09/11/2008 | Yazar: Salih Canova

23-24 Şubat 2008’de Ankara’da yaptığımız Yerel Muhabir Ağı eğitimine katılan Adıyaman muhabirimiz Ege Tanyürek’in intihar ederek öldüğünü haber aldık.

23-24 Şubat 2008’de Ankara’da yaptığımız Yerel Muhabir Ağı eğitimine katılan Adıyaman muhabirimiz Ege Tanyürek’in intihar ederek öldüğünü haber aldık. Yerel Muhabir Ağı üyesi arkadaşımızın aramızdan ayrılması bizleri kahretti çünkü maalesef aylar sonra haberimiz oldu.

Arkadaşımız ister bunalmış ve intihar etmiş olsun, ister intihara sürüklenmiş olsun, ister zorla asılmış ve intihar süsü verilmiş olsun biliyoruz ki bir eşcinseldi ve eşcinsel olduğu için öldü. Artık elimizden bir şey gelmeyecek bile olsa en azından bu homofobik toplumda olan bitenin farkında olduğumuzu, arkadaşımızı unutmayacağımızı mütevazı bir form ile göstermek istiyoruz.

Adıyaman’dan Bahtiyar arkadaşımız ‘Ege Tanyurek’in ardından’ bir yazı kaleme aldi. kaosgl.org’da yayınlanmış ‘Ege Tanyürek’ imzalı yazıları yeniden paylaşıyoruz.
Hepimizin başı sağ olsun.

Kimse düşmesin, düşen de düştüğü yerde kalmasın!

O kadar üzgünüm ki ne diyeceğimi bilemiyorum. Birbirimizden uzakta, bir başına ölüyor, öldürülüyoruz. Baki Koşar, Saim Kayhanmete, Yelda Yıldırım, Neşe Yalçın, Ahmet Yıldız, Ege ve adını sayamadığımız onlarcası, yüzlercesi.

Öldürülmüş de olsalar, intihar etmiş de olsalar katilin bizzat homofobi olduğu, katilin bizzat tüm toplum olduğu birer cinayetin kurbanları değil mi? Eşcinsel olmasalardı yazgıları böyle sonlanacak mıydı? Hepimiz biliyoruz ki hayır! Ege'ye dair ne söyleyeceğimi bilemiyorum, muhabir eğitiminde birlikte olduğumuz iki gün boyunca orada, kendinden başka birilerinin de aynı kaygıları taşıdığını biliyor olmanın mutluluğu yansımış esmer yüzü günlerdir silinmiyor gözlerimin önünden.

İster intihar etmiş ister öldürülmüş olsun "yusuf'u kuyuya attıktan sonra gömleğine bir geyiğin kanını sürüp onu kurt kaptı" diyenlerin o kuyular kadar derin ve karanlık sevgisizliğiyle mücadele edebilmek, başka yusufların o kuyularda bir başına kalmamasına çabalamak bizim elimizde. Şekli nasıl olursa olsun homofobi var oldukça yarın o kuyuya itilen kişi olmayacağımız garantisini kim verebilir ki?

Ege için onu çaresiz bir sevgiyle anmaktan başka bir şey yapamayız maalesef artık ama başka insanların ölmemesi için yapabileceğimiz çok şey var. Eşcinsellerin ölümüne, öldürülmesine "su testisi suyolunda kırıldı"yla bakılmamasını sağlamak, hukuken olamasa bile ahlaken bu ölümleri "nefret cinayetleri" kapsamında sorgulayan bir duyarlılığın-hukukun gelişmesini sağlamak bizim sorumluluğumuzdur.

Umut Güner, Ankara

Ege’nin umudunu dinlemiştik. Ege, bir yazısında evlenmek zorunda kalan bir geyin hikâyesini anlatıyordu. Bu yazı sonrasında birçok insan kendisi ile bağlantıya geçmişti. Yerel muhabir olarak çok şey yapabileceğini ‘taşradaki’ eşcinsellerin sesi olabileceğini düşünüyordu. Ve eğitimde birkaç kez yerel muhabir olmanın altını çizmişti. Eğitim sonrasında Ege’den haber alamayınca, ofis içinde sürekli ne oldu acaba, neden yazmıyor diyorduk. Ama ölmüş olacağı aklımıza hiç gelmemişti. Ve iki haftadır ölümünün arkasındaki karanlığı çözmeye çalışıyoruz ancak bugün için sadece öldüğünü biliyoruz. Neden, nasıl öldü kimse bilmiyor. Eşcinselliğin bu kadar karanlıklara mahkûm edildiği zaman, birinin ölümünün arkasında mutlaka neden arıyoruz, töre mi, nefret mi yoksa sadece intihar mı bilemiyoruz. Sadece ölümlerin arkasında acı ve soru işaretleri kalıyor.

Onur Amid, Diyarbakır

ADI-YAMAN: Ege arkadaşın anısına

Onun ölümü yalnızlığı mı?

Saat 01:00 bilgisayarımın başında oturmuş maillerime bakıyordum o kötü haberi aldım. ‘Adıyaman muhabirimiz Ege Tanyürek 31 Mart 2008’de intihar etmiş ve 1 Haziranda vefat etmiş. Hepimizin başı sağ olsun’
Bir yanda Denizli’de bir arkadaşımıza saldırı gerçekleşmiş diğer yanda beni şok edecek haberi almıştım, bu sene beraber Ankara’da muhabir eğitimi aldığımız Ege arkadaşımın ölümü..

Yalnızlık, nasıl tanımlarız ya da nasıl cevaplarız? Bu sene birçok arkadaş gibi benim de hayatımda çok değişiklikler oldu. Bazılarında pişman olduğum anlar yaşadım ve bunu yaşadığım yalnızlıkla aşmaya çalıştım ve kısmen de başarılı oluyordum. İstesem de istemesem de olmak zorunda kalıyordum çünkü artık ben ve benim gibi birçok arkadaşımın da yalnızlık konusunda en az benim kadar deneyimli ve o duygunun nasıl bir ruh hali yaratığına bildiklerine eminim

Ben (23) Diyarbakır’da yaşıyorum. Diyarbakır birçok güneydoğu iline nazaran gelişmiş ve bir LGBTT bireyi olarak yaşadığım yerden kısmen de olsa memnun biriyim. Biraz da size
Diyarbakır’ın etrafındaki ilerden bahsedeyim. Oralarda yaşam belki de Diyarbakır’daki koşular kadar kolay değil. Bunu çok yakından biliyoruz ve Diyarbakır’da kendi arkadaşlarımızın arasında bazen bunun esprisi bile olur. Ya Batman, Bingöl, Mardin, Urfa’da olsaydık, sonra yaşadığımız yerin memnuniyetini tekrar gözden geçirip Diyarbakır’da yaşamanın avantajlarını sorgulayıp, yaşadığımız şehrin bize verdiği yalnızlığını birbirimizi bularak yıkıyoruz ama dediğim gibi Diyarbakır birçok çevre ildeki koşulardan iyi olması burada çok rahat koşularda olduğumuzu göstermez diyerek.

Bir kaç ilden bahsettim, bunlardan biri de Adıyaman olmalı çünkü ‘adı-yaman’ adının da anlamıyla nasıl da orda yaman hayatların olduğunu bir kez daha bana göstermişti. Hatırlıyorum da bundan yaklaşık 4 yıl evvel gitmiştim. Adıyaman’a, o zamanlarda ben kendimi bulmuş ve eşcinsel kimliğim hakkında da birçok bilgi edinmiş ve artık kendimle barışık olmanın memnuniyeti ile erkek arkadaşımın yaşadığı ilde bulmuştum kendimi. Farklı bir şehir ve tanımadığım insanlar içinde olmanın verdiği rahatlıkla kendimi daha çok mutlu ve coşku dolu hissediyordum. Adıyaman’da erkek arkadaşımın yakın çevresindeki eşcinsel arkadaşlarıyla tanıştım, akşam saatleriydi, 5 arkadaş beraber gezmeye karar verdik. Adıyaman çok küçük bir yer olduğu için şehrin içinde gezme ihtimalimiz olmazdı tabii biz de şehrin biraz daha tenha yerlerine yol aldık. Adıyaman’ın sokaklarında turluyorduk, ben onlara Diyarbakır’dan bahsediyorum oradaki arkadaşlarımdan bahsediyorum, onlar da Adıyaman’da yaşadıkları koşuları anlatıyorlardı bana, yaşadıkları zorlukları sıralıyordu aslında yalnızlığımızı paylaşıyorduk adı-yaman sokaklarında. Yine de hissedebiliyordum onların etrafındaki yalnızlığın nasıl da onları o küçük şehirde kuşattığını.

Bunları konuşurken Adıyaman’ın sokakları bizi bir lunaparka ulaştırdı, orda bir moral kaynağı olarak benim de verdiğim coşkuyla kendimizi lunaparkta gondolda bulduk ve coşku dolu çığlıklarımızla Adıyaman’a cevap olmuştuk

Zaman geçmiş. Evet yine Adıyaman ama bu sefer daha bir yaman bu şehir, ölümle selamladı beni, bu sene beraber Yerel Muhabir Ağı eğitimi aldığım Ege arkadaşımın intiharı beni şoke etti. Yaşadığı yalnızlığı en derin bir şekilde hissederek geceyi devirmeye çalışacağım aslında birçok öykü birçok Ege vardı yaşadığımız yerlerde. Ege kendi ölümüyle bir kez daha bizim yerelde yaşayan LGBTT bireyler olarak nasıl koşularda yaşadığımızı göstermiş ve ardında bir çok soru işareti bırakarak aramızdan ayrılmıştı. Artık yok ve sadece Ege bizim tanıdığımız bildiğimiz bir ölüm. Ya diğerleri, sesiz sedasız aramızdan ayrılan bedenler, canlar?

Ege, hatırlıyorum yüzünü, sevincini; o kalabalığın içinde gülüyor ve çoğalttığın, biriktirdiğin cümlelerini söylemek için küçük bir çocuğun masumiyeti ile kendi çevrenle yarışını.
Ege, hatırlıyorum kendi yalnızlığın omuzlarına yüklenmiş, senle de bir yarış halinde.
Görüyorum Ege, bende yaratığın yalnızlığı, hüznü, mutsuzluğu.


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
nefret