24/04/2011 | Yazar: Ali Erol

“Nefret Suçu yasalarının bir gayesi de topluma mesaj vermektir çünkü nefret suçları da bir mesaj suçudur ve hedef aldığı kimliğe sahip tüm bireylerd

“Nefret Suçu yasalarının bir gayesi de topluma mesaj vermektir çünkü nefret suçları da bir mesaj suçudur ve hedef aldığı kimliğe sahip tüm bireylerde etkilerini gösterir.”

Nefret Suçları söyleşi dizimize Avukat Elif Ceylan Özsoy ile devam ediyoruz.

İzmir Siyah Pembe Üçgen Derneği Avukatı Elif Ceylan Özsoy, Kaos GL’ye yaptığı açıklamada, kimliğinin açıkça koruma altına alınmamış olması, ayrımcılığa uğrayan kişileri yargı yoluna başvurmaktan alıkoyduğunu söyledi ve ekledi:

“Hedef alınan etnik ve dini kimliğe sahip diğer kişilere “kimliğinize yapılan saldırılarının altındaki saiki ayrıca cezalandırıyoruz” mesajı verilerek, kendilerini güvende hissetmeleri sağlanmaya çalışılırken; LGBT’lere “kimliğinize yapılan saldırının altındaki saiki cezalandırmıyoruz” mesajı verilerek, işlenen nefret suçları ile tüm LGBT’ler üzerinde yaratılan kendini korumasız hissetme, güvensizlik ortamı daha da arttırılmış olacaktır.”

İlkin, Sosyal Psikolog Melek Göregenli ile İstanbul’da yapılan “Nefret Suçları Konferansı”ndan niye çekildiğini konuşmuştuk.

Prof. Dr. Melek Göregenli, “Neredeyse her hafta bir insanın bedeniyle, cinselliğiyle ilgili bir nedenle" öldürülmesine dikkat çekmiş, “bu nefretin siyasi kaynaklarını görmezden gelmek bence nefret siyasetlerinin ve suçlarının, genel hegemonik siyasetlerden beslendiğini hiç anlamamış olmayı gerektirir.” demişti.

Söyleşi dizimizin ikincisini ise Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Görevlisi Günal Kurşun ile yapmış ve ceza hukukçusu Kurşun’a, “nefret suçu” yasa tasarısında LGBT’lerin görmezden gelinmesinin ne anlama geldiğini sormuştuk.

Hazırladığı “Nefret Suçu Yasa Tasarısı Taslağı”nda LGBT’lerin maruz kaldığı nefret suçlarına yer vermeyen İnsan Hakları Araştırmaları Derneği’nin (İHAD) bu yaklaşımını ikinci olarak Avukat Özsoy’a sorduk.

İnsan Hakları Araştırmaları Derneği (İHAD), “Nefret Suçu Yasa Tasarısı Taslağı” hazırladı. Çok kapsamıl olduğu halde, LGBT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Trans) bireylere yönelik işlenen nefret suçlarına ilişkin bir düzenlemeye taslakta yer verilmemiş. “Türkiye’de özellikle son yıllarda yeniden tırmandırılan milliyetçilik, etnik ve dini gruplara yönelik hoşgörüsüzlük ve ayrımcılığın artması, Gayrimüslimler, Aleviler, Sünniler, Kürtler, Türkler, Romanlar, kadınlar ve diğer farklı kimliklerin nefret suçu mağduru olmalarına yol açmıştır.” denilen yasa tasarısı taslağına LGBT’lerin dâhil edilmemiş olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

LGBT’leri dâhil etmeyen bir Nefret Suçu Yasa Tasarısı, “Nefret Suçları Yasası” yapma gerekliliğinin altında yatan politikayla bağdaşmaz. Nefret Suçları Yasaları sonuç itibariyle bir araçtır. Ayrımcılığın toplumdaki tezahürlerinden biri olan nefret suçları ile mücadelede etkin bir araç… LGBT’lere yönelen nefret suçları son yıllarda oldukça görünürlük kazanmışken, nefret suçu yasası üzerine bir çalışma yapan grubun bunu görmezden gelmesi, LGBT’leri yasal koruma dışında bırakmak, “homofobi ve transfobi kaynaklı ayrımcılık ile, nefret suçları ile mücadele etmeyi düşünmüyorum” demektir. Bunun başka bir açıklaması olduğunu düşünmüyorum.

İHAD’in taslağında, “kişilerin, farklı kimliklerinden ötürü zulüm görmemeleri ve daha etkin biçimde korunmaları sağlanmalıdır” denilirken bu kişilerin “farklı dilsel, dinsel, etnik veya diğer kimliklere mensup” oldukları belirtiliyor. Yine nefret mağduru gruplar tek tek sayılırken de “diğer farklı kimlikler” şeklinde ekleniyor. Bugüne kadar Anayasa ve TCK başta olmak üzere yasalar ve düzenlemelerdeki “diğer” veya “ve benzeri” gibi göndermelere LGBT’lerin hak ve özgürlükleri ile önlenmesi gereken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılıklarının dahil edildiği bir vaka görüldü mü?

Bu tip bir vakaya ben rastlamadım. Açıkcası bizzat dâhil edilen kimlikler üzerinden bile adalete uygun bir uygulama henüz istikrar kazanmamışken, “diğer” kavramıyla adı dahi anılmayan kimliklere dair, böylesi bir uygulama beklentisinin ne yazık ki karşılığı yok. Bu tür soyut ifadeler, ülkemizdeki yargılama deneyimlerinde, ayrımcılığa uğrayan kişiyi daha da zora sokmaktadır. Kimliğinin açıkça koruma altına alınmamış olması, ayrımcılığa uğrayan kişileri yargı yoluna başvurmaktan da alıkoymaktadır.

Ayrıca bu durum uygulamada birlik ve eşitliğe aykırı sonuçlara yol açar. Çünkü “diğer”  kavramının yorumu yargıya bırakılmış olur ki, bu da birbirinden farklı uygulamalara, yorumlara sebep olur. Mesela bir mahkeme eşcinselliği “diğer” kavramı içerisinde yorumlarken, diğeri hayır dâhil değildir diyebilir. Bir eşcinselin, maruz kaldığı ayrımcılığın cezalandırılmasına uğraşırken, bir de kanunun eşcinselliği de kapsadığı hususunda mercileri ikna etmek için çabalaması gerekir. Süreci mağdur aleyhine bu kadar karmaşık ve zorlu bir hale getirmek pahasına yasaya açıkca cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibaresinin eklenmemesi bilinçli bir tercihtir. Eşcinsellik söz konusu olduğunda -engellemek mümkün değilse- zorlaştırma tercihi…

En son Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Durde! ve Sosyal Değişim Derneği'nin İstanbul’da düzenlediği "Uluslararası Nefret Suçları Konferansı"nda da “Nefretin siyaseti” altında “islamofobi”, “anti-semitizm” ve “milliyetçilik” programa alınırken “homofobi” bu başlığa dahil edilmedi. İHAD’ın yasa tasarısı taslağında da nefret suçu mağduru gruplar tek tek sayılırken cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği nedeniyle işlenen nefret suçları görmezden gelinmiş. LGBT’lere yönelik işlenen cinayetlerde ve diğer suçlarda homofobik/transfobik önyargılı saik ortadayken, homofobi/transfobik nefretin anılmamasının sonuçları neler olabilir?

Bu vahim ve kendi içerisinde “çifte standartlı insan hakları” anlayışının oldukça tehlikeli sonuçları var elbette. Bazı kimliklere yönelik ayrımcılığın daha önemli olduğu mesajını içeriyor. Ya nefret suçu hedefindeki gruplara ilişkin hiyerarşik bir yaklaşıma sahip ya da homofobi ve transfobiyi mesele bile etmiyor. Niyet okumak mümkün değil, ancak yaratacağı sonuçlar açısından bir çıkarım yapacak olursak; cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibaresini görmezden gelen bir nefret suçu mücadelesi, nefret suçlarının altında yatan felsefeden nasibini almamıştır ne yazık ki. Burada amaç “nefret suçları yasası” mı, yoksa “ayrımcı nefret suçları yasası mı” sorusu da akla takılıyor.

Panel konusunda ise; panelin adının nefretin siyaseti olması ve çağrılan grupların da ana akım siyasetle sınırlandırılması hayli problemli. Nefretin öznesi olan grup ve kimlikler arasında elbette bir takım farklılıklar var mesela cinsel yönelim, etnik, dinsel olarak birbirinden farklı özellikleri olabilir ama bu farkı görünür siyasette daha etkin varolabilme- olmama üzerinden tanımlamanın kendisi hiyerarşik bir bakış açısı. LGBT hareketi de, Kadın hareketi de siyaset yapıyorlar. Cinsel politikayı görmezden gelen bir bakış açısıyla seçilmiş bu panel adı çok şey anlatıyor aslında.

Bu soruda işaret edilenin de ötesinde; Nefret Suçları kavramı ve çalışmaları oldukça popülerleşti ülkemizde. Bu da kendi içinde bazı tehlikelere işaret ediyor. Nefret Suçları kavramının “çeviri bir düzlem”de ele alınıp politik alt yapısı, içeriğini boşaltma sonucuna varabilecek bir özensizlik gözlemleniyor ne yazık ki…

LGBT örgütler uzun süredir, anayasal eşitlik ve TCK ayrımcılık düzenlemesi talep ediyorlar. Homofobik/Transfobik şiddet ile birlikte cinayetlerin artmasına karşı da özellikle “nefret suçu”nun tanımlanması için mücadele halindeler. Olması gerektigi gibi nefret suçu mağduru diğer grupları korumaya alan ama LGBT’leri dışarda bırakan bir nefret suçu yasa tasarısını hukuki açıdan nasıl değerlendirmek gerekir?

Yasalar kaynağını toplumdaki gerçeklikten almalı. Nefret Suçu yasalarının bir gayesi de topluma mesaj vermektir çünkü nefret suçları da bir mesaj suçudur ve hedef aldığı kimliğe sahip tüm bireylerde etkilerini gösterir. LGBT bireyler nefret suçlarına yoğun biçimde hedef oluyorken yasal koruma dışında bırakmak bu suçları alelade suçlarla yani nefret saikiyle işlenmeyen suçlarla bir görmektir. Bu da etnik, dini kimliklere yönelik nefret ve önyargıyı yaptırımla karşılarken, LGBT’lere yönelik nefreti, önyargıyı yaptırımsız bırakmaktır.

Hedef alınan etnik ve dini kimliğe sahip diğer kişilere “kimliğinize yapılan saldırılarının altındaki saiki ayrıca cezalandırıyoruz” mesajı verilerek, kendilerini güvende hissetmeleri sağlanmaya çalışılırken; LGBT’lere “kimliğinize yapılan saldırının altındaki saiki cezalandırmıyoruz” mesajı verilerek, işlenen nefret suçları ile tüm LGBT’ler üzerinde yaratılan kendini korumasız hissetme, güvensizlik ortamı daha da arttırılmış olacaktır.

İlgili haberler:

Etiketler: insan hakları, nefret suçları
İstihdam