12/08/2009 | Yazar: Umut Güner

Anıl Alacaoğlu’nun ‘Üçüncü Sınıf Kadın’ isimli kitabının Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından incelendiğini ve ‘muzır’ bulunarak yasaklandığını ve 18 yaş ibaresi ile sat

Anıl Alacaoğlu’nun ‘Üçüncü Sınıf Kadın’ isimli kitabının Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından incelendiğini ve ‘muzır’ bulunarak yasaklandığını ve 18 yaş ibaresi ile satışa yeniden sunulacağını öğrendikten sonra öncelikli olarak Başbakanlık Muzır Kurulunun ‘örneklerle’ gerekçelendirdiği raporunu okudum. Eşcinselliği ‘homoseksüellik’ olarak sapıklık olarak kodlayan ve ‘türk ahlak’ yapısına uygun olmadığı üzerinden kendini temellendiren Kurula sormak istiyorum, Türk ahlak yapısına ne uygun? LGBT varoluşu yok saymak ve insanları yalan söylemeye zorlamak mı ahlaklı olmak anlamına geliyor ya da LGBT bireylerin öldürülmesi için bütün koşulları yaratmak ve katilleri ceza indirimleri ile ödüllendirmek mi? Bana göre Anıl Alacaoğlu çok ahlaklı bir iş yaparak kendi varoluşunu ve bunu nasıl temellendirdiğini okurlarla paylaşıyorlar. Yalan söylemek yerine gerçeği tüm açıklığıyla yüzümüze vurmak istiyor.

Kitabı okuduğunuzda Anıl Alacaoğlu’nun tırnakları uzayan bütün kentlerle savaştığını, nasıl biri olması gerektiğini ona dayatan ‘iyi öğretmenlerden’, baba kelimesini yakıştıramadığı Kadir’e, sokakta laf atan oğlanlardan, nasihat verdiğini zanneden anne ve ağabeyleriyle mücadele ettiğini ve aslında özgür bir birey olması önündeki bütün engellerle savaştığını görüyorsunuz. Yazar kitabından her şeyden önce kendi kendisiyle çelişiyor ve savaşıyor. Anıl Alacaoğlu bir yazar, aktivist olarak kendisiyle verdiği savaşı Başbakanlık Muzır Kurulu ile de vereceğini düşünüyorum.
 
Kitapla ilgili dikkatimi çeken bir diğer nokta ise yazarın pornografik ve cinsel içerikli bulunan cümlelerinin bağlamı içinde değerlendirildiğinde hiç de pornografik olmadığı... Muzır Kurulu üyelerinin hangi gerekçe ile bu kitabı pornografik bulduğunu gerçekten merak ediyorum…
Peki, pornografik olsa ne olur? Hayatın her anında heteroseksüel ilişkiyi pornografik bir törenmiş gibi yaşamıyor muyuz? Sünnet düğününden, evlilik ritüellerine, doğuma hepsi pornografikleştirerek kutsanmıyor mu?
 
Buradaki sorun eşcinselliğin görünür olması ve eşcinsellik üzerine yazılan her şeyin cinselliğe indirgenmesi ve cinsellik üzerinden alt metin okunmasına bile ihtiyaç duyulmadan yaftalanması…
Anıl Alacaoğlu’nun yazdıklarını yazan onlarca yazarımız var.  Eşcinsel, heteroseksüel, biseksüel ya da ne seksüel olduğunu bilmediğimiz. Ve Alacaoğlu’nun kitabının yasaklanmasının nedeni aslında ‘yılanın başını küçükken ezme’ politikasının dışında bir şey değil ya da büyük yazarlarımıza dokunamama halinin yarattığı kompleksin bir yansıması da olabilir.
 
Ben Anıl Alacaoğlu’nun kitabını okuduğum zaman, bir insan hakları savunucu olarak, bir gey olarak aslında hayatın hangi alanlarında engellendiğimizi ve eşcinsel varoluşun hayatın hangi alanlarında sınava tabii tutulduğunu görüyorum. Pekala, Başbakanlık Muzır Kurulu da benim gördüklerimin onda birini görebilirdi.  Örneğin, eğitim sisteminde cinsel yönelim konusunun hiç anlatılmamasının LGBT bireylerin kendi potansiyellerini gerçekleştirmeleri önünde bir engel olduğunu, okul ortamını n ve sınıf ikliminin LGBT bireylerin şiddete ve ayrımcılığa uğradıkları alanların başında yer aldığını, okulda özellikle öğretmenlerin LGBT öğrencilere karşı tahammülsüz davrandıklarını ve LGBT öğrencilere yönelik diğer öğrencilerin şiddetine seyirci kaldıklarını… Genç LGBT’lerin özellikle ailelerinin bilinçlendirilmeleri gerektiğini ve LGBT gençlerin aileleri ile kurdukları ilişkinin onların kuracakları hayatı da belirlediğini görürdüm ve bunun üzerinden bir şeyler demeye çalışırdım. Ve cezayı Anıl Alacaoğlu’na onun hayatını bu kadar zorlaştıran devlet kurumlarına keserdim ya da en azından ders almalarını isterdim.
 
Sonuç olarak, devlet, insan hakları ihlalleri olmadığını söylese de bu kitabın ‘muzır’ bulunması Türkiye’de düşünce, ifade özgürlüklerinin önündeki engelleri gözler önüne sermesi açısından önemli. Bu kitabın yasaklanması işte bu yüzden sadece LGBTT hareketinin dert edeceği bir konu değil bir insan hakları meselesidir. Bu meselenin tek tarafı bu yüzden sadece yazar ve kitabı yayınlayan Minima Yayınevi değil, Türkiye’deki insan hakları savunucularıdır. 


Etiketler: kültür sanat
İstihdam