30/03/2009 | Yazar: Elif Gazioğlu

Queer tartışmaları biraz erteleyip, İngiltere’de henüz yayımlanan bir araştırma raporuna[1] göz ata

Queer tartışmaları biraz erteleyip, İngiltere’de henüz yayımlanan bir araştırma raporuna[1] göz atalım bu hafta. Araştırmanın hedefi, LGBT bireylerin yüksek öğrenim kurumlarındaki deneyimlerini anlayabilmek. Araştırma online yürütülmüş. 2704 LGBT öğrenci, 781 LGBT çalışan ve 720 LGBT akademik personel, kendilerine yöneltilen ve daha çok ayrımcılığa maruz kaldıkları deneyimleri ortaya koymayı amaçlayan soruları yanıtlamışlar.

Araştırmanın sonuçlarını çok genel olarak şöyle özetlemek mümkün; LGB öğrencilerin % 90’ı, yani büyük bölümü arkadaşlarına açılabildiklerini söylüyorlar. Ancak bu oran, hocalarına açılmak söz konusu olunca oldukça düşüyor çünkü öğrenciler, hocalarının ayrımcı olması durumunda bunun derslerine yansıyabileceklerini düşünerek açılmaktan çekiniyorlar.
 
İlginç, ama bir o kadar da anlaşılabilir bir nokta da, öğrencilerin önemli bölümünün cinsel yönelimlerini ailelerine anlatamamalarının temel sebebinin, ailelerinden gelen ekonomik desteğin kesilmesinden korkmaları olduğunu gösteren yanıtlar. Araştırmanın diğer boyutu, öğrencilerin bu korkularının boşa olmadığını göz önüne seriyor maalesef. Ebeveynlerin kimisi, çocuklarının LGBT olduğunu öğrendikten sonra onlara parasal destek vermeyi kesmişler. Bunların önemli bölümünün, çocuklarıyla iletişimlerini tamamen kesmiş olduklarını da belirtmeye gerek yok herhalde.
 
Araştırmanın bulgularına göre LGBT öğrenciler, en çok arkadaş çevrelerinde gördükleri ayrımcı tutumdan yakınıyorlar. Bunu, hocalarından ve yüksek öğrenimin diğer kademelerinde çalışanlardan gördükleri ayrımcı muamele izliyor. Bekleneceği üzere, çalışmanın kapsadığı çevrelerde en fazla ayrımcılığa maruz kalanlar transseksüeller. Büyük bölümü, üniversiteye başladıkları andan itibaren, itilip kakıldıklarını, dışlandıklarını ve ayrımcılığın başka veçheleriyle de karşılaştıklarını anlatıyorlar. Trans bireylerin en çarpıcı deneyimleri ise, kadın tuvaletini kullananların da erkek tuvaletini kullananların da, iki cinsten de uyarı almaları. Umumi tuvaletlerin bile vatan millet Sakarya diye sahiplenildiği bir dünya bu!
 
LGBT bireylerin paylaştıkları diğer deneyimler de, çoğu zaman kendilerine olan güvenlerini yitirmelerine, bunun da kendilerini arkadaş çevrelerinden ve her türlü topluluktan izole etmeyi beraberinde getirdiğine işaret ediyor. Yani, arkadaş çevresinden direk olarak dışlanmasalar bile, farklı çevrelerde gördükleri ayrımcı tutumlar nedeniyle, bir süre sonra kendi kendilerini topluluğa karışmaktan alıkoyup, yalnızlaştırıyorlar. Bu da, LGBT öğrencilerin çok önemli bir bölümünün yüksek öğrenimlerini yarıda bırakmalarını büyük ölçü de açıklıyor.
 
Yüksek öğrenim çalışanlarının, çevrelerine açılma oranı ise, öğrencilerden çok daha düşük. Çünkü onların korkusu, toplumsal baskıya ek olarak, işlerinden, mesleklerinden olma ihtimali. Dolayısıyla, LGBT çalışanların şikayetleri, öğrencilerinkilere ek olarak, kurumsal ayrımcılık olasılığına da işaret ediyor. Cinsel yönelimi bilindiği için, zamanı geldiği ve koşulları oluştuğu halde işinde yükselememekten, meslektaşları alırken kendi maaşına zam alamamaktan, terfi edememekten korkan çalışanların sayısı az değil. Ancak çalışmanın verileri gösteriyor ki, yüksek öğrenim kurumlarının LGBT bireylere yaklaşımı, bireysel yaklaşımlardan oldukça farklı. Kurumsal ayrımcılığa çok seyrek rastlanıyor. Bunda muhakkak, İngiltere’nin, iş yerlerinde cinsel yönelimden kaynaklı ayrımcılığın ciddi yaptırımlarla cezalandırılacağını öngören yasalarının büyük payı var. Bu tür bir ayrımcılıkla suçlanan kurumlar, LGBT bireylere çok büyük meblağlar ödemek zorunda kaldılar bir çok kez. Dolayısıyla yasalar şimdilik, bireysel olmasa da, kurumsal ayrımcılığın önüne geçebilmiş gibi görünüyor. Ancak tabi bu, araştırmanın sonuçlarının gösterdiği üzere, LGBT bireylerdeki güvensizliği, korkuyu ve kurumlara karşı sürekli tetikte hissetme durumunu aşmayı sağlayamamış.
 
Bana kalırsa araştırmanın en önemli yanı, cinsel yönelim ayrımcılığının eğitim, kurum, meslek vs tanımadığını göstermesi; içselleşmiş homofobinin ne diplomayla ne de maaşla bir ilgisinin olduğu. Ülkelerin ‘seçkin kurumları, bilim yuvaları’ üniversitelerin kendi bünyelerinde besleyip, kendi yöntemleriyle dışa vurdukları cinsiyet ayrımcılığını göz önüne sermesi bakımından çok önemli sonuçları olan bir çalışma bu. Katılımcı sayısının yüksek olması da, İngiltere özelinde, geçerliliği konusundaki tartışmalara bir yanıt gibi esasında.
 
Bir sorunun çözümünün ilk adımı, o sorunun teşhis edilmesidir. Bu çalışma da, sorunlarımızın teşhisinde çok önemli bir adım gibi görünüyor. Benzeri çalışmaların Türkiye’de de yaygınlaşmasını dileyelim. Çalışmanın orijinaline ulaşmak isteyenler için, tam metnin linkini aşağıda veriyorum.


[1] link
 

Etiketler: insan hakları, eğitim
İstihdam