13/08/2009 | Yazar: Nevin Öztop

“Aynen dolabın içine girmek gibi… Bazen çıkıp el sallıyorsun ama sonra tekrar içeri giriyorsun...” Hande ile Seçin, “Eşcinsel ve Biseksüel

“Aynen dolabın içine girmek gibi… Bazen çıkıp el sallıyorsun ama sonra tekrar içeri giriyorsun...” Hande ile Seçin, “Eşcinsel ve Biseksüel Kadınlar İçin ‘Görünür Olmak’” üzerine konuştular. 

“Türkiye’de Kadın Olma Halleri”* - “Eşcinsel ve Biseksüel Kadınlar İçin ‘Görünür Olmak’!” 
 
Kaos GL Derneği
Hande A. – Kaos GL Derneği
Seçin Varol – Kaos GL Derneği
28 Mart 2009, Cumartesi
 
“aynen dolabın içine girmek gibi… bazen çıkıp el sallıyorsun ama sonra tekrar içeri giriyorsun...”
 
Hande: Görünürlük, hepimizin çok fazla içinde olduğu bir konu ve Seçin’le “görünürlük” adına farklılaştığımız bir dönemden geçtiğimiz için bu hafta bu gündemi tercih ettik. Hâkim bir kimlik var toplumda ve biz bunun baskılanan tarafında kalıyoruz. Eşcinsel görünürlüğünde akla getirilenler oluyor: kendine hâkim olamayan; her yerde cinselliğini yasamaya çalışan kişiler. Cinsel edim üzerinden gelişen bir kimliğimiz var ve aslında örgütlenme çabamızın bir kısmını da bu görünürlüğü değiştirmek oluşturuyor. Bugün “lezbiyen ve biseksüel kadın olmak, politik bir durusu da yanında getirir mi?”yi de tartışabiliriz belki bugün. Hatta, “Türkiye’de kadın olmak bir politik duruşu yanında getirmeli mi?”yi bile tartışabiliriz. bir fikir attım. Başka ne konuşabiliriz?
 
Moderatör:Görünür olmak, sizin için ne anlama geliyor”la başlayalım mı?
Seçin: Örgüt kaynaklı bir görünürlük olmadı, benim “görünür olmak” kavramın.
Katılımcılardan: Görünürlüğün kıstası nedir? “Bir lezbiyen şöyle olmalı” bir kıstas yok bence…
Seçin: Şöyle bir gerçek var ki transseksüel kadınların çoğu görünür insanlar ve onları çok takdir ediyorum. Her türlü şiddete uğruyorlar… Bizimki de kendi içimizde uğradığımız şiddet türleri var: Yok sayılmak benim için başlı başına bir şiddet. Bastırılmak bir şiddet. Sokakta sevgilimle el ele yürüyemiyor olmak bir şiddet. Okulda gözlerin ban dikilmesi bir şiddet. İşyerinde, “erkek arkadaş”ımın olduğunun varsayılması ve onun nasıl olduğunun sorulması bir şiddet… Duygusal bir şiddet…
Katılımcılardan: Birçok ortamda, “erkek arkadaş” dendiği zaman kabul etmek ya da üzeri kapalı geçiştirmek zorunda kalabiliyoruz…
Katılımcılardan: Ya da sevgilisini o bir erkekmiş gibi anlatmak var… Öpüşmek, sarılmak, güzellikler… Her şey ayni ama anlatılan bir erkek…
Katılımcılardan: Ben açıldım ve bunu Kültür Bakanlığı’nda yaptım. Herkes sustu ve bir daha konu açılmadı. Eşimin bir kadın olduğunu söylediğim zaman bir sessizlik oldu ve sanki böyle değilmiş gibi devam edildi konuya.
Seçin: Lisede şöyle düşünürdüm: bir Bülent Ersoy var, bir de ben varım şu koca dünyada. Mutlaka ki çevremde vardı ama ben görünürlük derken politik görünürlüğü de kastediyorum. Hak mücadelesi verirken, insanın kendisini yalnız hissetmesi çok kötü… Ancak çok yalnız hissetmiyorum ben kendimi. Şu dönem, sanki daha kalabalığız eski yıllara. Yine de insan, kalabalık bir coşku hayal ediyor.
 
Moderatör: Kimlere karşı görünürsünüz? Hangi ortamlarda ya da? Görünürlük nerde başlıyor ve nerede bitiyor?
Seçin: Biraz biraz aileme görünmüştüm sonra biraz geri çekildim. Aslında bu söyleşinin duyurusundaki cümle Hande'nin bir sözü: “Aynen dolabın içine girmek gibi… Bazen çıkıp el sallıyorsun ama sonra tekrar içeri giriyorsun.” Önce kimseye açık değilsin; sonra böyle bir dışarı çıkmaya yelteniyor ve “kendin gibi insanlar”ı bulmaya çalışıyorsun ya da ailene açılmaya çalışıyorsun. Tabii o esnada öyle bir tepki geliyor ki hemen geriye kaçıyorsun.
Katılımcılardan: O kapakları bizim neden kapattığımız ya da kapakların bizim suratımıza neden kapandığı… Aslında bu hareketin politik duruşu da bu noktada başlıyor sanırım.
Katılımcılardan: Evet, hepimizin bir politik duruşu var ama hepimiz buradan çıktığımızda yine aynı hayatlarımıza devam ediyor ve yine kapalı kalıyor olacağız. Kadına yönelik şiddete hayır dedikten sonra evine giden ve orada şiddet gören kadınların olduğu bir dünyadayız. Örgütleniyoruz ama bu örgütlenmelerimizin sonucunu kendi hayatımıza maalesef çok fazla yansıtamıyoruz. Yani ben buradan çıktığım zaman, “hey, anne ve baba, ben eşcinselim” diyemiyorum ve bunu diyemediğimiz için de biraz yerimizde sayıyor olacağımızı düşünüyorum.
Seçin: Bunu, yerimizde saymak olarak görmüyorum. Aile ile toplumun içersinde çok fark görmüyorum. Ha sokaktaki insan, ha benim ailem… Ben ailemle uğraşacağım ilk önce. 1-2 sene psikologa gönderirler, “hasta” olunduğu için. Ondan sonra biraz zaman geçer; sen de kendini geri çekersin ve sonra tekrar açılmaya başladığında yaşın büyümüş olur. Sonra yavaş yavaş alışmaya başlarlar.
Katılımcılardan: Dışarıdaki bir insanın benim eşcinsel olduğumu bilmesiyle ailemin bilmesi arasında çok büyük fark var. Dışarıdakinin bilmesi beni çok da yormaz. 
Seçin: Ben bugün niye görünürüm biliyor musunuz? Az çok haklarımla ilgilenmeyi öğrenmem.
Katılımcılardan: Yarın öbür gün tutun ki bir çocuk sahibi olduğunuz ve o karşınıza gelip “ben eşcinselim” dediğinde reaksiyonunuz ne olur? “Evladım, yapma, toplum içinde zorluk çekersin” mi, yoksa “ben seni kabul ediyorum” mu? Oradan başlayarak görünürlüğü değerlendirmek gerekir bence, zor bir konu çünkü…
Katılımcılardan: Türkiye’deki seyri bence şu şekilde: Üniversitede belli bir açılım sergileniyor; iş hayatı söz konusu olduğu zaman ise o açılımların hepsini insanlar panikle toplamaya başlıyor çünkü yaptırımlar çok ağır oluyor. Bir açılım ve sonra kapanma. Kaybedilecekler giderek artıyor ve görünürlük giderek düşüyor.
Seçin: Ben, hareketlerin birbiriyle yakınlaşmasından kaynaklı güçleneceğimizi düşünüyorum. Devletin iktidarını geçtim, toplumun muhalif kesimleri ile bile mücadelemizi bitirememişiz henüz. Ortak bir adım atarak, kalıpları kırmak mümkün olabilir.
Katılımcılardan: Sizi şu konuda takdirle karşılıyorum: Bu zamandan ele alıyorsunuz bu konuyu ve bundan 10 sene sonra görünür hale gelecektir, şimdi görmezden gelinenler. Ancak, 10 sene mücadele vermeyi göze alacak olan var mı?
Seçin: Bu bir bireyin 10 yıl çaba vermesi ile olacak bir şey değil. Ortak bilinçle elde edilebilir bu. Dün başka birisi vardı burada; bugün ben varım ve yarın Anıl olabilir…
 
Moderatör: 10 sene dediniz… Aktivizm, “ihtiyaç gereği” oluşan bir şeydir. Benim burada olmamın sebebi, bana bir şeyin “batmış” olmasından kaynaklanıyordur. Ne zamanki canımız yanar, yine Kaos GL’ye koşarız, Kaos GL ile koşarız. Aktivizm, artan ve azalan bir dürtü olabilir. Onun dışında, benim baka bir sorum olacak: Siz görünür olduktan sonra, hayatınıza neler girdi, hayatınızdan neler çıktı?
Seçin: Her sabah kalktığımda, okula gitmeyeceğim diyorum. “Okula gideyim, bitsin bir an önce” derken, bir bakıyorum, transseksüel arkadaşımız Dilek öldürülmüş, bir başka gün Ebru öldürülmüş… Görmezden gelerek yaşayabileceğimi düşünmüyorum.
Herkes görünür olsun demiyorum tabii. Bir lezbiyen arkadaşım vardı; babası Kaos’a kadar takip ediyor, daha sonra onu kömürlüğe kapatıyor ve o kadın şu an bizim etkinliğimize katılamıyor. Bu nedenle, herkesten aynı şeyleri bekleyemeyiz. Buraya gelmeden de destek verebiliyor insanlar, dergilerimizi, web-sitemizi, etkinliklerimizi takip ederek…
Hande: Ben, anne ve babama görünür değilim ama ablama bir açılma hikâyem vardır. Annem ve babam bana iki kez “açılma şansı” verdiler ancak ben söyleyemedim, yalnızca gülümsedim. O dolabın kapakları da suratıma kapanmıştır. Ablam bir psikolog ve ben buna güvenerek söylemiştim. Terapiye zorlandım. “Çok büyük bir hata yaptım; pişmanım” diyerek kurtardım kendimi baskısından.
Şimdi, görünür olmak ve olmamak arasında kalıyorum sürekli. Okula gidiyorum; bazı kişilere görünürüm. Kaos GL dergisi veriyorum insanlara; aynı insanlar, “erkek arkadaşının adı ne?” diye sorabiliyorlar. Bir kez bile düşünmüyorlar… Alanlara çıkıyoruz; çok büyük bir şeyler yapıyormuşum gibi geliyor -ve aslında yapıyorum da- ama bunun topluma yayılma süreci çok uzun olduğu için kısa vadede çok büyük hayal kırıklığı yaşatıyor insana…
Arkadaşlarıma, kız arkadaşımı tanıştırıyorum. Ancak, geylerin “bir erkek olmadan nasıl sevişiyorsunuz” gibi cümleler etmesini de ben anlayamıyorum.
Katılımcılardan: Bir penis sembolü var çoğunun algısında ve insanların LGBT olması her konuda aynı olduğumuz anlamına hiç bir zaman gelmemiştir benim için. Benim, “ortak” olabildiğim kişiler çoğu zaman lezbiyenler bile değil ve yalnızca biseksüel kadınlarken, çok fazla empati beklemiyorum çevremin her bireyinden.
Katılımcılardan: Eskiden, herkese karşı ikiyüzlüydüm. Kendime görünür olmaya başladıktan sonra en azından kendime olan ikiyüzlülüğüm gitti; biraz daha arınmış hissediyorum kendimi.
Seçin: Ben bunu kesinlikle ikiyüzlülük olarak görmedim. Bireyin, kendine açılamaması, daha çok toplum kaynaklı... O yüzden, sürekli kendimizi suçlamamamız gerekiyor.
Katılımcılardan: Kaybedeceklerimizin miktarı her birimiz için değişik… Açılma sonucunda, birimizin hafta sonunda dışarı çıkma imkânı yok olabilecekken, bir diğerimiz hayatını teslim ediyor olabilir ailesine…
Seçin: Gazi Üniversitesi, çok zor bir yer. Bir tane gey arkadaşım vardı orada. Biz rahatça kol kola girmiş konuşurken, “Biz ne yapıyoruz!” dedik çünkü iki gün önce heteroseksüel bir çift de kol-kola oldukları için dayak yemişti. Okulda bir grup, en yakın arkadaşım Haluk'u çağırıp, “Bu kızda bir tuhaflık var, normal kız gibi değil” demişler. “Erkek arkadaşı var onun” demiş Haluk da… Okula da çok gitmiyorum artık; o ayrı bir şey…
Katılımcılardan: Benim için ikiyüzlülük, hem-cins bir ilişki yaşanması, o gün aşkın ve ilginin doruğa çıkması ancak ertesi gün, yanında çoluk çocukları ve mis gibi karıları/kocaları ile bir önceki günün tarihin reddedilmesi. “Linç edilmesi gereken” birisi varsa ortada, en başı onların çektiği bile görülür ve bu da bizi içselleştirilmiş homofobiye götürür.
Katılımcılardan: Söylediklerine katılıyorum. Hayatımın bir döneminde kız arkadaşımı kaybetmemin ardından bir erkekle evlendim; “düzelirim” düşüncesi değil, içsel yaralanmışlığın verdiği toplumdan uzaklaşma dürtüsü ile… O insanla arkadaşça bir evin içinde oturduk. 8 sene. Müteşekkirim ki benimle paylaştı bu zamanı. Fakat iş boşanmaya geldiğinde, biz “karı-koca” olduk ve çok enteresandır ki o insan bana bir “koca”nın muamelesini etmeye başladı. 4 sene uğraştım boşanmak için. Senin söylediklerine geliyor benim ikiyüzlülüğüm aslında: İkiyüzlülüğümün, benim başıma birçok sorun açması… Hâlbuki kendim olabilirdim; kendi kendime yaşayabilirdim. Şimdi anlıyorum ki, insanın, kendi kimliğini ve benliğini kabul etmesi ve içselleştirmesi çok zaman alabiliyor.
Mesela, “Okula gitmiyorum” dedin sen. Ben de okula gitmemiştim bir dönem. Sen de, “Ailem bana iki kez olanak verdi; ikisinde de gülümsedim” dedin. Olabilir. Ancak, benliğini ve kimliğini içselleştirdiğin zaman, “kendin” oluyorsun. “Kendin” olduğun zaman, dik duruyorsun. Eminim ki, siz sokakta yürürken kendiniz olabildiğiniz zaman dik yürüyorsunuzdur…
Hande: Kendimi daha iyi tanıdıkça, ailemden uzaklaştığımı hissediyorum. Sizde nasıl bu?
Katılımcılardan: Ailede kendime en yakın hissettiğim kişi ağabeyim. Ona açılıyordum ama resmen bir duvara çarptım. Duvara çarptığım gibi geri döndüm ve geri dönerek uzaklaşmaya başladım. Çok evcimen bir insanken, eve gitmek istemez oldum. Keşke, sevgilimi ailemle tanıştırabilseydim, “Benim yakın arkadaşım” değil, “Âşık olduğum kadın” şeklinde. Hala “bir gün açılacağım” diyorum ama...
Katılımcılardan: Cinsel yönelimimizin ortak olduğu insanlarla zaman geçirmek daha çok hoşumuza gidebiliyor… Ama bu aynı zamanda, “eşcinsel cemaat yapılanması” tarzında bir yapı oluşturmuyor mu? Gettolaşmaya gitmiyor mu?
Katılımcılardan: “Kendisi gibi olanlar”la sosyalleşmek, sadece LGBTT bireyler için geçerli bir durum olmasa gerek. Bu, insani bir ihtiyaç gibi duruyor. Mesela, Kaos GL dergi böyle başladı: Küçük ev buluşmalarıyla; “benim bir hikâyem var” demelerle ve “bana benzemeyenleri” dışlamayla…  Böyle bir süreci, olumlu bir gelişme olarak görürüm her zaman. Çok kişiyiz ama aslında çok da az kişiyiz. Gettolaşmak, insanlar bunu amaçlasa da amaçlamasa da olabilecek bir durum.
Seçin: Toplumla bir uğraşı halindeyiz ve biz tabi ki taktik geliştireceğiz. Belli hakları elde edene kadar böyle bir “gruplaşma”nın verimli olacağını düşünüyorum.
Son olarak bir belgeselden bahsetmek istiyorum. İsmi, Bana Bak. Belgeselde, fotoğraf sanatçısı Nevruz Ebu Aksu, babasıyla konuşuyor ve ona “İki tane gelinlik alırsın artık” diyor. Daha önceden de biliyorlar ama çok açık bir ifade ile açılması var belgeselde. Ve Nevruz sonra ekliyor: “Beni ben olduğum için sevmeyen bir aileyi ben ne yapayım…”(NÖ)
 
* “Türkiye’de Kadın Olma Halleri” başlığı altında 2009 yılı boyunca gerçekleştiriyor olduğumuz söyleşiler, Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından desteklenmektedir. 


Etiketler: kadın
İstihdam