23/02/2013 | Yazar: Sedef Çakmak

Lambda tarihinden hatırladığım en huzurlu buluşmalardan biriydi bu. Sadece arada ofiste naif bir şekilde ‘bu queer nedir yahu’ diyenler çıkıyordu.

Yurtdışındaki tartışmaları bilemem ama Türkiye’deki LGBT hareketinde queer söylemi benimseyen bireyler hep olmuştur zaten. Bu söylemlerin harekete yaptığı katkı da göz ardı edilemez. Mesela bir dönem (2005-2006 filan olması lazım) queer üzerine Lambda’da tartışmalar yapılıyordu ve hatırladığım kadarıyla ilgi gayet de yüksekti. Bu tartışmalar sadece akademik boyutta da değildi, bazen queerle alakasız gözüken, fazla "kimlik" gibi gözüken gündelik sorunlar da irdeleniyordu, bunu sorun edinen de pek yoktu, hatta Lambda tarihinden hatırladığım en huzurlu buluşmalardan biriydi bu. Sadece arada ofiste naif bir şekilde “bu queer nedir yahu” diyenler çıkıyordu.
 
Dernekleşelim mi Dernekleşmeyelim mi
Queer söylemin etkisinin bir diğer örneği de dernekleşme sürecine dair saatler, aylar, yıllar süren toplantılardı. Katılanlar bilirler, dernekleşelim mi dernekleşmeyelim mi müthiş bir tartışma konusuydu, zira buradaki esas mesele de “devlet tarafından tanınmak istiyor muyuz istemiyor muyuz” sorusuydu. Kararlar hep uzlaşma usulüne göre alındığı için anlaşılan o dönem devlet tarafından tanınmanın önemli olduğunu düşünenlerin argümanı daha ağır basmış ki diğerleri ikna olmuş. Miş’li geçmiş zamanla konuşuyorum, aslında o tartışmaların hepsinde oradaydım ve devlet tarafından tanınmanın devlete karşı güzel bir “nanik” olduğuna inananlardandım, sanırım bu inancım LGBT’den Sorumlu Devlet Bakanlığı kurulana kadar da devam edecek. (Umarım yetkililerin bu lafımı bir öneri olarak algılayacakları tarih hiçbir zaman gelmez!) Ama şimdi dönüp süreci değerlendirdiğimde, eğer karşı taraf daha ağır gelseydi nasıl bir alternatif tarih yazılırdı merak ediyorum. Büyük bir ihtimalle ayrılıp farklı inisiyatif/dernek kurma sürecine girilmesi daha önceki bir tarihe tekabül ederdi. O dönem herkesin Lambda’yla bir gönül bağı vardı ve farklılıklara rağmen bir arada iş yapma isteği yoğun geliyordu. Bu farklılıkların artık ortak iş yapma isteğini ortadan kaldırmaya başlaması sonraki yıllarda başımıza gelecekti. 

Dernekleşme sürecine geri dönecek olursak; o dönem inisiyatif olarak kalmak aslında o kadar da mümkün değildi, zira her akşam gözaltına alınan trans arkadaşların haberi geldikçe, gönüllü avukatlık yapmaya çalışan kişilerin bu sonu gelmek bilmeyen gözaltılarına yetişmekten yorulup arkalarına bile bakmadan kaçtıklarını düşündükçe, bizim bir türlü avukat parası toplayamadığımızı da üstüne ekleyince, aslında dernekleşip bu konuda lobicilik faaliyetine başlamanın, projelere başvurup en azından bir avukat tutmak veya bu hak ihlallerini raporlayabilmek açısından paraya ihtiyacımızın olduğunun artık acil bir durum oluşturduğunu, o dönem aktif olarak çalışan gönüllü tüm Lambdalılar biliyordu zaten. (Belirtmek isterim ki Lambda’nın ilk projeyi kabul etme süreci de oldukça tartışmalı oldu, 3 seneye yakın, hemen hemen her koordinasyon toplantısının son maddesi olarak konuşuldu. Bu konudaki karar da, yine uzlaşma yöntemiyle verildi. Oradaki esas mesele de başka bir yazının konusu olsun.)
 
“Eşcinsel deyince akla sadece erkek eşcinseller geliyor, bunu kırmalıyız”
Derneğin isminin ne olacağı da müthiş bir tartışma konusu olmuştu; o dönem bir yanda “eşcinsel” kelimesini herkesi kucaklayan çatı terimi olarak görenler vardı, bir yandan da aramızda bir tane bile açık trans erkek aktivist olmamasına rağmen onların varlığını görmezden gelmek istemeyecek kadar hassas kişiler de vardı. Bir yandan Travesti teriminin yanlış kullanıldığını bile bile bunu kimlik olarak kabul edenlerin varlığı göz ardı edilmek istenmiyordu, bir yandan da “eşcinsel deyince akla sadece erkek eşcinseller geliyor, bunu kırmalıyız” düşüncesini benimseyenler vardı. Fakat bütün bu tartışmaların bir ortak noktası vardı: herkesi kapsayacak, kimseyi dışarıda bırakmamaya özen gösterecek bir ismin seçilmesiydi. Sonuç olarak, derneğin İstanbul Valiliği tarafından açılan kapanma davasına sebebiyet verecek “Lambdaİstanbul Gey, Lezbiyen, Biseksüel, Travesti, Transseksüel (LGBTT) Kadın ve Erkekler Arası Dayanışma Derneği” isminde karar kılındı. İsimdeki binbir “politik hata” eminim hiç kimsenin gözünden kaçmamıştır, fakat o dönem herkes bu isimden gayet memnundu. Biraz uzun olması dışında!

Tabii Queer söyleme sahip bireylerin Lambda’da yaptığı dönüşümler bunlarla sınırlı değildir, eminim hafızamızın kıvrımları deşildikçe daha neler ortaya çıkacaktır. Benim Lambda’dan kendi kişisel hayatım sebebiyle koptuğum sürece rastladığı için, queer’in kuir’e dönüşmesi (ki ben kendisini “gay”dan “gey”e dönüşüm süreci gibi, bu söylemin yerelleşmesi olarak okuyorum) ve bir dönem sırf travesti ya da sırf transseksüel dediğinizde çevrede sizin eksiğinizi düzelten bireyler varken bu kimliklerin diğer bir çok kimlikle beraber “trans” teriminin altında toplanma süreçlerine ne yazık ki birebir şahit olamadım. Hatta hareketten sadece 2 sene uzak kalmama rağmen geri döndüğümde bu kadar hızlı birçok gelişmenin yaşanması beni çok mutlu etmişti! 

Bana bu tozlanmaya başlamış sayfaları yazmaya iten son dönemde olan tartışmalarda konunun bazı bireyler tarafından kuir vs. kimlik politikası çerçevesinde algılanması endişesini taşımam. Zira, başta da söylediğim gibi, bence queer söyleme sahip bireyler her zaman hareketin içinde vardı ve hareketin bu kadar güçlenmesine, sağlamlaşmasına da katkıda bulunmuşlardır. Lambda’da gönüllü olarak emek verdiğim süre boyunca da konsensüsün güzel bir şey olduğunu, fakat çoğunlukla insanların kendilerini ifade etmelerini, istedikleri politikayı yürütmelerini engelleyecek bir mekanizma olduğunu farkettim. Bu açıdan, bölündükçe çoğalan ve zenginleşen bir harekete sahip olduğumuzu düşünüyorum. Yeter ki hareket içinde yer alan tüm inisiyatifler birbirleri ile iletişim içinde, ortak iş yapabilir ve birbirlerinin yaptıkları işleri de o inisiyatiflerin benimsemiş oldukları politika, onları saran koşullar çerçevesinde değerlendirebilir halde olsunlar. Zira diğer türlüsünde emeğe saygı, siyasi fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü, inisiyatifin temel derdi konusunda faaliyet gösterme hakkı gibi temel “ihtiyaçlarımız”a halel gelmekte, giderek birbirimizi anlama derdinden uzaklaşarak, daha saldırgan, daha kırılgan, daha güvensiz, daha kabuğumuza çekilmiş, daha savunmacı ya da daha derimiz sertleşmiş bir halde politika üretmeye itiliyoruz. 


Etiketler: yaşam
nefret