31/08/2009 | Yazar: Nevin Öztop

20 Haziran 2009, Cumartesi Kaos GL Derneği Nazenin, İranlı sığınmacı   * 20 Haziran, Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla&hel

20 Haziran 2009, Cumartesi
Kaos GL Derneği
Nazenin, İranlı sığınmacı
 
* 20 Haziran, Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla…
 
“Türkiye’de Kadın Olma Halleri”* başlığı altında:
Türkiye’de Lezbiyen Mülteci Olmak”
 
Moderatör: “Kadın Olma Halleri” başlığı altında Kaos GL olarak yapıyor olduğumuz 24 söyleşinin 17.’si için Nazenin’i davet ettik kültür merkezimize. Konuşması, “Türkiye’de lezbiyen mülteci olmak” üzerine olacak. Bunun da öncesinde, Özge, Kaos GL’nin mülteci programının nasıl ilerlediğine dair bizi kısaca bilgilendirecek.
 
Özge Gökpınar: Söyleşiyi açmadan önce burada, ne yapmaya çalıştığımızı ve neden bugün burada toplandığımızı anlatmak iyi bir fikir. Bugün 20 Haziran, Dünya Mülteciler Günü. Kaos GL olarak, Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (BMMYK) ile imzaladığımız iyi niyet anlaşmasından dolayı, Türkiye’de yaşayan LGBTT mültecilere yardım etmek üzere çalışıyoruz.  Nazenin ile sohbetimiz vesilesiyle, Türkiye’de mültecilik üzerine problemlerin neler olduğunu, bunlar incelenirken BMMYK’nın ve diğer hak temelli örgütlerin nasıl bir çalışma sistemi izlediğini ve Türkiye’de mültecilik alanının nasıl açıldığını kısaca açmak istiyorum.
Türkiye’de mülteci olmanın geçmişine ve bugünkü durumuna göz attığımız zaman, birçok sorunla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Türkiye, 28 Temmuz 1951 tarihinde, Birleşmiş Milletler ile mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin 1967 protokolünü imzalamıştır. Bu sözleşme, dünyanın her yerinden mülteci ve sığınmacı kabul edebilmeyi sağlamasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti, bir coğrafi çekince ortaya koyarak sadece Avrupa ülkelerinden gelen mültecileri kabul etmektedir ve Doğu ülkelerinden gelen sığınmacılara ise -sadece başka bir ülkeye gidene kadar- burada geçici bir koruma sağlamaktadır. Sığınmacıların istatistikî verilerine baktığımız zaman, ancak % 35’inin üçüncü bir ülkeye gönderilebildiklerini görüyoruz ve bence bu gerçekten vahim bir rakam. Türkiye’nin bu çekincesi nedeniyle, sığınmacılar temel haklarından -örneğin eğitim, sağlık ve iş bulma- haklarından yararlanamamaktalar. Buna ek olarak, sığınmacılar, 6 aylık 306 Lira -ya da 1 senelik 612 lira- ikamet harcı ödemek zorundalar. Bu miktarlar talep edilirken, mültecilerin ülkelerini neden ve nasıl terk etmek zorunda kaldıkları göz önüne alınmamakta; aksine, bu harç ve şartlar ile, mültecilerin Türkiye’ye sığınmacı olarak geçici koruma talebi ile gelmesinin önüne caydırıcı unsurlar konulmuş görünmektedir.
Diğer bir konu da, sığınmacıların, geçici koruma için yerleştirildikleri uydu kentler. Normal şartlarda, ülke halkının bile kolay kolay rahat edemeyeceği, zorlanacağı ve olanaklara erişim bakımından kısır bulacağı yerler seçilmiş durumda. NTV’nin hazırladığı, Hareket Halinde Türkiye’nin mültecilere/sığınmacılara ayırdıkları belgeselde seyrettiğimiz o dört müzisyen sığınmacı, Sivas’a gönderilmiş mesela. Uydu kentler, Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki şehirler oluyor ve buralarda mülteci olarak yaşamak zaten zor olabilecek iken, bir de LGBTT sığınmacı olarak barınmanın zorluğunu tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
Bütün bu nedenlerle, sığınmacıların yaşam koşullarının iyileştirilmesi, ikamet harcının kaldırılması ve temel insan haklarından yaralanabilmeleri için, Kaos GL olarak, Uluslararası Af Örgütü ile birlikte bir kampanya yürütüyoruz. Bugün yaptığımız bu etkinlik de, hem Nazenin’in işlemlerini hızlandırmak hem de Türkiye’deki diğer sığınmacıların sorunları üzerine çalışan hak temelli örgütlerin bir arada bir şeyler yapabilmesi dileğimizin bir parçası.
Bu arada, Nazenin bundan yaklaşık üç hafta önce geldi Kaos GL’ye ilk defa. Kendisi, 17 yaşında. BMMYK, Nazenin’in dosyasını reddetmiş durumda ve sınır-dışı kararı var. Ülkesine geri yollanırsa taşlanarak öldürülecek. Bu konuda, avukat Salih ile sürekli bir görüşme halindeyim; onun dosyasını tekrar başlatmamacıyla…
Kendisi, şu an oldukça sıkıntılı bir süreçten geçiyor. Ondan dinleyelim bütün bunları…
 
Nazenin: Biz sığınmacıların, “yarın acaba ne olacak…” diye bir sıkıntımız var içten içe… İstediklerimiz, bizim istediğimiz gibi değil, devletin istediği gibi oluyor. İran’da bizleri bekleyen, idam ve taşlama cezası var mesela. İdam cezası, anneme verilen ceza; İran’a gidersem, benim de taşlama cezamı çekmem gerekecek. Ben bir lezbiyen olmakla, bunları hak edecek hiçbir şey yapmadım; annem de, siyasi düşüncelerinden dolayı yanlış hiçbir şey yapmadı.
Annem devlete karşı gelmek suçu ile hapse girdi ve idam cezası aldı. Annem hapisteyken ise ben tecavüze uğradım; dayım tarafından... Ben bunları teyzeme anlattığımda, dövüldüm. Yalan söylediğimi düşündükleri için… Annem, ona ne yaptıklarını bana hiç bir zaman anlatmadı ama emindim ki iyi şeyler değildi yapılanlar. 4 ay annesiz yaşadım ve o sıralar 11-12 yaşlarındaydım. Bunları anlatmak bana çok acı veriyor ama anlatacağım başka kimsem yok. Sonra bir gün, annem hapisten geldi, her yeri mosmor… Kaçma kararı aldık. Bir tane erkek kardeşim var; onu İran’dan getiremedik. Van’a geldik. Önce annem başvuru yaptı. Ona inanmadılar ve dosyasını kapattılar. Annemin dosyası kapandıktan sonra, ben Birleşmiş Milletler’e gittim. Yaklaşık 15 yaşındaydım. “Ben lezbiyenim ve İran’da tecavüze uğradım” diyorum ama kimse ben dinlemiyor. Benim lezbiyen olduğuma inanmıyorlar. Yaşım küçükmüş ve ilişkiye girebilmek için henüz gençmişim. Görüşmelerimde, cinsel hayatımın tamamını anlatıyorum… Eşcinselliğimi ispatlayabilmek için, her şeyimi anlatıyorum hatta. İnanmıyorlar. İnandıramıyorum.
Burada yaşadığım şehir iğrenç bir yer. Her gün tacize uğruyorum; evimize geliyorlar sürekli. Daha önce, Amasya’da yaşıyorduk. Evimizi bir tane sarhoş basmıştı falan… Polis geldi ve götürdü onu. Sonrasında bir şey çıkmadı tabii ki… V bu süreç içerisinde okulumu bırakmak zorunda kaldım bir de. Birleşmiş Milletler biliyor, hangi şartla altında olduğumuzu. Arıyorum ve “Ben iyi değilim; bir yere yatırın beni. Uyutun beni” diyorum.  Gülerken ağlıyorum ve mutlu olamıyorum. Her akşam o korku ile yatmak ve aynı korku ile kalkmak. Ya bir anda polis gelip götürürse bizi korkusu... Normal ölmek var; bir de taşlanarak ölmek ve idam ile ölmek var… Çok teşekkür ederim, dinliyorsunuz beni. Ama her konuşma ihtiyacım olduğunda ve her ağlayışımda, sizleri bulamayacağımı ve burada konuşamayacağımı biliyorum.
Emniyete dedim ki, “Beni siz öldürün ama İran’da ölmek istemiyorum. Taşlanarak ölmek çok acı bir şey.” Ama deseler ki “Biz seni gönderelim İran’a ama yalnızca annen kalabilir burada”. Giderim. İran’da kalan kardeşim, annem olmadan yaşayamaz çünkü. Bu arada, ilişkiye girdiğim kızlardan bir tanesinden haberi olmuş sülalemin. İran’da, bir kızla ilişkiye girmek çok ayıp, çok yanlış, çok günah... Tabii onlara göre, bunları değil, bir erkekle evliliği düşünmem gerekiyordu sadece. Tehdit edileceğimi, ölümle yüzleşeceğimi biliyorum, taşlanmadan kurtulsam bile. Bunu yaparlar ve devlet de bana yardım etmez tabii. Tek dileğim, istediğim gibi yaşamak. Güvenli bir yerde yaşamak… Şiddetsiz yaşamak… Tehditsiz yaşamak. Annem, “Gençleri idam etmeyin, gençlerimizi öldürmeyin” derdi devlete. Keşke onu dinleseler… Bir defa ölmek herkese bir defa yeter…
 
 
* “Türkiye’de Kadın Olma Halleri” başlığı altında 2009 yılı boyunca gerçekleştiriyor olduğumuz söyleşiler, Heinrich Böll Stiftung Derneği tarafından desteklenmektedir.


Etiketler: insan hakları, mülteci
İstihdam