14/12/2009 | Yazar: Yeşim T. Başaran

Cinselliğin sorgulanmaya başlandığı ve bunun kadın bedeninin metalaşmasını kolaylaştırdığı günümüzde lezbiyenler, belki de hiçbir zaman olmadığı kadar kendilerini anlatma imk&

Cinselliğin sorgulanmaya başlandığı ve bunun kadın bedeninin metalaşmasını kolaylaştırdığı günümüzde lezbiyenler, belki de hiçbir zaman olmadığı kadar kendilerini anlatma imkânından yoksunlar.

Lezbiyen kimdir? Hakkında uğursuz ve lanetli bir fısıltı dolaşan bir kadın mı, yoksa akla hayale gelmeyecek bel altı sohbetlerin dalga geçilen karakteri mi? Erkek bulamamış, evde kalmış kız kurusu mu? Kendisine bahşedilmiş bedenini yanlış yollarda kullanan, aklını yitirmiş, yolunu kaybetmiş bir çaresiz mi?

Bir kadın, bir kadına âşık olduğunda, kendi cinsinden birini arzuladığında, bir yastıkta kocama hayallerini bir kadınla süslediğinde neden bu kadar çirkinleştirilir, ağza dolanır, olmadığı bir varlık haline getirilir? Bir kadın yanında bir erkek yoksa neden tekinsiz bir varlık olarak algılanır, daha sokağa girer girmez kuşku dolu gözler korkuyla perdelerini sıkı sıkıya kaparlar ve onu görmek istemezler?

Kendini anlama ve anlatma imkânları tarih, bilim, sanat, eğitim, popüler kültür, her açıdan elinden alınmış bu kadın ne yapmalı?

Okullarda, yurtlarda birbiriyle çok samimi olan kızların eğitmenler tarafından uyarıldığını biliyor musunuz? Kızının lezbiyen olduğunu öğrenen ailelerin onların elinden cep telefonlarını, bilgisayarlarını aldıklarını biliyor musunuz? Çevre değişikliğinin iyi geleceğini düşünüp onu bir akrabalarının yanına gönderdiklerini veya zorla evlendirdiklerini… En iyi ihtimalle hastalandı diye psikologa/psikiyatra götürdüklerini… Ve maalesef başvurulan kimi uzmanların da ailelerle hemfikir olduklarını biliyor musunuz?

Peki ya yıllar geçince… 40’lı yaşlarını geçmiş, işinde gücünde iki kadın, konu komşuya neden evlenmediklerini ve neden birlikte yaşadıklarını nasıl açıklayabilirler? İş arkadaşlarına, ailelerine neden hala bekâr olduklarını nasıl açıklarlar?

Lezbiyen veya biseksüel bir kadının bu kuşatma altında yaşaması çok zordur. Bir yanda hayalleri bir yandan toplumsal imkânlar… Yaşam onun için, Kaf dağının ardında hapsedilmiş prensesi kurtarmaya gittiğinde yolda karşılaştığı canavarlar gibidir, lunaparktaki korku tüneli gibidir. Yaşam onun tarafından, o sırada hiçbir saldırı olmasa da, her an bir yerden bir saldırı gelebilir telaşıyla yaşanır. Sınav kaygısı, ay sonunu denkleştirme çabası, akşam trafiğinde tıkış tıkış bir otobüste ayakta gitme uğraşı, domuz gribinden nasıl kurtarırım paniği ve bir de bu.

Oysa ki diziler, filmler, romanlar, hikayeler lezbiyen aşkları anlatsa, okullarda iki kadının da birbirine âşık olabileceği bilgisi verilse, yasalarda eşcinsellere yönelik ayrımcılık yasaklansa, aileler kendilerine açılan çocuklarına “hissettiğin duygular çok normal ve ne olursa olsun biz senin yanındayız” dese, komşular lezbiyen komşularına kapılarını açsa, onların tanışma, âşık olma anılarını “ay ne romantik!” diye dinlese, her şey ne kadar farklı olacak.

Bu çok mu zor? Günümüz şartlarında evet. Çünkü günümüzde kadın cinselliği kimi şartlarda meta olarak kullanılıyor, kimi şartlarda da namus meselesi. Her iki şekilde de kadının cinselliği kendisinden başka herkese bağlı, kendisinden başka herkesi ilgilendiriyor.

“Lezbiyenim” demek, dinleyenler açısından “cinselliğim var” demek. Toplumun çoğunluğu içinse cinselliği olan bir kadın “yollu” bir kadın, yani aslolan yol dışında her yola gelebilecek kadın, demek. Cinselliği olan kadın, eğer televizyonda, gazetelerde ise, ünlü ise “bizden biri” olmayarak, uzakta, ailemizin, çevremizin dışında var olarak kabul edilebilir. Ama eğer komşumuzsa, iş arkadaşımızsa, akrabamızsa işler değişir. “Artiz mi oldun lan başımıza” nidalarıyla “kahpeye” vurmak serbesttir. Bu kadın evinin kirasını binbir sıkıntıyla mı ödüyor, belediye otobüsünde bizler gibi saatlerce ayakta eziyet mi çekiyor, iş yerinin çilesini mi çekiyor, kimse umursamaz. Tek kusuru şimdi veya bir zamanlar bir kadına âşık olmak olan bu kadın, tüm dertlerine bir dert daha ekler.

Cinselliğini toplumun çizdiği sınırlarda yaşamayan kadınlar dışlanma ihtimaline açık bir şekilde yaşar. Sınırların içinde gezenlerse, sınırın dışına çıkma ihtimalleri nedeniyle baskı altındadır. Lezbiyen ya da heteroseksüel olmak arasında çok da fazla fark yoktur bu anlamda. Kocası ölmüş veya boşanmış bir kadın da benzer bir tek bırakılma yaşar, evlenme yaşını geçmeye başlamış bir kadın da, koca dayağından ailesinin evine sığınan veya kocasının, ailesinin, akrabalarının sözünü her zaman dinlemeyen bir kadın da. Başımıza gelen ortak konu cinselliğimiz kullanılarak sınırlarımızın çizilmesidir. Bedenimiz, kendimiz, duygularımız namus kavramıyla sarmalanır. Hal ve tavırlarımız, cinselliğimizle iç içe ele alınır. Cinsel olarak temiz, saf olmak, söz dinliyor olmakla, yumuşak huylu, boyun eğer olmakla eşdeğer ele alınır.

Günümüzde feminizm sayesinde tüm bu konular sorgulanmaya, tartışılmaya başlandı. Görücü usulü yaygın bir şekilde terk ediliyor. Kendisi görücü usulü ile evlenmiş anneler “aman benim kızım çekmesin, tanısın, bilsin, sevsin öyle evlensin” diyorlar. Kızların bir erkekle flört etmesine ters gözle bakmak yavaş yavaş terk ediliyor. Sınırların biraz genişletilmiş olması sorunun ortadan kalktığı gibi bir yanılsama yaratıyor. Bu esneklik, haklarında yaygın bir toplumsal tartışma başlamamış olan lezbiyenler açısından nefes alacak bir alan açmıyor maalesef. Evet, bir erkekle flört edebilirsiniz, ama yakın zamanda evlenmek koşuluyla. Bir kadınla ise ancak dertdaş olabilirsiniz, sırdaş olabilirsiniz, ama asla âşık olamazsınız.

Konu eşcinsellik olunca “toplum erkek eşcinselliğini daha aşağılayıcı buluyor, kadın eşcinselliğini o kadar sorun yapmıyor” en çok karşılaşılan yorumlardan biri. Erkek eşcinselliği hakkında olumsuz, sert toplumsal yorumlar daha açıktan yapılıyor, insanlar net tavır almak zorunda hissediyorlar kendilerini. Ama bu kadın eşcinselleri kabul ettikleri anlamına gelmiyor. Lezbiyenlik cinsellikte bir fantezi olarak algılanıyor ve gerçek kadınların gerçek hayatlarında varolan bir konu olarak görülmüyor. Magazin, sansasyon malzemesi bir konu olarak hakkında hafifletilmiş, eğlencelik yorumlar duyabilirsiniz. Ama söz konusu olan mahallemizden, çevremizden bir lezbiyen olduğunda hiç kimse “lezbiyenlik sorun değil” diye düşünmüyor. “Bu ahlaksız, kendini bilmez kadına nasıl çeki düzen verelim” diye düşünüyorlar.

Cinselliğin sorgulanmaya başlandığı, cinselliğin sorgulanmasının kadın bedeninin metalaşmasını kolaylaştırdığı günümüzde lezbiyenler belki de hiçbir zaman olmadığı kadar kendilerini anlatma imkânından yoksunlar. Cinselliğinin ve kendisinin özgür bırakılmasını isteyen kadınlara mahallenin dışarısı gösteriliyor. Hem mahalleyi hem cinsel özgürlüğü talep etmeye hakkımız yok. Ya “artiz olup uzaklara gideceğiz” ya da “dizimizi kırıp oturacağız”. Tek özgürlük alanı aileni, akrabalarını, komşularını arkanda bırakıp sessiz bir yaşam kurmak. Toplumsal bedeller ödenerek kurulan bu yaşam için ekonomik imkânlar en temel gereklilik. İsteyen bütün kadınlar, çevrelerinden kopmak uğruna kurulabilecek bu yaşama ulaşamazlar. Tekrar başa döndük. Cinsellik artık konuşuluyor, ama bir yerlerde bir yanlışlık olmalı ki, bizim hayatlarımızdaki kuşatmalar devam ediyor.
 

Etiketler: kadın
İstihdam