16/12/2013 | Yazar: Elif Ceylan Özsoy

‘LGBT hakları’, LGBT’ler için ayrıca keşfedilmiş farklı hak kategorilerine denk gelmez. Tersine, oradaki insan hakları kavramının ayrımsız bir şekilde herkesi işaret eden bir terim olmamasına dönük bir eleştiriyi barındırır.

Hukukun bir mücadele alanı olarak, Türkiye LGBT hareketinin gündemine girmesiyle, özellikle de son dönemlerde popüler ve önemli bir alana dönüştüğünü görüyoruz. Bundan dolayıdır ki “LGBT hakları” kavramını daha sık kullanıyor ve duyuyoruz. Bu yazı ile LGBT hakları kavramını irdelemeye ve hareketin hukuk alanındaki eylemselliğine bakmaya çalışacağım. 

İnsan hakları kavramının felsefi geçmişi çok daha eskilere gitse de, uluslararası standartlara bağlanması, devletlerarası bir uzlaşı ile normlar düzeyinde ilanı 2. Dünya savaşsı sonrasına denk geliyor. Yaşanan savaş ve katliamların hemen sonrasında, modern uluslararası insan hakları belgelerinin temel motivasyonu savaşı önleme ve barışı muhafaza etmekti.
 
İnsan haklarının devletler tarafından evrensel şekilde kurgulanışı sırasında “herkes” ve benzeri terimler kullanılsa da bu herkes batılı, beyaz, erkek, varlıklı, heteroseksüele denk gelir. Hakları olan insanın cinsel yönelimi heteroseksüeldir. Bir eşcinsel olsanız da bir heteroseksüel gibi yaşama hakkınız ve heteroseksüel gibi karşı cinsle evlenme hakkınız vardır. Hukuk ve insanlık mertebesinde kendilerine yer bulamayanlar, bu nedenledir ki sadece insan hakları kavramı kullanıldığında kendilerini kavramın içinde hissedemezler ve başına kendilerini simgeleyen başka bir sıfat eklemek zorunda kalırlar. Sonuç itibariyle, “LGBT hakları”, LGBT’ler için ayrıca keşfedilmiş farklı hak kategorilerine denk gelmez. Tersine, oradaki insan hakları kavramının ayrımsız bir şekilde herkesi işaret eden bir terim olmamasına dönük bir eleştiriyi barındırır.
 
Birçok insan hakları metni, hakları ve özgürlükleri düzenler. Diğer kimlikler açısından çok yaygın kullanılmasa da neden LGBT özgürlükleri değil de hakları kavramının dilimize yerleştiğine bakmak da kavramın beraberinde getirdiği manaları çözmek açısından faydalı olacak. Hak kavramı; hukuki düzlemde ödev ve borç terimleri ile birlikte ele alındığında, bireylerin ya da topluluğun vatandaşlık bağı üzerinden devlet ile arasındaki karşılıklı ilişkiyi düzenlediğini söyleyebiliriz. Farklı bir ifade ile, bir devletin vatandaşına olan negatif ve pozitif yükümlülükleridir. Bu noktada, hak ve özgürlük arasında farkı da belirtmekte fayda var. Hak devletten talep edilebilen, özgürlüklerse devletin müdahale edemeyeceği ya da belirli koşullarda müdahale edebileceği alanı tarifler. O halde, LGBT özgürlükleri değil hakları kavramının kullanılması, hukuki manada devletten beklenen eylemin niteliğine işaret eder.
 
Buradan çıkan sonuç, LGBT hakları kavramı kendi içinde, devlete ya da yükümlülük sahibine olumlu bir eylemde bulunması çağrısı içerir. LGBT’lerin hukuki düzlemde özne olarak yer alma iradesini de yansıtmaktadır. Türkiye LGBT hareketinin sadece hak temelli olmadığını da düşünecek olursak, LGBT hakları kavramının özellikle bizlerde neye tekabül ettiği önem arz ediyor. Zira, hak kavramına bakış açımız, onun sınırları ya da sınırlanamazlığı nasıl bir hareket ve hukukun hareketteki yerine dair de oldukça aydınlatıcı. Türkiye’de LGBT hakları kavramının herkes için aynı içerikte olmadığını ya da farklı gerekçeler ile ortaklaşıldığını söyleyebiliriz. Daha yakından bakacak olursak, hareketin hukuk mekanizmalarındaki görünürlüklerini temelde iki gruba ayırmak mümkün.
 
Birincisi, çeşitli suçların mağduru olmaları nedeniyle zorunlu bir karşılaşmayı, ikincisi ise henüz teorik düzeyde olmakla birlikte çeşitli hakların hukuki yollarla talep edilmesini kapsıyor. Birinci kategori daha çok, Türkiye muhalefetinde de LGBT hareket ile popülerlik kazanan hatta bundan kaynaklı bir yansımayla, özü sadece LGBT’lerle özdeşleştirilen nefret suçlarından oluşmakta. Nefret suçları üzerinden yürütülen politika, hareket içerisindeki tüm eğilimlerin üzerinden ortaklaştığı bir alan, başka bir deyişle LGBT’lerin mağdur olduğu suçlarda özellikle yaşam hakkı ihlali ve teşebbüslerinde hareketin en temel çözüm önerisi yani nefret suçları ile verilecek cezaların arttırılması. Bir diğer üzerinde ortaklaşılan öneri ise anayasanın eşitliği düzenleyen maddesine cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin eklenmesi.
 
İkinci kategori olarak belirttiğim henüz pek de hayata geçirilmemiş alana gelirsek, burada görüş ayrılıklarının olduğunu görebiliriz. Zira evlilik, evlat edinme, miras hakkı gibi özel hukuk alanına dair düzenlemelere ideolojik olarak karşı çıkan ve başta evlilik olmak üzere diğer haklar için de mücadele edilmemesini savunan bir kesim mevcut. Bunun yanında evlilik müessesesini sisteme dâhil olmak olarak yorumlasa da eşitlik anlamında bu hakkın yasal korumada olmasını önemseyenler de var. Ancak hareket bu konularda net bir talepte bulunmaktan; birincisi yaşam hakkı ihlallerini gölgede bırakmamak için ikincisi de ideolojik olarak içine tam sindiremediği için kaçınıyor.
 
Eşitlik argümanı ile yola çıkıldığında ise taleplerin heteroseksüeller için varolan haklarla sınırlı olacağı açık. Yani salt eşitlik söylemi, heteroseksüeller için öngörülen hak ve özgürlüklerin ötesine geçemiyor. Dolayısıyla, heteronormatif diye adlandırdığımız sistemin topyekûn değişmesini düşleyenler için eşitlik talebi çok da tutarlı değil. Ancak, LGBT hakları üzerinden yürütülecek bir mücadelenin ise çıkış noktası, eşitlik.
 
Yukarıda da değindiğim üzere; en nihayetinde, hak kavramının içinde taşıdığı hukuki anlamlara bakarsak; muhatabı devlet olan ve kapsamının yasalarla belirlendiği, uluslararası belgelerle garanti altına alınan, devletle aradaki sınırları belirleyen ve hak sahibine de yükümlülükler yükleyen bir ilişkiyi tanımladığını görürüz. O halde LGBT hakları kavramı bir yandan da devlete ya da devletlere yapılan gizli bir teklifi barındırmaktadır. Biz LGBT’lere senin mekanizmalarını kullanarak talep edebileceğimiz alanlar yarat, bu alanları korumayı üstlen, biz de karşılığında yükümlülük ve borçlarımızı yerine getirelim; yani bir nevi vatandaşlık teklifi.
 
Özellikle hak sahibi olmanın Eski Roma’da toplum içinde yaşayanlara tanınan bir statü olduğu düşünüldüğünde; toplumda yer alma isteğidir de. Ancak Türkiye’de kavram yaygın olarak kullanılsa da yukarıda ikinci kategori olarak tanımladığım alana yani evlilik, miras ve evlat edinme haklarına yönelik değil de daha çok özgürlüklere müdahaleye dönük bir mücadele yürütüldüğünü söylemek mümkün. Devletin negatif yükümlülüklerine ağırlık veren bir politika hukuk alanına hâkim. O halde devletten eşitliğin sağlanması bağlantılı olarak ayrımcılık yasağına uyması ve özgürlüklere müdahale etmemesi dışındaki taleplerimiz henüz olgunlaşmış değil. Bu durum tersinden şöyle de okunabilir: Müdahale etme yeter, başka talebim yok. Ancak, mevcut durumun kendi içinde yaşanası olmadığı düşünüldüğünde yine taleplerin olgunlaşmadığı tespitine döneriz.
 
Diğer yandan, nefret suçları hakkında hep bir ağızdan tereddütsüz bir şekilde ağırlaştırılmış cezalar isteme halimizi Prof. Leslie J. Moran(1), Nefret Suçu yasalarına kilitlenen LGBT politikalarını, şiddet ve güvenlik ikileminde hukuku bir intikam mekanizması olarak gören anlayışa yakın durmakla eleştiriyor. Biz de bu eleştiriden yola çıkacak olursak; Türkiye LGBT hareketinin (koşullardan dolayı lüks de gelse), daha ağır ceza isteme mantığının özünde devletlerin cezalandırma ve şiddet uygulama işlevini meşrulaştırmak olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Bu durumu Türkiye’de halen uygulanan haksız tahrik indirimi ve cezasızlık hali mevcutken tartışmak yersiz gibi görünse de; hareketin ilkeleri açısından üzerinde düşünülmesi gerekiyor.
 
Sonuç itibariyle, duruma bakıldığında, hak ihlalleri üzerine harekete geçen, ancak taleplerin içeriği konusunda çok da net olmayan bir tablo ortaya çıkıyor. En önemlisi de hukuk dışındaki alanlarda yürütülen politika ve hukuk politikalarının çok da bağdaşmadığı söylenebilir. Tüm bu nedenlerle, LGBT hareketi olarak “LGBT hakları” kavramı ve hukuki taleplerimiz üzerine tartışmaya ihtiyacımız olduğu açık.
 
Notlar:

1. Leslie J. Moran, “The Emotional Dimensions of Lesbian and Gay Demands for Hate Crime Reform”, 2004 

Kaos GL Dergisi, Kasım-Aralık 2013, Sayı 133’te yayınlandı.


Etiketler:
İstihdam