05/06/2009 | Yazar: Kahraman Gür

İslam’da günahların sayısı sınırsız. Televizyon seyretmek, fotoğraf çektirmek, kadınla tokalaşmak, halay çekmek, müzik dinlemek, ayakta su içip yemek yemek benim bir çırpıda aklıma gelen günahlar.

İslam’da günahların sayısı sınırsız. Televizyon seyretmek, fotoğraf çektirmek, kadınla tokalaşmak, halay çekmek, müzik dinlemek, ayakta su içip yemek yemek benim bir çırpıda aklıma gelen günahlar. Bu günahları bilen nerdeyse kalmadı. Ama konu eşcinsellik olunca Lut kavmini hatırlamayan, bilmeyen yok. Beyinlere işlenmiş gibi. Hâlbuki Kuran’da geçen bir kaç ayet, topu toplam eşcinsellikle alakalandırılan. 

Kuran’da o kadar önemli sure ve ayet varken, Lut kavimi olayının okullarda çocuklara bahsediliyor olmasının, sürekli hafızada tutturma çalışmalarının nedeni homofobi ve heteroseksizm.
 
Samanlıktaki iğneyi bulup gözümüze gözümüze sokmaya çalışan kurum din değil homofobi. Homofobi azaldığında, içkili fasıl gecelerine katılan Fehmi Koru gibi, Hayrettin Karaman’ın daeşcinsel dostları olabilecek, bugün sıkı sıkıya hatırlanan birkaç cümle umursanmayacak. 
 
Ersin Tokgöz ve Engin Ardıç’ın göremediği nefret ve ayrımcılık
 
Ersin Tokgöz (Radikal) Ali Bulaç’a destek çıkmış, Ali Bulaç eşcinselleri eleştirdi diye orta çağ karanlıkçısı ilan edildi diyor. Tokgöz, Hâdi Uluengin gibi görülmeyeni gösterdiğini düşünüyor olmalı. Hatırlarsak Hâdi Uluengin, Mardin katliamını Kürt olmakla açıklamaya çalışmıştı. Tekrardan öteye geçmeyecek ama yine söyleyelim Ali Bulaç eşcinselleri eleştirmedi, nefret suçu işledi. Ali Bulaç’ın eşcinsellere yönelik açıklamaları birçok mahallede söylenen ‘kadınlar fitnenin nedenidir’ gibi ucube bir ifadenin benzeriydi. Bu erkek ideolojinin ürettiği bir pislik mi, kadına eleştiri mi?
 
Engin Ardıç (Sabah) ‘Cumhuriyet dönmesi’ başlıklı bir yazı yazdı. Ulusalcı Kemalist tayfayla Seyhan Soylu’nun kimliğinde maytap geçti. Keşke yazdıklarını noktasına virgülüne dokunmadan savunsaydı ama Seyhan Soylu’nun transeksüelliğini işin içine katmasaydı. Kemal Kerinçsiz, Cumhuriyet tayfası, ordu emeklileri ve çalışanları ve daha birçokları Seyhan Soylu ile aynı yolda yürüyor, yani ulusalcılar. Onlar da transeksüel (dönme) mi?  Seyhan Soylu’nun transeksüelliğiyle ulusalcı kimliğini bir araya koymak yersiz. Seyhan Soylu topal olsa ‘Cumhuriyet Topalı’ diye mi başlık atacaktı? Ya da kilolu olsa ‘Cumhuriyet şişkosu’ diye. Engin Ardıç basit bir kurnazlık ile ulusalcıları vurmaya çalışmış, hoş değil.
 
Eşcinsel görünürlüğünü yok eden kurum aile mi homofobi mi?
 
Eşcinsel görünürlüğünü tarihsel süreçte yok etme seviyesine getiren, baskılayan kurumun aile olduğu söylenir. Aynı şekilde kadının sömürülmesinin de aile kurumunda başladığı belirtilir. Kadın-erkek merkezli aile yapısı güçlendikçe eşcinsellik kurumsal olarak eridi. Bu argümanın güçlülüğü bir kaç alanda yapılacak tartışmalarla belirlenebilir.
 
1) Mekânsal ve zamansal olarak tarihte aile kurumunu güçlü ve zayıf olduğu toplumlarda eşcinselliğin görünürlüğü ortaya konabilir.
 
2) Günümüz koşullarında barışma sürecindeki eşcinsellerin heteroseksüelliği bırakmama arzularının altında yatan nedenler tartışılabilinir
 
3) Günümüz koşullarında eşcinsellerin görece özgür olduğu ülke ve şehirlerde aile ve homofobinin etkisi kıyaslanabilir.
 
Bu tartışma bazı konularda bakışımızı zenginleştirebilir.
 
Radikal Hıristiyanlar eşcinsel evliliğini neden çok tehlikeli buluyorlar? Eşcinsellerin aile kurumuna entegrasyonu eşcinselliğin özgürleşmesinin maddi zeminini sağlar mı?
 
Dinin eşcinselliğin baskılamasındaki rolü nedir?
 
İnternet/bilgi toplumu, tarım toplumlarının yıkılması ve serbest piyasa ekonomisi eşcinselliğin serbestleşmesinde alt yapıyı (maddi zemini), demokrat kültürün yaygınlaşması ve homofobi karşıtı mücadele üst yapıyı mı oluşturuyor?
 
Ne eşcinsellik ne de homofobi Orta Doğuya batı tarafından sokuldu
 
Yukarda bahsettiğim aile/homofobi bağlamında kısaca tartışmak istediğim konu homofobinin birçok ülkeye koloni yıllarında Avrupa tarafından getirildiği saptaması.
 
Geçen yıl Lambdaistanbul’un pride etkinlikleri çerçevesinde organize ettiği bir panelde Filistin ve Lübnanlı panelciler eşcinselliğin değil ama homofobinin batı tarafından orta doğuya sokulduğunu tartışarak paneli bitirmişlerdi. Panelin ana konusu bu argüman olmuştu. Dinleyicilerin çogu da bu yaklaşımı alkışlamıştı. Orta Doğuda eşcinsellik üzerine çok nedenli düşünüp, durumu ortaya koymak yerine suçluyu ilan eden metodolojik yanlış bir yana, homofobi nasıl batı tarafından ithal edilmişti? İthal edilen eşcinsellik karşıtı bazı yasalar mıydı homofobi miydi? Eşcinsellik aile kurumu tarafından yer altına zaten itilmemiş miydi?
 
Eşcinselliğin Osmanlıda Avrupa’ya göre çok daha görünür olduğu biliniyor. Örneğin bazı İtalyanlar orta çağ sonrasında kahveyi Osmanlıdan İtalya’ya taşımaya çalışıyor ama İtalya’da uzun süre kahve tutmuyor. Osmanlı’da eşcinselliğin yaygınlığı bilen İtalyanlar bunun nedenini kahve olabileceğini düşünüp kahveden uzak duruyor.  Görünürlüğü gösteren örnek çok; eşcinsel aşk şiirleri, hamamlar, köçekler, yeni çeri ocakları askerleri için hizmet eden eşcinsel seks işçileri.
 
Bu belirli alanlardaki görünürlük algıda hata yaratıyor.
 
Kaç imam eşcinsel çift nikâhı kıymıştı, kaç vali eşcinseldi, Kayseri’nin ya da Amasya’nın ilçelerinde ya da köylerinde eşcinsel çiftler var olabiliyor muydu, komşularıyla heteroseksüel çiftler gibi ilişki içinde miydiler, okullarda (her halde medrese ve Kuran kurslarında) eşcinsel erkek ve kız öğrenciler rahat mıydı? Muhtemelen eşcinsellik heteroseksüellik gibi asla var olmadı. Hep kaçamak, dar alanlarda ve özellikle de seks endüstrisinde görünür olundu.
 
Her şeyi kayıt altına alma, disiplinize etme çabaları batıda orta çağ sonrası gelişti ve eşcinsellik de bundan nasibini aldı. Ayrıca bu istikamet batı dışındaki ülkelerde taşınmaya çalışıldı ama homofobi ve heteroseksizm hem batıda hem doğuda ailenin kurumsallaştığı her yerde zaten mevcuttu. 


Etiketler: medya
nefret