16/11/2009 | Yazar: Selçuk Candansayar

Türkiye kuşkunun kara kışına giriyor. Kimsenin kendisini güvende hissetmediği günler yaşanıyor.

Türkiye kuşkunun kara kışına giriyor. Kimsenin kendisini güvende hissetmediği günler yaşanıyor. Sanılanın tersine bu durumun nedeni herkesin herkesi dinlemesi ve ortalığın açığa çıkan telefon dinlemeleri, gizli belgeler, sahte belgeler karmaşasına boğulması değil. Tersine bütün bu dinlemeler, kimsenin kimseye, hiçbir gücün diğerine ve hiçbir siyasal grubun diğer gruba güvenmemesinin sonucu. Herkes, her kurum birbirini dinlediği için ortalığı kuşku kaplamıyor, herkes her kurum birbirinden kuşkulandığı için birbirini gizlice dinliyor.

Kuşku bir tohumdur, daha doğarken ekilir insanın ruhuna. Eksik olmakla ilgilidir; zayıf, çaresiz ve muhtaç olmaktan doğar. Kuşku ve güç arasında salınır biteviye, insanlaşırken insan yavrusu. İhtiyaçları karşılanmadıkça, eksik olduğu bilgisine sahip olur insan. Sözü olmayan bir bilgidir bu, sözden önce gelir ve sözün kurulmasına harç katar. Sözden önce eksiklik vardır.

Eksiklik hissi, güvenle onarılır ve güvende oldukça güven kazanır insan. Güven olmadığında buz keser ruhu insanın, kış ayazından öte bir donma halidir; derisini geren, bakışını korkuyla çizen bir hal.

Toplum da farklı değildir. Her grup, ister birkaç kişilik arkadaş ister yirmi otuz haneli bir köy ya da örneğin yetmiş milyonluk bir ‘millet’ olsun fark etmez; bir araya gelme anlarından başlayarak kuşku tohumunu da ekerler içlerine. Her grubu, her cemaati her milleti birleştiren tohumların arasında kuşku da vardır. ‘Ben’, ancak ‘ben olmayan’ın bilgisine ulaştıkça kurulur ve ‘biz’ de ancak ‘biz olmayan’ı tanımlayabildikçe birleşebilir.

Demem o ki, bir insanı insan, bir milleti millet yapan kendi içindekiler olduğu kadar kendinden olmayanların da varlığıdır. Kendinden olmayana bakışı o insanın o milletin, kendine bakışıyla koşuttur. Bu bakışın temelinde kuşkuyla çekişen güç/güvenlik hissi yatar.

Kıskançlığı ele alalım. Kıskançlık kıskanılana duyulan değil, kendine olan güven duygusuyla bağıntılıdır. Özgüveni yeterli olan bir kişi karşısındakinin kendisini aldatacağına dair güvensizlik hissine kapılmaz. Dahası olası bir aldatılmayı dünyayı başına yıkacak bir felaket gibi yaşamayacağından, birlikte olduğu kişi ondan ayrılırsa üzülse de, kahrolsa da hayatını yine de sürdürebileceğine olan güveni olduğundan sürekli bir aldatılma korkusuyla hayatı kendisine ve birlikte olduğu kişiye zindan etmez.

Ama kıskanma tümüyle olumsuz bir duygu da değildir. Birbirlerini hiç ama hiç kıskanmayan iki kişi birlikte de değildirler aslında. Onların aralarında oluşan birliğe değer vermedikleri anlaşılır bu durumdan. Olsa da olur olmasa da olur diye hissedilen birliktelik gerçek değildir. Olmasa da yaşarım elbet ama olması beni mutlu ediyor diye hissediliyorsa ancak bir beraberlikten söz edilebilir.

Gruplar, cemaatler ve milletler içinde geçerlidir bu hal. Sanılanın aksine bir topluluğu millet yapan dil, din, bayrak birliği değildir. Bir topluluğu millet yapan ‘kim olduklarına ve nasıl yaşayacaklarına’ dair aralarında kabul ettikleri temel ilkeye olan güven duygularıdır. Modern dönemin milleti olan ulus-devletinde bu ilke kimi zaman yazılı kimi zaman yazılı olmayan bir anayasadır. Anayasa ulus devlet örgütlenmesindeki tüm kurumların, uygulamaların özüdür.
Anayasa, kurucu ilke olarak insanların ‘biz kimiz ve nasıl bir hayat yaşayacağız?’ sorusunu yanıtlar. Bu yanıt hiçbir zaman katı değildir, esner, devinir, dönüşür. Ama çekirdeği kolay kolay değişmez. Türkiye bu soruya Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana hala bir yanıt verebilmiş değil. Şimdilerde elinde bir yanıtı olduğunu iddia edenlerin çatışması bir kez daha şiddetlenmiş durumda.

Üstelik her yanıt sahibi, diğer yanıtın sahibini kendi varkalımına bir tehdit olarak değerlendiriyor. Yanıt sahiplerinin birbirlerini birbirlerinin yok edicisi olarak görmeleri kendi güçlerine olan güvenlerinin zayıflığından geliyor. Çünkü kendi güçlerini kendileri kurmadıklarından, kendilerine güvenleri kendileri dışından kaynaklandığından, eksik oldukları bilgisine hep maruz bırakıldıklarından kuşku içindeler. O yüzden durmadan birbirlerini dinliyor, izliyor, belgeler düzenliyor ve belgeler uyduruyorlar.

Hepsi de içten içe tümünü dinleyen ve değerlendiren büyük dinleyicinin varlığından haberdar olduklarından ve kendilerine olan güvenlerini oradan aldıklarından kuşku içindeler. Kuşkunun kara kışında Türkiye’de üşümeyen kimse kalmayacak.
 

Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam