04/01/2011 | Yazar: Remzi Altunpolat

LGBT’ler ve Kürtler, hâkim kimlik dışındaki her türlü kimliğin inkârı ve bastırılması üzerine kurulu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iki ötek

LGBT’ler ve Kürtler, hâkim kimlik dışındaki her türlü kimliğin inkârı ve bastırılması üzerine kurulu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iki ötekisini oluşturmaktadır. Devletin makbul vatandaş yaratma projesi, ulusal düzlemde Türk etnik kimliğini başat kılarken cinsel düzlemde eril heteroseksüelliği ön plana çıkarmıştır. LGBT’lere ve Kürtlere yönelik politikalar farklı tahakküm biçimlerini imlese de bu iki ötekilik kategorisinin kesişiminde yer alan Kürt LGBT’ler söz konusu kategorilerin birbiriyle ilişkiselliği içerisinde ele alınmasını zorunlu kılar.
 
1980’li yılların başında Audre Lorde, bell hooks gibi Amerikalı Siyah Feministler beyaz kadınların “tüm kızkardeşler” varsayımına dayanan kadınların ortak ezilmişliği söylemini, farklı kadınların deneyimlerini hesaba katmadığı gerekçesiyle eleştiriye tabi tutmuşlardır.  Hazel V. Carby, ne tek başına ırksal ne tek başına cinsel baskının olduğunu, siyah kadınlar için ırksal ve cinsel baskının eş zamanlı yaşandığını, siyah erkekle ırkçılığa karşı birlikte savaşırken aynı zamanda ona karşı cinsiyetçilik mücadelesi yürütüldüğünün altını çizmiştir.[1] Bu analizi Türkiye’ye taşıyacak olursak, Türkiye’de Türk ve Kürt LGBT’ler arasında cinsel kimlik dolayımıyla müşterek ezilme/ötekileşme/dışlanma/dışarıda bırakılma pratikleri yaşanmakla birlikte; Kürt LGBT’ler aynı zamanda etnik/ulusal temelli tahakküme maruz kalmaktadır. Kürt LGBT’ler bir yandan devletin Kürt halkına yönelik zulüm politikalarıyla, bir yandan da Kürt toplumu içerisindeki geleneksel kodlarla, homofobi ve transfobiyle mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Diğer taraftan yıllar süren vefakat başarısızlığa uğrayan inkâr, asimilasyon ve yok sayma politikalarının ardından devletin bu sefer de başta medya olmak üzere bütün ideolojik aygıtları seferber ederek toplumsal zeminini yaratmaya çalıştığı Kürt fobisi, Türk LGBT’ler cenahında makes bulmaktadır. Ayrımcılığa uğrayan bir kesim olarak Türk LGBT’ler bir başka kesimin- Kürt halkının ve dolayısıyla Kürt LGBT’lerin- yaşadığı ayrımcılık karşısında suskun kalmakta yahut zımni ya da sarih destek verebilmektedir. Bu anlamda heteroseksist tahakküme maruz kalma anlamında yaşanan ortak tecrübe LGBT’leri Kürt fobisinden/Kürt düşmanlığından münezzeh kılmamaktadır.
 
Türk LGBT’ler derken bunun homojen bir kategori olmadığını vurgulamanın, özellikle LGBT hareketini ayrı tutan bir değerlendirme yapmanın özgüllükleri görmek açısından yararlı olacağı kanaatindeyim. Dünya sathında LGBT hareketinin tarihine bakıldığında hareketin, cinsel kimlikleri ve bu arada LGBT kimliğini toplumsal düzenleme biçimi olarak sorgulayan ve eşcinselliğin yapıbozumunu öne süren Queer bir kenara konulacak olursa kapitalizme, patriarkaya ve şiddete karşı anti-militarist, ekolojist, feminist vb. toplumsal hareketlerle etkileşim içerisinde bulunan, buradan söz ve eylemlik üretilmesinde ısrarcı olan yapılarla cinsel cemaatlerin kendi aralarındaki dayanışma dışında herhangi bir konuda harekete geçmelerini LGBT politikası dışında algılayan çizgi arasında bölündüğü görülmektedir.[2] Türkiye LGBT hareketinin, içerisinde ikinci çizgiden özneleri de barındırmakla birlikte asıl olarak birinci eğilime meyyal olması, Kürt halkının özgürlük ve eşitliğe dair taleplerinin yanında yer almasını sağlamıştır. Buna mukabil Kürt halkının parlamentodaki temsilcisi olan DTP (Demokratik Toplum Partisi), DTP’nin kapatılmasından sonra ise BDP (Barış ve Demokrasi Partisi) LGBT’lere yönelik ayrımcılıkla mücadele konusunda çaba göstermeye başlamıştır. Ancak Türkiye LGBT hareketi ile Kürt Özgürlük Hareketi arasında, her iki taraftaki yapısal sorunların mevcudiyeti dolayısıyla muhalif platformda güçlü bağlar kurulduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.  
 
Amin Maalouf ötekilerin farklılıklarına tahammül gösteremeyen, onların kendi ayna imgesi olmasını isteyen ve ötekiyle birlikte yaşamayı ancak kendisi gibi olması kayd-u şartına bağlayan kimliklerin “ölümcül kimlikler” olduğunu söyler.[3] Cem Kaptanoğlu ise, kendinde ötekini, ötekinde kendini görebilen “melez kimliklerin” ölümcül kimliklerin tam karşıtı olduğuna vurgu yapmakta;  bunun yolunun farklı toplukları yapay olarak kesen ortak demokratik talepler ve bunlara eşlik eden ortak duygulanımlardan geçtiğini; eşitlik, özgürlük, adalet, insan hakları gibi evrensel değerlerle tikel kimliklerin melezlenmesi gerektiğini belirtmektedir. [4]

Kaptanoğlu’nun sözünü ettiği melezlenme/hibridleşme için Judith Butler’ın “Queer Yoldaşlığı” kavramına başvurmanın önemli bir imkân sunduğunu düşünüyorum. Geçtiğimiz Mayıs ayında 5. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma kapsamında Türkiye’ye gelen Queer teorinin önde gelen isimlerinden Butler’ın önermiş olduğu “Queer Yoldaşlığı”, cinsel özgürlüğün ırkçılık, milliyetçilik ve militarizm karşıtlığı ile birlikte düşünülmesini; Queer/LGBT aktivistlerin toplumsal cinsiyet asimetrisine dayalı hegemonik ilişkileri besleyen diğer hegemonya ve şiddet biçimlerine karşı da konumlanmaları gerektiğini vurgulayan bir çerçeve çizer.[5] Bu bağlamda Butler, sistemin ezdiği/ötekileştirdiği/dışladığı tüm toplumsal kesimler arasında farklı görünümler altında ama esasında birbirine benzeyen baskı, şiddet ve ayrımcılık pratiklerine maruz kalmaları dolayısıyla koalisyonlar kurulması gerektiği fikrini ileri sürmektedir.[6] Nitekim LGBT’lerin Güney Afrika Cumhuriyeti’nde apartheid (ırk ayrımı) rejimine karşı ANC (African National Congress/ Afrika Ulusal Kongresi) ile, Ekvador’da Yerli hakları hareketiyle, Brezilya’da Feminist ve Siyah hareketleriyle ördükleri ortak mücadele hatları[7] ırk ve cinsiyet temelinde tam da Butler’ın kurguladığı türden bir Queer yoldaşlığına işaret etmektedir. Türkiye’de ise LGBT hareketi ile Kürt hareketi arasında bu tarz bir kombinasyonun köşe taşlarını oluşturacak olan Kürt LGBT’lerdir.
 

[1]Ayşe SEVİM, Feminizm, İnsan Yayınları, İstanbul, 2005.
[2] Francis Mark MONDİMORE, Eşcinselliğin Doğal Tarihi, çev: Berna Kılınçer, Sarmal Yayınevi, İstanbul, 1999.
[3] Amin MAALOUF, Ölümcül Kimlikler, çev: Aysel Bora, Yapı Kredi Yayınları, 29. Baskı, İstanbul, 2009
[4] Cem KAPTANOĞLU, “ ‘Ölümcül’ Kimlikler Üzerine Beş Mektup”, Akıl Defteri, Sayı:3 (Sonbahar 2010).
[5] Judith BUTLER, “Queer Yoldaşlığı ve Savaş Karşıtı Siyaset”, Homofobi Kimin Meselesi?: Anti-Homofobi Kitabı 2 (Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma), Kaos GL Yayınları, (haz.) Ali Erol & Nevin Öztop, Ankara, 2010.
[6] Emek ÇAYLI, “Butler Konferansın’dan Notlar, İzlenimler”; Hülya DURUDOĞAN, “Judith Butler ve Queer Yoldaşlığı”, a.g.e.
[7] Vanessa BAİRD, Cinsel Çeşitlilik: Yönelimler, Politikalar, Haklar ve İhlaller, çev: Hayrullah Doğan, Metis Yayınları, İstanbul, 2004.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
nefret