06/06/2011 | Yazar: Ozan Gezmiş

12 Haziran seçimlerine az bir süre kala seçimin yükselen tansiyonu giderek artıyor.

12 Haziran seçimlerine az bir süre kala seçimin yükselen tansiyonu giderek artıyor. Sistem partilerinin liderleri her geçen gün yeni bir proje yeni bir vaatte bulunurken aslında seçimin rengi çok önceden belirlendi bile…
 
Türkiye’nin seçim tarihlerine bakıldığında birbirine neredeyse tıpatıp benzeyen süreçleri görmek mümkün. Üzerinde uzlaşılmış(!) konuşulamaz ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir dizi meselelerin sumen altı edildiği, yeni yolların, köprülerin, evlerin ve tabi ki her seçimin olmazsa olması “sosyal” sadakaların dillerden eksik edilmediği seçimlere oldukça alıştık aslında. Hatta neredeyse elli yıldır toplumun sistematik bir apolitize edilme sürecinde ‘sadakayı al, oyu ver’ geleneğinin en üst seviyede olduğunu söylemek de mümkün. Bu konjonktürde yeni olan her unsurun marjinalleşmesi kaçınılmaz gibi gözükse de CHP’nin açılımları ve bağımsız adaylarla genele göre biraz daha farklı “yeni” bir seçim süreci içerisinde olduğumuzu söylemek mümkün…
 
Hayaldi gerçek mi oldu?
Darbelerle beslenen Kemalist statüko toplumu şizofren yaparken marjinalleşen kalabalıkların içine dönmesi ve buradan bir güç çıkarması kaçınılmazdı kuşkusuz. AKP bu gücü kendinde toplarken ve aslında statükoyla ciddi bir mücadeleye girerken mağdur olma durumunu her zaman iyi kullandı. Kafası karışan büyük bir kesimi de hiç kuşkusuz etrafında iyi bir şekilde topladı. Ordu’nun canı sıkıldıkça atarlanması, CHP’nin istemezuk, değiştirmezuk’culuğu gibi birçok unsur AKP’nin iktidar gücünü perçinledi. Çeşitli anayasa değişiklikleri ve Ergenekon tutuklamalarıyla adeta güç gösterisine dönen statükoyla mücadele süreci bir başarı gibi gözükse de şu an yarattığı yeni statüko zeminiyle ciddi bir problem olarak karşımızda durmakta. Erdoğan’ın tabiriyle “ileri demokrasi” adı altında gelen bu yeni statüko bana benzeyen, benim gibi düşünenler için özgürlük geri kalanlar için ise “tekdir ile uslanmayanların hakkı…” yani üç nokta olarak özetlenebilir sanırım.
 
Günümüzde toplumsal muhalefetin eylemleri “eşkıya” ve “terörist” sıfatı altında bir grup haddini bilmez tarafından hükümete karşı yapılıyor. Ucuzlaşan siyasette dilin kemiği ise yok artık; önemsiz, adı lazım olmayan ölen/öldürülen eylemciler, kadın mı kız mı bilinmeyenler…
Sınırsız güçle donatılmış bir iktidar her zaman tehlikeli olmuştur. Bu nedenle yeni dönemde mecliste daha çok kesimin temsil edilmesi çok önemlidir ancak lezbiyen, gey, biseksüel ve trans bireylere karşı devam eden sistematik şiddet ve ölümler, kadın cinayetleri, Kürt sorunu ve daha niceleri çözüm beklerken bu yönde bir irade göstermek bir zamanın “öteki”si iktidar içinde, muhalefet içinde artık bir vicdan sorunu olmuştur. Unutulmamalıdır ki kalabalık yığınları arkalarına alanların aynı kalabalık yığınlar tarafından alaşağı edildiği günler çok uzak geçmişte değildir…
 
13 Haziran’da sonuçların neredeyse belli olduğu düşünülürse her şeye inat ve rağmen bir iktidar yerine tüm toplumsal sorunlarda barışçıl bir çözümü sağlayacak bir iktidar kuşkusuz her şeyden daha elzemdir!
 
Umudumu yitirmiş değilim. Sırrı Süreyya Önder’le, Sebahat Tuncel’le ve diğer bağımsızlarla bir 13 Haziran’a uyanmak benim için hala ümit verici…


Etiketler: yaşam, siyaset
İstihdam