22/12/2014 | Yazar: Deniz Deniz

Ülkenin AB’den uzaklaştırılarak sürüklendiği maceraları düşündükçe, inanın ‘Ah nerede o günler?’ diyesim geliyor.

Yıl 2007 olmalı. İtalya’nın ve dünyanın ilk trans parlamenteri Viladimir Luxuria Onur  Haftası kapsamında  geldiği İstanbul’da bir konferansta konuşmacı. Konferansa gitmeden önce “Kim be şu Luxuria?” şeklinde ön hazırlık olsun diye Google’da ufak bir tarama yapmıştım. Yapmaz olaydım. Meğersem bizim LGBT aktivisti komünist parti vekili, İtalyan medyasına göre bir seks ve şov objesinden ibaretmiş. Fransız Kültür Merkezi’ndeki konferansa deyim yerindeyse hayal kırıklığı içinde gidiyordum anlayacağınız.
 
Fakat o da ne? Heyhat! Konferans başlar başlamaz benim kıt araştırmamdan çok ama çok farklı bir Luxuria vardı karşımda. İnsan hakları, LGBT hakları diyordu da diyordu. Hem sözleri hem de görüntüsü, Google’daki İtalyan basınının bana tanıttığının çok çok uzağındaydı.
 
“Ben bir aktivistim ve buradayım. Sizlerleyim” diyordu. Resmen şoklardaydım. Kafamda oluşan Luxuria imajı ile o an dinlemekte olduğum Luxuria birbirinden inanılmaz derecede farklıydı. Ve sırf bu yüzden kendime ne kadar kızsam az sayılırdı.
 
Afallamam uzun sürmedi: Öyle ya medyanın dezenformasyon gücü ve etkisi denen bir şey vardı yeryüzünde. İtalyan medyası da Luxuria’yı etkin şekilde sadece seks objesi olarak tanıtmıştı hem bana hem de dünyaya.
 
Derken bizim Luxuria bir ara başladı bilip bilmeden Türkiye hakkında iyi niyetle atıp tutmaya. Mesela o dönem gündemde olan Cumhuriyet Mitingleri’ne atıfta bulunarak “Ben her şeye rağmen Türkiye için umutluyum. Çünkü daha geçenlerde ülkenizde milyonlar laiklik için yürüdü” demesin mi? O bunu söyler söylemez kafamdaki soru da şekillenmişti çoktan.
 
Buyrun bir “heyhat” daha! Hakikat şu ki, Luxuria da bizi yanlış tanımıştı. Ona yanlış tanıtılmıştık.
 
Soru cevap bölümünde bir şekilde mikrofonu kapıp şu soruyu yöneltmiştim : “Buraya gelmeden evvel sizin hakkınızda Google’da ufak bir tarama yaptım ve çok farklı bir Luxuria portresi ile karşılaştım. İtalyan medyası sizi dünyaya sadece bir şov nesnesi olarak tanıtmış. Oysa karşımızda ayakları yere basan bir insan hakları aktivisti duruyor. Siz de az önce Cumhuriyet mitinglerine işaret ederek hakkımızda bir yorum yaptınız. Anlaşılıyor ki bizim medya da bizi size yanlış aktarmış.  Çünkü o mitingler de laiklik savunulurken aynı zamanda da ’Kahrolsun Avrupa Birliği’ sloganları atıldığını biliyor muydunuz ?”
 
Sözlerim biter bitmez bütün salon beni ayakta alkışlıyordu. Ne ki Luxuria da afallamıştı. Nasıl olabilirdi? Laikliği savunanlar AB’ye karşı nasıl gelebilirdi. Ama bu o dönem için acı bir Türkiye gerçeğiydi. Nitekim “Bunu bilmiyordum. Şaşırdım şu an” gibi bir cevapla konuyu geçiştirmek zorunda kalmıştı. Kolay değil fena halde ters köşe olmuştu ve gerçekten kimse o durumda olmak istemezdi.
 
Aradan yıllar, derenin altından çok sular, bizim o dönem AB için sözler veren Ak Parti Hükümeti yavaş yavaş o sözlerden vazgeçtikten, üstüne bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son AB restleşmesi eklendikten sonra o güne o salona döndüm. Ve acaba bu kadar sert bir ters köşe yapmakla Luxuria’ya haksızlık mı ettim diye kendimi adeta paraladım.
 
O dönem AB nutuklarıyla iktidarlarını sağlamlaştıranların bugün nasıl olup da AB karşıtı kesildiklerini anlamaya çalıştım. Afallar gibi oldum. Fakat o gün “Kahrolsun AB!” diyerek karşısında durdukları Hükümeti protesto edenlerin, bugün paralel operasyon nedeniyle nasıl aynı hükümete adeta arka çıktıkları gerçeğiyle yüzleşince, neyse ki ayıldım. Yo yo kimseye haksızlık ettiğim falan yoktu. Sadece dün AB yanında yer alanlar bugün özel birtakım nedenlerden dolayı saf değiştirmiş AB karşıtlarıyla kesişmişti.
 
Haklılığın verdiği güvenle, tuttum üstüne bir de, AB ve değerlerine dönük bu restlerin devam etmesi durumunda AB lehinde düzenlenebilecek mitinglere milyonların katılma ihtimalini gözümde canlandırdım. Ne yalan söyleyeyim bu ihtimali çok ama çok sevdiğimi fark ettim. Ne ki bu sevgimi Perihan Mağden’nin Erdoğan’ın demokrat olabilme ihtimalini sevmiş olmasından çok daha gerçekçi de buldum. Hayal gücümü bir adım öteye götürüp, tam da böyle bir dönemde Luxuria’nın ülkemize tekrar gelerek, “Kısa süre önce ülkenizde milyonların AB için yürüdüğünü duydum. Bu ülkeniz adına çok umutlandırıcı bir gelişme” şeklinde sözler söylemesini düşündüm, hiç ters köşe olma riski taşımayan, acımasız sorulara fırsat bırakmayan.
 
Ülkenin AB’den uzaklaştırılarak sürüklendiği maceraları düşündükçe,  inanın “Ah nerede o günler?” diyesim geliyor. Ne ki, Luxuria’nın benden öcünü alması pahasına üstelik. 

Etiketler:
nefret