a bana vurmaya çalışmalarının nedeni sana vurmak istemeleri, diye şantaj yapıyor.

İşte Erdoğan’ın içsel denetimini kaybetmesi, aslında lider değil kalkan olarak kullanılmaya başladığını içten içe hissetmesiyle ilgili. Kadiri mutlak olduğunu sananın aslında kullanışlı bir araç olmaktan öte bir değeri olmadığını hissetmesi çok büyük bir hayal kırıklığı. Herkes benim emrimde, ne dersem gerçekleşiyor duygusu ile herkes beni kullanıyor herkesin uşağıyım duygusu arasında salınmak kolay değil.

Hani bir 23 Nisan’da Başbakanlık koltuğuna oturan çocuğa ‘istediğini yapabilirsin, asarsın da kesersin de’ mealinde bir şeyler söylemişti. Galiba gücünü övenlerin kendisine, tıpkı o çocuğa davrandığı gibi davrandıklarını hissetmeye başlamışa benziyor. Mitinglerde sık sık dile getirdiği, halkın hizmetkârıyız, güzellemesinin aslında kendisinden nemalananların hizmetkârı olarak anlaşıldığını fark etmesi onu zorluyor.

Üstelik düşerse, düşmesinden de kendisini sorumlu tutacaklarını da içten içe biliyor. Geri dönemez ama, artık çok geç. Olsa da olmasa da onu bekleyen son pek iç açıcı değil.


Etiketler:
İstihdam