30/12/2010 | Yazar: Deniz İlgin

Dizinin izleyicilerinin arasına karışıp, bakın bütün bu olup bitenler birer aldatmaca deyip de yerine göre de darp edilmemek mümkün mü?   &nb

Dizinin izleyicilerinin arasına karışıp, bakın bütün bu olup bitenler birer aldatmaca deyip de yerine göre de darp edilmemek mümkün mü?  
 
Vadinin nerde ne zaman kurulacağı belli olmadığı için Polat’ın nerede ne zaman ortaya çıkacağı da bir muamma.
 
Deniz İlgin yazdı
 
Kurtlar Vadisi üstüne ne kadar konuşulursa konuşulsun hep bir şeyler eksik kalıyor. Ne sosyolojinin bakış açısıyla, ne Ponty’nin “algı” kavramıyla, ne iktisadın üretim tüketim ilişkisiyle ne de psikanalizin büyülü feneriyle aydınlanacak gibi değil. En azından dizinin bugün hâlâ devam ediyor oluşu kesin yargılara varmamızı zorlaştırıyor (Olaydan ziyade kullanılan dilinin değişimi). Daha önce kulak kabartmadığım için kendimi babasından azar işitmiş çocuk kadar mahcup hissettiğim “Kurtlar Vadisinin yeni bölümlerinde neler olacak acaba?” sorusunun her yerde konuşuluyor oluşunu ne ile, nasıl izah edebiliriz? Kurtlar Vadisi Irak’la beyaz perdeye aktarılan dizi, yakında vizyona girecek olan Kurtlar Vadisi Filistin ile beyaz perdede ikinci sınavını verecek. 
 
Kurtlar Vadisi Irak’da yaralanmış, incinmiş milliyetçi gururu yeniden tesis etmekle mükellef Polat Alemdar; “Türkün kafasına çuval geçirecek adamın dünyasını başına geçiririm” şeklinde  izleyiciye  kanbağı yani ırk üstünden anlatıldı. Yine Polat Alemdar’ın; “Ben siyasi parti lideri değilim, asker de değilim, senin dediğin gibi Türk’üm” ifadesi aynı noktayı işret ediyordu. Bir tahminle Kurtlar Vadisi Filistin’in ise dindaşlık üstünde fakat yine millet üstünlüğüyle, bir taşla iki kuş misali seksenlerin popüler sentezi Türk-İslam ortaklığı üstünden anlatılacağı. Bu haliyle otobüste, kahvede, sokakta büyük bir heyecanla kulaktan kulağa konuşulanları şimdiden tahmin edebiliriz. Zira serinin Irak projesinde gişelerde yaşanan basıncın Filistin ayağıyla daha da artacağı kesin. Aynı akşam bir kahraman edasıyla karşılanan Tayyip ERDOĞAN’ın yerini, Şimon Peres’i one minute diyerek azarlayacak Polat Alemdar’ın alacağı açıktan belli. Serinin Filistin’le biteceğini de sanmıyorum. “Komşularımızla sıfır sorun” açılımı hangi noktada kimlerle dibe vuruyorsa Polat Alemdar soluğu orada alıyor. Kim bilir çok yakında Polat’ı Ermenistan’da barış elçisi olarak görebiliriz. Pek tabi yine üstünde son moda takım elbise, elinde silahıyla yola çıkan değme Amerikan ajanlarına taş çıkaracak şekilde. Vadinin nerde ne zaman kurulacağı belli olmadığı için Polat’ın nerede ne zaman ortaya çıkacağı da bir muamma.
 
27 Eylül 2009 tarihli Radikal İki’de Orhan TEKELİOĞLU “Polat Kuşağı” Yola Çıktı başlıklı yazısında şu soruyu sormuştu: “Peki Polat neden bir kurmaca karakter değil de hakiki biriymiş gibi algılanıyor?” Tekelioğlu’nun sorusu elbette kestirip atılacak kadar basit değil. Fakat olanakların sunduğu alanın içinde cevap verirsek; kurmacanın gerçeğin eylem alanında bu derece yaşam şansı bulması popüler milliyetçiliğin gerçeğin alanında da zaten var olmasıdır. Salt gerçeğin alanı arzu eden için yeterince üretken, verimli değil. Evet Polat kurmacadır fakat görüntüler ve sözler filmin dışında da var olduklarında işin rengi değişmeye başlıyor. “Kara Murat” serisinde gerçeğe dair olmayan görüntüler ve sözler Polat Alemdar’da  hem popüler eğilimleri hem de arzuyu kışkırtır. Ok atan kahraman yerine, teknolojiyi kullanan, kurşun atan çok daha gerçek ve aynı oranda izleyicisine yakın. Çevreden bir şekilde duyduğu, gördüğü silahın, gücün işlevselliği muhakkak ki izleyicisini de cezp ediyor. Kimsenin kahramanının galibiyetine gölge düşürecek düşmanı kutsayacağını sanmıyorum. Bunun kurgu gereğince de olanaklı olmadığı ortada. Ne Kurtlar Vadisi Pusu’da ne de Kurtlar Vadisi Irak’da Polat Alemdar’ın edimlerinin bir nebze olsun sekteye uğratacak tek bir sahnenin olmaması, yaratılan karakterin kahramanlaştırıldığının işaretidir.
 
Meramım Vadi üstüne derin bir analiz yapmak değil. Bir iki kelam etmiş olup, birkaç da soru sormaktı. Tekelioğlun’nun sorusuna istinaden TV’den topluma algımızı biçimlendiren birkaç soruyu bir bilenin cevaplaması umuduyla…   
 
Vadi üstüne birkaç soru:
Medya aracılığı ile bir harikaya dönüşmüş olan toplum, göndericisinden gelen bütün kodlara bin bereket deyip başına koyar halde. Şüpheye yer bırakmaksızın var olan söylemin dışına çıkamayan izleyici için, boyunlardaki beyaz atkıdan son moda takım elbiseli günümüz dizilerine terfi etmiş mafya anlayışı hâlâ kendini koruyorsa bunun nedeni nedir?
 
Kurtlar Vadisi, beklenen ilgiyi fazlasıyla gördü. İzleyiciye sunulmaya başlandığı 2003’den bugüne kadar kalabalık bir izleyici kitlesine (hedef izleyici kitlesi içinde her üç kişiden biri tarafından izlenen) kavuşmuş olandizi, ülkenin yakın geçmişine dair izlediği seyri ile toplumu hangi cendereden çekip çıkaracak? 
 
Daha iyimser olarak, kimsenin  gökten indirilmediğini bildiği Kurtlar Vadisi için, daha başlamadan evlerde, kahvehanelerde, iş yerlerinde insanları daha önce hiç görmedikleri  dünya dışı yaratığı büyük gruplar halinde seyretmeye sevk eden, işinden alı koyan, her üç kişiden biri tarafından izlenen bu diziyi bu derece popüler yapan şey nedir? 
 
İzleyici kitlesinin büyük çoğunluğunu gençlerin ve çocukların oluşturduğu Kurtlar Vadisi yayınlanmaya başladığı günden itibaren kara kaplı silahların birer müzik enstrümanı gibi  rahatlıkla ve ulu-orta kullanıldığı popüler retoriği ile bir televizyon klasiği olmaya aday yakın tarihimize ait bir takım olay ve olaylar zincirini teşhir ediyor olması silahı meşru kılar mı?
 
Ve ya uyuşturucuya karşı vermiş olduğu mücadele ile izleyicilerin gönlünü kazanan bu “yiğit” adamın diyalog için bilmem ne marka silahı meşruiyet anlayışımız mı? 
 
İyilerin dostu kötülerin düşmanı “Kara Murat” ile zamanın içinden geçerek popüler söylemleri de peşine takan mazlumun yanında kötünün karşısında bir Polat Alemdar toplumca nasıl yana yakıla bir kahraman aradığımızın belirtisi mi? 
 
Yoksa vatanı kurtarma uğruna kelle almaya yeminli bu büyük iş erbabından  öğreneceklerimiz dizi boyunca belinden düşürmediği silahında mı saklı?
 
Her sezonda farklı şahısları ve bu şahıslarla bir şekilde organik ilişkisi bulunan yapıları  dile getirdiğini söyleyen Kurtlar Vadisi (ve artık bu dizini birer bileşeni olmuş patolojik izleyici kitlesi de buna dahil)  yakın siyasi tarihimizin skalası üzerinde bir türlü eskimeyen Polat ve adamları (Mafya-Polis-Siyaset-Devlet dörtgeninin neresinde Polat?) neden hâlâ gelir-geçer olmayışları ölümsüzlük sırımız mı? 
 
Güç paylaşılmaz söylemini asarım, keserim gibi son derece aleni şekilde dillendiren dizi,   toplumca  otoriter yapıya biçtiğimiz kutsallık payesi  mi?
 
Okullarda giderek yaygın şekilde kullanılan dizi jargonu sadece öğrenciler arasında popüler olmakla kalmıyor, öğrencilerden öğretmenlere de sirayet etmiş durumda. Bir  örneğini gayri ihtiyari olarak “bana ne oldu bilmiyorum, kurtlar vadisindeki gibi konuşmaya başladım” diyen öğretmenlerden duymak bu işin vahim sonucunu göstermiyor mu?
 
Bu dizinin içinde en azından bir figüran olarak bulunduğumuzu düşünürsek, kahvehaneleri tepeleme dolduran izleyicilerin arasına karışıp, bakın bütün bu olup bitenler birer aldatmaca deyip de yerine göre de darp edilmemek mümkün mü?  
 
Bir bilenin yanıtlaması umuduyla.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam