29/11/2008 | Yazar: Deniz Deniz

Deniz Deniz

Deniz Deniz
Ha geyleri vinçlerle idam etmişsin, ha gey vatandaşlarının hunharca katledilip kuyulara atılmasına seyirci kalmışsın ne fark eder? Topluma adalet dağıtmayı vaat ederek iktidara gelenler, eşcinsellere yönelik bu zulmü görmezden gelerek, hem insanlık hem tarih, hem de evet altını çizerek söylüyorum ki, İslam nezdinde de sorumluluktan ve suçlanmaktan kurtulamazlar.

Sizce bu ülkede en çok kimlerin söyleyecekleri var? Hemen duyar gibiyim cevabınızı. Elbette eşcinsellerin, travestilerin, transeksüellerin. Bu kuraldır, kim daha çok ezilmişse, kimin sesi daha çok kesilmişse her zaman onun söyleyecekleri çok daha fazladır. Peki, söyleyebiliyorlar mı? Nerdeee… Zaten arada bir ürkek cılız ve boğuk ve de ne istediğini tam olarak bilmez şekilde çıkan sesimiz 2002'den şu güne kadar azar azar iyice kesildi. Bakın kısa kısa son 6 yıldır nerden nereye geldiğimizi bir kaç başlık altında değerlendirelim.

LGBTT dediğimiz bizim camiaya yönelik devletin son resmi lütfu Saddettin Tantan'ın İçişleri Bakanı olduğu döneme aittir. O da transeksüellere genelevde çalışma izninin çıkması. Biz bunu bile, dikkat edin genelevde çalışma iznini alabilmeyi bile büyük bir lütuf olarak gördük, belki de alkışladık. Ne yapsın transeksüel, tarihinde ilk defa resmi bir ekmek kapısına kavuştu. Nitekim pek çok transeksüel o tarihten sonra kapağı geneleve attı. Zaten kısa bir süre sonra AKP iktidara geldi ve aşağıda aktaracağım sinsi sürecin aşamaları uygulanmaya başladı.

1- Eşcinsellerin tarih boyunca uğrak yeri olan Beyoğlu'nda o dönemde türeyen çeteler ve artan kapkaç olayları da bahane edilerek, eşcinsellerin tüm yaşam alanları polis tarafından yasaklandı. 2002’ye kadar eşcinsellerle cıvıl cıvıl olan Taksim Meydanı "in cin top oynar" hale getirildi.

2- Gey ve travesti barlarına sistemli polis baskınları uygulanmaya başlanarak, insanların bu barlara gitmelerinin önüne geçilmeye çalışıldı.

3- Taksim ve Şişli'de durduk yerde travestiler polisler tarafından dövülmeye başlandı. Özellikle sivil ekipler bu konuda öne çıktı.

4- Sokakta seks işçiliği yaptıkları gerekçesiyle (sanki yapacakları başka iş kapısı mı var?) travesti ve transeksüeller önce gözaltına alınmaya başlandı. Bakıldı ki olmuyor, bu kez TCK 225’ten (Teşhircilik) haklarında tutanak tutuldu, devletin savcısı da bu çirkin oyuna uyup iddianame hazırladı. Allahtan oyun mahkemede bozuldu, yüzlerce TT yüzlerce davadan beraat etti. Yetmedi, Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığı TT’ler için özetle "bu insanlar akıl hastanesine tıkılmalıdır" şeklinde iddianame hazırladı. Bu da yetmedi bu kez trafik kanununda yayaların akan trafiği bilerek kesecek şekilde yolun ortasına atılmaları durumunda uygulanan, hatta hiç uygulanmayan bir kanun gece kaldırımda yürüyen, belki duran TT’ye kesildi. Buz gibi soğuk havada, evine üç beş kuruş götürmek için bedenini satmaktan başka çaresi kalmayan TT’ye gecenin bir vakti ışıkların bile sürekli sarı yanıp söndüğü bir yolda "trafiği engellemekten" 55 ytl kesildi.

5- Zaten hep var olan eşcinsel ve TT cinayetleri bu dönemde de artarak devam etti. Eryaman’da TT'ler hunharca öldürülesiye dövüldü. Açılan davada müşteki olan Dilek İnce daha geçenlerde pompalı tüfekle katledildi.

6- Gelelim medyadaki gelişmelere. Eşcinsellerin prototip olarak en son kişi olarak seçecekleri kişiler dahi medyadan uzaklaştırıldı. Fatih Ürek takım elbise, kravat ve adam gibi saç tıraşıyla ancak görünebilirken, Huysuz Virjin, gece geç saatte ve RTÜK’ün istediği dili kullanması şartıyla o da yandaş TV’de ancak iş bulabildi. Kuşum Aydın'ın nerede olduğunu bilen dahi yok. Düşündürücü olan bu olumsuz gelişmelere, sadece yandaş denilen medyanın değil, neredeyse tüm yazılı ve görsel basının itirazsız çanak tutması. Bırakın eşcinsel ve TT’lerin açık oturumlarda, TV programlarında görünmelerini, cinayete kurban gitmeleri bile artık haber değeri taşımıyor bu ülkede.

Seri katil eşcinselleri mi öldürdü, kibarları mı?

Medyadaki dezenformasyonun son örneği ise evlere şenlik. Hatırlanacağı üzere son aylarda Kartal ve civarında kuyulardan çıkan cesetler "seri kuyu cinayetleri" şeklinde medyada bayağı gündeme geldi. Müge Anlı, program üzerine program yaptı. Ve nihayet seri katil zanlısı 32 yaşındaki Öz yakalandı. 3-4 erkeği öldürmüş ikisini kuyuya atmıştı katil zanlısı. Ertesi gün gazete ve TV’ler (muhtemelen haberi ajanstan aldıkları için) haberi şu komik şekilde veriyordu: "Kartaldaki seri kuyu cinayetlerinin katil zanlısı yakalandı. Seri katil kibar erkekleri gözüne kesmiş’.

Başrolde erkeklerin oynadığı bir gerilim ama hiç eşcinsellik yok. Ya ne var? Kibar var. Ama Allahtan bu ülkede internet var. Bir tek turuncutime web sitesi olayın gerçek ayrıntılarını vermiş. Meğersem maktuller kibar değil eşcinselmiş. Biri fırıncı ustası biri öğretmen biri bilmem ne. Peki, katil nerede mi yakalanmış; Taksim Gezi Parkı'nda. Eşcinsellerin buluşma yeri. İfadesinde ne demiş, aldığım paraları barlarda harcadım, demiş. Muhtemelen gey barlarda harcamış. Eşcinsel arkadaşlık sitelerinden birinde haklı olarak haberin doğrusu verilmişti. Oraya üye olan eşcinseller dehşete düştükleri bu olay karşısında "arkadaşlar ne olur tanımadıklarınızla netten görüşmeyin" derken, birisi de "evet bu adamdı. bu benle de görüştü msn’de. hep seks dediği için görüşmedim onunla. aman allahım. arkadaşlar en iyisi hiç seks yapmamak" diyordu. Buyurun işte eşcinsellik sorunu da bir şekilde çözüldü mü böylece! Eşcinseller zaten seks yapmamaya başladığında bir şekilde eşcinsellik de çözülmüş olur.

İktidar, eşcinselleri cinsel eğilimlerini yaşayabilecekleri ortamları terörize ederek yok etmeye çalışırken, seri katillerin kuyuya attığı eşcinselleri de medya artık "kibar erkek" diye vermeye başladı. Peki, bu trajikomik olayı görebilecek bir tek kalemşor yok mu? Sahi medya kritikleriyle ünlü anlı şanlı Kürşat Bumin bu ara neyle meşgul? Ya iki sene önce bir başka seri cinayetlerin iki faili için "eşcinsellik kokusu aldım" diyerek iki genç katilin beraberliklerinde eşcinsellik kokusu arayarak neredeyse fantezi kuran Oray Eğin bu olayda nasıl suskun olabiliyor.

2004'te (Sarı Kız ve Ay Işığı’yla uğraşırken) Sayın Başbakanımız, "bir araç olarak gördüğü" AB sürecinde Fransa'da eşcinsellikle ilgili soruya ne cevap vermişti hatırlayalım: "Ülkemizde eşcinsellerin de hukuku vardır."

Yukarıda çektiğimiz fotoğrafa göre o hukukun son ürünü kuyudan çıkan iki eşcinseldir. Bunlar failiyle beraber çözülebilen eşcinsel cinayetleri, bir de bu ülkede kimsesizler mezarlığı diye bir gerçek var. Kim bilir oralara gömülenlerin de büyük bölümü eşcinseldir aslında. Sayın Başbakan yaşam hakkı dahi bulunmayan, öldürülüp kuyuya atılacak kadar, desteksiz sanılan bir kesimin hukuku ne ola ki? Acaba Başbakan İran'da geylerin idam edilmesinden hareketle böyle konuşarak bizde durumun daha iyi olduğunu mu ima ediyor. Ha geyleri vinçlerle idam etmişsin, ha gey vatandaşlarının hunharca katledilip kuyulara atılmasına seyirci kalmışsın ne fark eder? Topluma adalet dağıtmayı vaat ederek iktidara gelenler, eşcinsellere yönelik bu zulmü görmezden gelerek, hem insanlık hem tarih, hem de evet altını çizerek söylüyorum ki, İslam nezdinde de sorumluluktan ve suçlanmaktan kurtulamazlar. İstanbul gibi bir kentin ortasında eşcinsellerin boğazlanıp kuyuya atılmalarını seyredenlerin ne eşcinsellerin hukukuna, ne de ülkenin demokrasisine bir artıları olamaz. Ne güzel sormuştu Ertuğrul Özkök, "Peki bir geye de partinizin rozetini takar mıydınız?" Bizce de taksınlar. Ama yaşayanlarımıza değil; kuyudan çıkan iki eşcinselin cesedine rozetlerini taksınlar. Birine AKP birine de CHP. Ne yakışır ama öyle değil mi?

İlgili haberler:

[[‘Zayıf’, ‘narin’ ve ‘kibar’ 5 erkek öldürüldü!]]

[[Yaftalamak ve hoş bulduk]]
Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam