11/04/2009 | Yazar: Deniz Deniz

Şüphe duymak, gazetecilik denilen meslek için o meşhur 5n 1k kuralından da daha hayati derecede öneme sahiptir. Hani denilir ya "şeytan ayrıntılarda gizlidir" diye.

Şüphe duymak, gazetecilik denilen meslek için o meşhur 5n 1k kuralından da daha hayati derecede öneme sahiptir. Hani denilir ya "şeytan ayrıntılarda gizlidir" diye. İşte o ufak herhangi bir ayrıntıda gizlenen şeytana ulaşmak için de öncelikle şüphe duymak lazım. Fakat her ne oluyorsa oluyor ve son yıllarda "ayrıntı" denilince Türk basınının mutfağında çalışanların aklına firsth lady Hayrünisa Gül'ün ya kırmızı pabuçları, ya da Obama'nın Anıtkabir'i ziyareti sırasında taktığı kırmızı kravatı geliyor. Mesela 28 Şubat döneminde asker, medya plazalara Şemdin Sakık'ın değiştirilmiş ve Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve Akın Birdal'ı PKK destekçisi olarak gösteren bir metni servis ediyor ama bir Ertuğrul Özkök bir Zafer Mutlu hiç şüphe etmiyorlar. Ertesi gün "şerefsizler" diye manşet atıyorlar. Oktay Ekşi de "Şerefsizleri tanıyalım" başlıklı bir başyazıyla yıllardır tanıdığı Birand'ı yeniden tanıtma gereği duyuyor. Kısacası Türk basını "şüphelenmeyi" bırakmış, Türk halkını birbirlerinden alabildiğine "şüphelendirmeye" yöneltmekle meşgul uzun zamandır. Ortadaki kamplaşma ve şablonlara bakıldığında ise bunu başardıkları da apaçık ortada. Ne kadar gururlansalar az. 

Bizim ne yazık ki toplum olarak genlerimizde de "şüphe" ve "merak"a pek yer olmadığı için örneğin Amerika'yı da Recep Efendi değil, Americo Vespuçi bulmuştur. Ampulü de Tayyip Efendi değil, Edison icat etmiştir. Recep Tayyip Erdoğan Beyefendinin de hakkını yemeyelim, kendileri de ülkemize tuhaf bir ampul hediye etmiş ama 2007 yılında 47 watt’lık ışıkla tavan yapan bu ampul, 2009’da 38 watt'a kadar düşmüştür. Eh Recep Efendi'nin de icat ettiği ancak bu kadar olurdu. Karanlık günlere ramak var yani.
 
Eşcinseli kibar yaptılar ama yutmadık
 
Tekrar gazetecilikte şüphe konusuna dönersek... Kartal'da altı eşcinseli öldürüp kuyuya atan seri katilin itirafları biliyorsunuz sonunda savcılıkça hazırlanan iddianamede de kayıt altına alınmış oldu. Oysa katil yakalandığında o meşhur manipülasyon devreye girmiş ve yandaş-merkez bütün medya cinayetlerin eşcinsel kısmını sansürlemişti. Kim ürettiyse artık, katil zanlısının ağzından "kibar erkek" sözü basına sızdırılmıştı. Sızdırılmıştı diyorum çünkü, alim allah ya o şifreyi de elimize vermeselerdi ne yapardık. Ben iddia ediyorum Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter kazası sırasında nasıl ki bilinmeyen bir el, medyaya "Yazıcıoğlu sağ, şu anda hastaneye doğru yol aldı" bilgisini sızdırdıysa - birebir aynı olmasa bile, en azından çalışma şekli bakımından - benzer bir mekanizma da Kartal'daki kuyu cinayeti ile ilgili "kibar erkek" bilgisini sızdırdı. Mesela enteresandır seri katil yakalanmadan önce yazılı ve görsel basın katilin yakalanması için yayın üstüne yayın yaparken, katil yakalandıktan sonra bu yayınları devam ettirmesi gerekirken birden kestiler. Kibar erkek benim ve turuncutime.com'un sezgilerini harekete geçirmişti, ama gelin görün ki koca bir Hürriyet'i, Milliyet’i, Sabah'ı Radikal’i, Akşam’ı, Yeni Şafak'ı, CNNTürk'ü, NTV’yi, HaberTürk’ü bir türlü saksıyı çalıştırmaya yöneltmemişti. Zaten son yıllarda medyada özel haber hak getire. Hepsi birden dökülüyor. Her yerden canlı yayın yapıyorlar ama aslında hiç haber falan verdikleri yok. BBP helikopteri kazasında düştükleri ya da düşürüldükleri durum ortada. Varsa yoksa hazır Ergenekon iddianamesi, varsa yoksa Tuncay Güney ifadeleri. (Sakın yanlış anlaşılmasın Ergenekon'u sulandıranlar tarafında olduğum falan yok) Türk basını tarihinde olmadığı kadar acziyet ve de gaflet içinde. 28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu'ndan servis alan basın, son yıllarda da başka bir yerlerden servis alıyor anlayacağınız.  
 
Dış basın da yanlış yönlendiriliyor
 
Bir şey dikkatimi çekti. Türkiye'de basına yönelik manipülasyondan işin kötü tarafı dış basın da doğal olarak etkileniyor. Dış basın ve insan hakları örgütleri şu anda Türkiye'de yaşanan vahşetten tam anlamıyla haberdar değil. Bu noktada Polonyalı LGBTT hakları savunucu örgütün Türk hükümetine gönderdiği mektup son derece çarpıcı. Türk hükümetini LGBTT bireylere yönelik cinayetler konusunda sessiz kalmakla suçlayan ve harekete geçmesini talep eden mektup belki sizin de dikkatinizi çekmiştir sadece Dilek İnce, Ahmet Yıldız ve Ebru Dilan cinayetlerini örnek göstermiş. Oysa sadece Kartal'daki seri katil ifadesinde 6 eşcinseli öldürdüğünü beyan ediyor. İlk yakalandığında ve bizim de daha sonra Kaos GL'den sansürsüz olarak verdiğimiz haberde 5 cinayet bilgisi vardı. Ben şimdi merak ediyorum. Dış basın medya konusunda ister istemez bir şekilde yerel Türk medyasına bağımlı olabilir, peki Avrupa'daki LGBTT örgutler? Kaos GL'de yer alan haberler bir şekilde bu örgütlere ulaşmadı mı ki böyle yanlış bilgilendirilmiş olarak Türk hükümetini harekete geçmeye davet ediyorlar. Kaos GL'deki arkadaşlar Kuyu cinayetlerine ilişkin yazımın İngilizceye çevrileceğini söylemiştiler acaba o çeviri yapılmadı mı? 
 
Peşini bırakmayalım
 
Türkiye'de LGBTT bireylerin pek çok sorunu var. Ama son bir yılda yaşanan bir kez daha gösterdi ki en başta yaşam hakları sorunu var. Adeta 90'lı yılların sonlarına dönmüş durumdayız. O dönemde aynen şu dönemde olduğu gibi eşcinsel cinayetleri artmıştı. Üstelik o dönem şu anki dönemden çok daha fazla medyada yer almıştı bu cinayetler. Post modern darbelerle boğuşan bir Türkiye’de bile eşcinsel cinayetleri medyada yeterince yer alırken, AB'yle müzakerelere oturmuş bir Türkiye'de 6 eşcinselin öldürülüp kuyulara atılması neredeyse hiç yer almıyor. Bu olay batı ülkelerinde olsa Başbakan yanına İçişleri Bakanını da alarak istifa ederdi. Ama burası Türkiye ve ne yazık ki bir süredir bambaşka bir Türkiye olmuş durumda. Bir taraftan AB'yle müzakereler, Ergenekon çerçevesinde açılan kuyular, geçmişle hesaplaşma çabaları öte tarafta, boğazlanıp kuyulara atılan eşcinseller ve bu vahşet karşısında sesiz kalan medya ve ilgililer. Geçtiğimiz gün Sabah gazetesinde son iki yılda LGBTT'lere yönelik cinayetlerin bir kronolojisi verilmişti çarpıcı bir şekilde. Doğrusu böyle bir süreç için umutlandıran bir haberdi ancak orda da dikkat ettim kuyu cinayetleri verilmemişti. Savcılık iddianamesi de yanılmıyorsam bir tek Taraf Gazetesi'nde yer aldı. Bu açıdan bakıldığında Kaos GL'nin yerel muhabir ağı projesi bence çok önemli ve de geliştirilmesi elzem olan bir proje. Aynı şekilde Kaos GL'nin kuyu cinayetlerinin peşinin bırakılmaması ve varsa şayet benzer cinayetlerin aydınlatılması için de üzerine düşen sorumluluğu yapmakta kararlı olduğunu görmekten son derece mutlu oluyoruz. Bence de bu ve benzeri olaylar LGBTT denilen kitlenin hayati derecede önemli birincil sorunu. Yani en önce yaşama hakkı. Bu olaylar yaşandıkça hiç birimiz güven içinde olamayız.
 
Yaşanan olay gösterdi ki bu ülkede sadece Kürtler değil, eşcinseller de benzer şekilde öldürülüp kuyulara atılıyormuş. O yüzden bütün kuyular açılsın istiyoruz. Bu ülke artık giderek "kuyuların ıssızlığı" ile "kuzuların sessizliği"ne bürünmüş durumda.
 
Tüh dilimi eşşek arısı soksun! O adamın adını anmayacağım diye yemin etmiştim oysa. Neyse hâlâ sözüme bağlı sayılırım. Ne de olsa adını değil soyadını anmış oldum.
 
...
 
Not: Geçen hafta uğradığım iğrenç saldırıdan sonra zahmet edip evimde beni ziyaret eden Buse Kılıçkaya'ya, Umut Güner'e, Ali Erol'a, Ali Özbaş'a, Bora'ya ayrıca arayan ya da mesaj atan diğer tüm arkadaşlara destekleri için teşekkür etmek istiyorum. 


Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam