09/01/2017 | Yazar: Oktay İnce

Sınır tanımayan bir zulmün üstesinden ancak sınır tanımayan bir direniş gelir.

Bu yazının yazılma nedeni Nuriye Gülmen’in CNN tarafından yılın 8 önemli kadını arasında sayılmasının getirdiği uluslararası popülerlik ya da Seyr i Sokak olarak ilk gününden itibaren direnişi takip etmemiz dolayısıyla kendimize çıkardığımız pay değil.

KHK’lar ardı ardına geliyor, binlerce kamu emekçisi işinden ediliyor. Bundan mücadele adına çıkaracağımız en önemli sonuç ise kamu sendikalarının buna karşı verdikleri mücadelenin etkisizliği. Etkisiz ki AKP devleti yeni kararnamelerle insanları işinden, gelirinden, uğraşından ihraç etmeye devam ediyor. İhraç edilen kamu emekçilerinden mücadele etmeye niyet edenler ise soluğu sendikalarında değil, en azından Ankara’da, Yüksel Caddesi’nde alıyorlar. Açıklamalar yapıyorlar, seslerini bireysel olarak duyurmaya çalışıyorlar. Emekçilerin kendi inisiyatifleriyle geliştirdikleri direnişlere ise sendikaların bakış açısı bu yazının konusu.

KHK ile ihraç edilmiş akademisyen Nuriye Gülmen tarafından başlatılan daha sonra ise Acun Karadağ, Semih Özakça’nın katılımı, Veli Saçılık’ın desteğiyle günlerce süren gözaltılar sonrası Yüksel Caddesi’ne yerleşen, OHAL ve KHK’lara karşı “işimizi geri istiyoruz” talebiyle devam eden direnişin, KESK ve Eğitim-SEN tarafından görmezden gelindiğini, yok sayıldığını, zaman zaman tecrit edildiğini gözlemlemiş olmamızdır. KESK içinde bazı sendika yöneticilerinin, SES, BES, ESM, bireysel desteklerini inkar edemesek de kurumsal tecrit hali devam ediyor.

Varsayalım ki bir üye, sendika yönetimini, bu dönemde verilmesi gereken mücadele çizgisi konusunda bürokratik, pasif ve etkisiz olmakla eleştirdi ve kendi doğru bildiği bir eylem kararını kendi başına uygulamaya koydu. Bu durumda, bireysel direniş hakkını kulanmış olan bir sendika üyesinin doğal hakları yok mudur? Kurulalı yıllar olmuş bir emek örgütünün böylesi durumlarla ilgili gelenek haline gelmiş, uygulaması kişiden kişiye değişmeyen yerleşik bir hukuku yok mudur?

Bir emek örgütü kendisini eleştirerek kendi kararıyla eyleme geçmiş olsa bile, talebinde haklı ve eylemi emek mücadelesinin bir parçası ise, direnişteki üyesini devlet şiddeti karşısında savunmasız bırakır mı? Gözaltına alındığında sendikadan hukuki destek almak o üyenin doğal hakkı değil mi? Devlet şiddetine, işkence görmesine karşı üyenin sendikasından devlete karşı bir çift laf duyması doğal hak sayılmaz mı?

Şu mudur: “Mademki benim onayım dışında kendi başına eylem kararı aldın bedelini ödersin?”

Bir sendika üyesinin bireysel direniş hakkını kullanmasını kendisine karşı yapılmış eylem olarak algılayıp direniş süresince onu “aç ve açıkta” bırakır mı? Bir kere bile “nerde kalıyorsunuz, ne yiyip ne içiyorsunuz” diye sormaz mı?

Bir emek örgütü başka bir gerekçeyle direniş mekanında açıklama yaparken günlerdir orada direnişte olan üyelerini görmezden gelip yokmuşlar gibi yapar, iki kelimeyle selamı sakınır mı?

Evet bunların hepsi oldu ve olmaya devam ediyor. Biz her gün bunların hepsine gözlerimizle tanık olduk ve kameralarımızda kayda girdi, üzüldük.

Yüksel Caddesi direnişi, OHAL; KHK ve ihraçların haksızlığı hukuksuzluğu konusunda ulusal ve uluslararası kamuoyunda kimsenin görmezden gelemeyeceği ilgili sendikaların eylem ve etkinliklerinden çok daha güçlü bir duyarlılık yaratmıştır. Bu gün ihraç edilen ve geri dönme arzusu duyan, açığa alınıp işine geri dönen, işine devam edip her an atılma tehdidiyle karşı karşıya olan herkes bu direnişe en azından bir selam borçludur.

Biz video/eylemcilerin demokrasi ve özgürlükler için mücadele eden hiç bir kuruma karşı önyargımız olamaz, kameralarımız her türlü toplumsal ve bireysel direnişin yanındadır, ama tanık olduğumuz olumsuzluklara yönelik eleştiri hakkımızı kullanarak, cürmümüz kadar yer yakacak olsak bile. Sendikalar emek ve demokrasi mücadelesinin en örgütlü güçlerinden birisi ama gücü doğru kullanmadığı zaman sistemin emniyet subabına dönüşebilmekte, üyelerinin direniş potansiyelini yükseltmek yerine kontrol eder duruma gelebilmektedirler.

Yalnızca Nuriye Gülmen, Semih Özakça, Acun Karadağ ve Veli Saçılık değil, daha birçok ihraç edilmiş kamu emekçisinin, sendikanın direniş tutumunun dönemin ihtiyacını karşılamadığını düşündüğü için bireysel ve gruplar halinde direnişe geçmeyi tartıştıklarına tanığız. Hatta Malatya ve Bodrum’da bir grup kamu emekçisinin oturma eylemine başlayarak gözaltına alındıkları haberlere yansımaya devam ediyor. Aynı fikirde olup ihraç edilmiş birçok kamu emekçisi Yüksel Caddesi direnişine KESK’in aldığı tutumu görünce, tecrit edilmeyi göze alamamakta, bu baskı rejimine karşı direnmek için cesaretleri kırılmaktadır.

Sınır tanımayan bir zulmün üstesinden ancak sınır tanımayan bir direniş gelir.

KESK, sendika yönetiminin kararı olmasa bile, üyelerinin bireysel veya kolektif grup halinde direnişe geçme haklarını tanımalı, tanıdığını ilan etmeli, bu direnişlere yukarda bahsi geçen temel destekleri sunmalıdır. Bu direnişleri tecrit etmek yerine, bu direnişlerin cesaretinden, özgünlüğünden güç alarak, cunta koşullarında sinmiş, kabuğuna çekilmiş üyelerini motive etmelidir. Kendi aldığı eylem kararları ile bu yerel direnişler arasında karşıtlık değil, karşılıklı olumlu etkileşim olduğu fikrinden hareket etmelidir.

Bütün karanlığıyla üzerimize çöken OHAL karanlığına ve AKP-Saray diktasına karşı mücadeleyi formel sendikal anlayışla yürütmemiz mümkün gözükmüyor. Kamu emekçileri sendikaları kuruluş süreçlerindeki fiili-meşru-informel sendikal mücadele hattına geri dönmek zorundadırlar. Direnme dinamiğini yakaladıkları her noktada direnişi yükseltmek, bunun için bürokratik gerekçeleri bahane etmemek gibi.

Tecrit, “eylem bize karşı yapılıyor” hissiyatı devam ederse, bu direnişlerin her kazanımı, direnenlere sağladığı onur ve prestij, insanlara olan pozitif etkisi KESK’i ve Eğitim-SEN’i psikolojik zora düşürecektir. Böyle bir durumda, konumunuzu sorgulayan Yüksel Caddesi direnişinin yenilgiyle bitmesini içinizden dilemek gibi bir utanca sahip olmak ister misiniz? Tanıma ve destek ilişkisine girip direnişin kudretini yaymak varken, direnişe tecrit tutumunu devam ettirmenin doğru olmadığını gören sendika yöneticeleri olduğunu bilmek içimizin rahatlamasına yetmiyor.

Çok fazla ….meli…malı olan bir metin oldu ama öyle…


Etiketler:
nefret