11/01/2012 | Yazar: Yıldırım Türker

Kapı komşusundan Kürtler de yararlanmasın diye ortak hakkın kullanımına getirdiği kısıtlamalar için özür dileyenler, Kürt açılımı sözü veriyor hâlâ.

Kapı komşusundan Kürtler de yararlanmasın diye ortak hakkın kullanımına getirdiği kısıtlamalar için özür dileyenler, Kürt açılımı sözü veriyor hâlâ.

 
Uludere katliamının kurbanlarından biri de Başbuğ oldu. Dünyanın gözleri önünde suçüstü yakalanan TC Devleti, bana kalırsa öncelikle Batı’ya yönelik bir ödeme olarak hesapladı Başbuğ’un apar topar derdest edilip tutuklanmasını. Böylelikle katliamcılıkta yeni bir sayfaya imza atan devletimiz, ‘tarihte ilk’ tantanasıyla en yüksek rütbeli askerini bile gözünü kırpmadan cezalandırabilen demokrasi jeneratörü olarak karşımızda sırıtıyor şimdi. Yeter ki Uludere katliamı ‘büyütülmesin’, bir çırpıda sevinçli bir bunaklıkla unutalım. 
 
Yiğit demokrat hükümetin katliam sonrası genelkurmayına şükranlarını sunmuşluğu da gürültüye gelmiş oluyor böylelikle. Tıknefes AB’nin takdirini kazanmışlığı da cabası. Bu rezillikler silsilesi içinde yeterince altı çizilmemiş olduğuna inandığım bir noktayı işaret etmektir, bu yazının muradı. 
 
İstiklal Marşı’nı, bestelenmemiş hörgücüyle birlikte ezbere okuyan 5 yaşındaki çocuk, kanıyla Türk bayrağı boyamış ergenler karşısında gözyaşları sel olup akan, ikide bir duygu selleriyle kürsülerde tıkanıp kalan iktidar erbabının bu katliam karşısındaki ‘akılcı’ soğukkanlılığı kimseyi şaşırtmasın diye yazıyorum. Bu katliamı, kasıtlı olduğu bütün tanıklıklardan aşikâr olan bu toplu cinayeti ‘masrafı neyse öderiz’ üslubuyla karşılayan hükümetimiz karşısında Gültan Kışanak’ın Meclis konuşması, kanımca bu memlekette kalan insanların duygularına tercüman oldu. 

Kılıçdaroğlu’na katliam köyüne ulaşabilmesi için helikopter tahsis edilmemişliği üstüne Hüseyin Çelik’in son derece doğal, hiç mi hiç sorgulanmamış, fevkalade hızlı refleksi gözlerden kaçmasın. Tarihe kayıt düşülsün. 

AKP Genel Başkan Yardımcısı Çelik şöyle dedi: “Ana muhalefet partisi lideri helikopter istediğinde, yarın Selahattin Demirtaş da ister.” 

Çelik, hayır, utanmıyor bu sözler ağzından kaçtı diye. Bu sözlerin açık ettiği ruh halinden, dünya algısından da rahatsız değil. O kadar doğal, o kadar ikna edici bir gerekçe ki, halkı kendisini anlayıp hak verecektir. Bundan emin. En ufak bir kuşku sızmıyor içinin karanlığına. 

Çelik nasıl bu kadar rahat olabiliyor sizce? Nasıl bu kadar fütursuzca konuşabiliyor, hem de savaş uçaklarıyla kendi halkını bombalamasının üstünden henüz birkaç gün geçmişken? Hem de o halkın çok önemli bir nüfusunun temsilcisi olan bir partinin liderinden söz ederken? Evet mesele işte budur. Amaç ille de ve her halükârda ‘Kürt, anasını görmesin’dir. 

Çelik açıkça, ‘Kılıçdaroğlu’na elbet veririz de bu kapıyı açmaya gelmez. Sonra Kürdü de isterse ne yapacağız?’ demeye getiriyor. Hayır. Diyor. O helikopterlerin atasının malı olduğundan şuncacık kuşkusu yok. ‘Devlet malı deniz, Kürde yedirmeyiz’ diyor. 
Maksat, Kürt helikoptere binmesin, diyor. 

Kimse de bu açıklamayı sorgulayıp, “Efendi, sen ne diyorsun? Demirtaş milyonlarca oy almış bir partinin başkanıdır. Bu memleket, senin denize tepeden bakan siten midir? Kapıcının çocukları da oynamasın diye salıncağın zincirlerine düğüm atan albay emeklisi site yöneticisi misin?” demiyor. 

Selahattin Demirtaş’ın o helikopterle bölgeye gitmesinde nasıl sorgulanmayası bir sakınca var? 

35 canını birkaç gün içinde F16’larında bombaladığın yörede Demirtaş’ın devletin helikopterine zaten ihtiyaç duymadığını, zaten katliam senin ve basının tarafından henüz duyurulmamışken kendisinin cinayet mahallinde yurttaşının yanında bulunduğunu bilmiyor musun? Sen katlettiğin yurttaşların köyüne helikopterle bile yanaşamazken Demirtaş ve diğer Kürt milletvekillerinin acılı insanların yanından bir an olsun ayrılmadıklarını görmüyor muyuz? 
İşte bu ‘operasyon kazası’ denen katliamlar bu kafa-ruh bütünlüğü nedeniyle yaşanıyor. 
Böylesi büyük bir acı karşısında böylesi kibirli, böylesi umursamaz, böylesi müdanasız duran muktedirler, Kürtlere yaşatılan bütün zulüm repertuarının yaratıcısıdır. 

35 Kürt vatandaşı bombalarla paramparça etmiş ordusuna teşekkür edenler, kapı komşusundan Kürtler de yararlanmasın diye ortak hakkın kullanımına getirdiği kısıtlamalar için özür dileyenler, Kürt açılımı ve demokrasi sözü veriyorlar hâlâ. 
Hükümet, katliamcı ordusuna teşekkür ederken darbe ıskacısı emekli paşasını tutuklayarak sivil demokrat oluyor. 
Bakın sayın savcılar, yıpratmak için söylüyorum. AKP sonuna yaklaşmaktadır. Giderayak intihari bir vahşilik edinen tragedya tiranları gibi hepimizi de yanında tarihin çöplüğüne sürüklemeye çalışıyor. 

Şimdi kendilerine kalan orduevi kuaförlerinde düğün makyajı yaptırdıklarına bakmayın. Darbesiz katliamlara hazır olun. 

Etiketler:
İstihdam