23/11/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Kurban Bayramı’nın ilk günü fotoğraf sanatçısı İbrahim Demirel ile birlikte Ankara’daki kurban kesim alanlarından birine gittik.

Kurban Bayramı’nın ilk günü fotoğraf sanatçısı İbrahim Demirel ile birlikte Ankara’daki kurban kesim alanlarından birine gittik. Amacımız, kesim sürecinde olup bitenleri, insanları ve geleneklerdeki, varsa değişimi belgelemekti.

Kurban kesme, kökeni tek tanrılı dinlerden çok daha eskiye giden bir adet. Bu adetin bu güne kadar neden sürdüğü ya da İslam dini açısından önemi, zorunluluğu ya da kurallarının ne olduğunun günümüzdeki kurban kesme süreciyle ilişkisi bu yazının konusu değil. Sonuçta bir yanda kurban kesmek isteyen insanlar var ve öte yanda da bu insanları ne yapacağını bilmez hale getiren iki önemli değişken.

İlki kentte yaşayanların nasıl kurban kesecekleri sorunu; ikinci ve daha önemlisi kurban edilene duyulması gereken saygı, özen ve kesilecek olanın canlı olmaktan kaynaklanan hakları.

Bu aşamada kurban kesme adetini ‘ilkel’ vs. bulmakla, ‘madem kurbana karşısın o zaman et yeme’ zevzekliğinin ortaya çıkan vahşeti engellemeye bir katkısı yok. Et yeme itirazı, daha da tehlikeli, çünkü benim kültürüme karışamazsın, bu konuda söz söyleme hakkına sahip değilsin ayrımcılığına yol açma riskini içeriyor. Kurban kesme sadece et yiyenlerin, sadece kurban kesmeyi dini bir görev olarak kabul edenlerin üzerine söz söyleme hakkına sahip olabilecekleri bir kültürel, dini özerklik, dokunulmazlık alanı değil. İnsan haklarının evrenselliğinden söz ederken canlı ya da doğa haklarının evrenselliğini yok sayamayız.

Bizim gittiğimiz kurban kesim alanını Gölbaşı Belediyesi düzenlemiş. Aslında belediye kesim sürecinin olabildiğince sağlıklı, temiz olmasını sağlayabilmek için çaba da harcamış. Bir tepeye taraça oluşturacak şekilde asfalt dökülmüş ve asfalt boyunca çukur kazılmış. Belediye kurban keseceklerin asfalt alana büyük naylon örtüler sermesini, kurbanın burada kesilmesini kanının ve sonra atıkların çukura dökülmesini planlamış. Her şey bittiğinde çukurların kapatılması düşünülmüş. Dahası iki ambulansta kesim alanında hazır beklemekteydi. Belediye görevlileri ellerinde büyük plastik torbalarla atıkları topluyorlardı.

Belediyenin hazırladığı kesim alanının çevresine derme çatma çadırlar kurulmuştu. Bu çadırların önünde etrafı çitle çevrilmiş küçük alanlarda hayvanlar kendilerini kurban edecek kişilere gösteriliyor, pazarlıklardan sonra seçilen, satın alınan hayvan erkekler tarafından çekilerek, itip kakılarak götürülüyordu.

Olup bitenler belediyenin planlarını ya da umudunu demek daha doğru, boşa çıkarmıştı. Kesim alanında yaşananlar gerçek bir vahşet anına dönüşmüştü. Yüzlerce insan öbekler halinde tepenin kesim alanı dışındaki yerlerine taşmıştı. Çoluk çocuk, kadın ihtiyar iç içe hayvanların kelimenin tam anlamıyla boğazlanmalarına tanık oluyorlardı.

O vahşi karmaşa içinde yine de insanı garip düşüncelere iten bir düzen oluşmuştu. Her gruptan önce erkekler kurban edilecek hayvanı ite kaka, çeke sürükleye boş buldukları bir yere yıkıyorlar ve tepesine çöküyorlardı. Çok az kurbanın gözü bağlıydı. Ardından kurbanın büyüklüğüne göre üzerine üşüşen kimi zaman sekiz on kişi, sanki zavallı kurban karşı koymaya çalışıyormuş gibi onunla neredeyse boğuşuyor ve bu arada içlerinden biri kurbanı boğazlıyordu. Parçalanan boğazdan fışkıran kanlar hayvanın üzerindeki kişileri sanki yıkıyordu. Boğuşma sırasında kurbanın bağırsaklarından boşalan dışkılar ve kan birbirine karışıyor ve oradakilerin ayakkabılarına, paçalarına, yüzlerine, gözlerine sıvanıyordu. Nihayet boğazlanma tamamlandıktan, ‘kelle’ koparıldıktan sonra deri yüzülüyor ve hayvanın gövdesi küçük baltalarla parçalanıyordu.

Bu sırada kadınlar ve kız çocukları biraz geriden boğazlanma sürecini izliyorlardı.Kaba parçalanma bittikten sonra erkekler çekiliyor ve et yığının çevresine grubun kadınları toplanıp ince parçalama, ayıklama ve ortaya çıkan ‘yiyeceği’ tasnif etme işine girişiyorlardı. Kurbandan geriye kalan yığın bıçaklar, daha küçük baltalar ile kesilip, parçalanıyor ve sınıflanıyordu. Bazı kurbanların birden fazla aileye ait olduğu ayıklanan etlerin eşit kümeler olarak gruplandırılmasından anlaşılıyordu. Kadınların parçalama işleri sürerken bu kez erkekler biraz geriye çekilerek sigaralarını yakıyor ve yere uzanarak, bağdaş kurarak bir yandan çaylarını içerken şakalaşıyor, sohbet ediyorlardı.

Kurbanın işkembesi hemen kesimin yanı başında boşaltılıyor ve plastik leğenlerde yıkanıyordu. Artık hayvan iyice et haline gelmeye başlarken erkekler yaktıkları ateşin ya da küçük tüpün üzerine koydukları saçta ilk parçaları pişirmeye başlıyorlardı.

Kesim süreci boyunca erkek çocuklar kesime, kız çocukları ise hayvanın ayıklanmasına bir yandan yardım ediyor öte yandan da işleri öğreniyorlardı. Sonunda saçta kavrulan taze etin çevresine toplanan her bir aile ya da grup ekmeğin arasına doldurdukları etlerle karınlarını doyuruyordu. Kadınlar ve erkekler yan yana ama iki grup oluşturacak şekilde oturuyorlardı.

Bu düzende kadınların kesime katılmamalarının dini kuraldan kaynaklandığını söylemek mümkün değil. Daha çok bir iş bölümü oluşmuş gibi duruyordu. Klanın, grubun ya da ailenin savaşçı erkekleri avı yakalıyor, öldürüyor ve derisini yüzüyor, kadınlar ise avı yenilebilecek hale getiriyordu. Ateşi erkekler yakıyor ve onlar ateşin başında avın yorgunluğunu atarlarken kadınlar yiyeceği hazırlıyorlardı!

Bu gözlem tarzını oryantalist, saygısız ya da abartılı bulanlar olabilir belki. Belki ama kesim alanında olup bitenin vahşet olduğu gerçeğini değiştirmez. Üstelik bu vahşetin bile isteye gerçekleşmediğini, kurban kesenlerin yapıp ettiklerinin bir tür yabanıllaşma olduğunun ayırtında olmamaları da bu gerçeği değiştirmez.

Türkiye, kurban kesmeye devam edecekse bu adetini günümüzün dünyasına uyarlamak ve daha ‘insani’ bir hale getirmek zorunda. Maalesef biraz ‘toplum mühendisliğine’ ve ‘eğitime’ ihtiyacı var ülkenin. Başta yerel yönetimler ve devlet olmak üzere sağlık, eğitim, veterinerlik hizmetleri ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Üniversitelerin İlahiyat fakültelerinin ve medyanın ciddi ciddi düşünmeleri ve bir eylem planı geliştirip uygulamaya sokmaları gerekli.

Türkiye belki de kırsal bir toplumken ve dini ritüelleri modernleşmemişken daha insani bir şekilde kurban kesiyordu. Köy ve kasabalarda evlerin bahçelerinde ya da tarlalarda tek tek kesilen kurbanlar günümüzdeki vahşetle karşılaştırılmayacak denli ‘insani’ydi. Ama şimdi özellikle kentlerde ve Avrupa Birliği uyum sürecine uyar gibi yapayım derken kurban kesme adeti bir çok konuda olduğu gibi lümpenleşip, yabanıllaşmış durumda.

Bu vahşeti sadece kesim alanı dışında kurban kesenlere ağır para cezaları keserek çözme olanağı yok.Önümüzdeki yılın kurbanına bir yıl var ve bu süre oturup düşünmek ve fiziksel ve zihinsel hazırlıkları tamamlamak için yeterli bir zaman.

Kurban kesim alanları denetimli bir alan olarak hazırlanmalı, bu amaçla etrafı sınırlandırılabilir. Kesim alanına 18 yaşından küçüklerin girmesi kesinlikle önlenmeli. Çocukların da en az kurban edilen hayvanlar kadar hakları oldukları, bu haliyle tanık oldukları kurban kesiminin onların ruhlarında onulmaz örselenmeler bıraktıkları kabul edilmeli. Kurban kesmek isteyenlerin sürecin sadece dini ya da hayır boyutundan haz almalarını sağlayacak bir düzenleme yapılmalı. Kesimler kurban sahiplerine kesinlikle bırakılmamalı ve kesim alanında pazarlıkla kesim yapan kasapların dolaşmalarına izin verilmemeli. Kesimler mutlaka kurban kesme eğitimi (varsa dini kurallarını da içeren) verilmiş ve eğitimi belgelendirilmiş kasaplarca yapılmalı. Bu amaçla kasapların ya da veterinerlerin sivil toplum kuruluşları görev almamalılar. Kurban sahibi çok istiyorsa kesim anında kurbanın yanında durabilir, boynuzunu tutabilir vs. Kurbanın kesimden sonra atıkları, derisi vs mutlaka belirli koşullara göre toplanmalı, işlenecek olanlar ayrılmalı, imha edilecek olanlar depolanmalı.

Önümüzde bir yıl var. Kamu yetkililerine, sivil toplum kuruluşlarına ve medyaya büyük bir görev düşüyor. Gelecek yıl, insanların dini bir görevlerini yerine getirmek isterlerken insanlıktan çıkmalarına neden olmayacak bir kurban kesim süreci oluşturmak gerekiyor.

Kişisel bir not: Babama bizi kurban kesme geleneğinden çocukluğumuzdan bu yana uzak tuttuğu için teşekkür ederim.


Etiketler: yaşam
İstihdam