12/07/2010 | Yazar: İrfan Aktan

Malumunuz dün gece Dünya Kupasını İspanya kucakladı. Normal süresi 0-0 sona eren maçı, İspanya 117.

Malumunuz dün gece Dünya Kupasını İspanya kucakladı. Normal süresi 0-0 sona eren maçı, İspanya 117. dakikada Iniesta'nın attığı golle Hollanda'ya karşı 1-0 kazandı ve şampiyon oldu. Bol sarı kartlı karşılaşma sonucunda futbolseverler rahat bir nefes alabildi. Aktüel Dergisinden İrfan Aktan da futbol dünyasına bakmış ama her zaman bakılan pencerenin dışından bir bakış olmuş. Buyurun İrfan’ın yazısını birlikte okuyalım.
 


Son Günlerde Dünya Kupası Dolayısıyla Televizyonda Onlarca Futbol Temalı Reklam Dönüyor. Bunlardan Biri Çok Dikkat Çekici. Bir Buzdolabı Reklamı. Orta Sınıf Mensubu Bir Erkek, Reklamın Anlatıcısı. Dostlarıyla Maç İzlerken Karısının Kekler-pastalar Getirerek Sağladığı Lojistik Desteği Anlatıyor Adam. Karısının Bununla Da Kalmayıp Halı Sahaya Sarma Getirişinden, Takım Ruhunu "Besleyişinden" Söz Ediyor. Sonra Da Takımca, Karısına Bir Buzdolabı Hediye Ettiklerini Ve Ona Da "Hakkını" Verdiklerini Anlatıyor. Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Yeniden Üretimine Dikkat Etmeyenler Veya Cinsiyet Körlüğünden Mustarip İnsanlar, Ortada Hakikaten Sıcak Bir Yuva İlişkisi Olduğunu Düşünebilir. Peki, O Sarmalar Yapılırken Nasıl Bir Emek Harcanıyor? Erkekler Küfrederken Ne Hissediyor Kadınlar? 

Çocuklar top oynamıyor, dikiyor!
Dünyayı saran ve giderek kadınları da içine alan "erkek müsabakası" futbol, defaatle vurgulandığı gibi, sadece bir oyun değil. Ölçülemeyecek genişlikte bir sermaye hareket alanı aynı zamanda. Güney Afrika, bu yılki Dünya Kupası için üç milyar dolar harcadı. "Bir + Bir" dergisindeki makalesinde Mithat Fabian Sönmez, bu parayla teneke kentlerde insanlık dışı koşullarda yaşamaya mecbur edilen yoksulların sorununun büyük oranda çözülebileceğini hatırlatıyor. Aynı dergide Ulus Atayurt, Emek Hakları Örgütü'nün 2008'de Hindistan'ın Meerut bölgesinde yaptığı araştırmada, çocukların yüzde 69'unun meşin top dikiminde çalıştırıldığı tespitini aktarıyor.

Futbol her ne kadar kalpleri ve bedenleri hoplatan bir "oyun" olsa da, yan etkileri toplumsal yapının resmini ortaya koyacak kadar yaygın bir çatışma alanını da temsil ediyor. Türkiye'nin usta futbol yazarı, araştırmacı Tanıl Bora'nın şu sözleri bunu ortaya koymaya yetiyor: "Futbol maçı izleyen erkeklerin gümbürtülü beraberliği, erkekçe bir otarşi idilidir. Başka herkese ve bütün dünyaya karşı, iyi ihtimalle koyu bir kayıtsızlığın, o kadar iyi olmayan bir ihtimalle saldırgan bir meydan okumanın dumanı tüter o idilin üstünde. Futbol üzerine tatlı tatlı veya asabiyetle atışan erkekler, erkek gürültücülüğünün temel birimlerindendir. Tribünler zaten bu narsistik ve homososyal cezbenin doruğa ulaştığı ortamlardır. Yakın zamana kadar, oğlan çocuğunun abi/amca/dayı tarafından 'ilk maçına' götürülmesi, neredeyse ilk genelev ziyaretine denk bir 'erkekliğe geçiş' ritüeli olarak yaşanırdı. Sözün özü: Futbol dünyasına katılmak, erkek dünyasına girmenin, erkek olmanın ana yollarından biri."

Maç İzlemek Komik, Saçma Ve İmrendirici
Bora, sıkı bir Gençlerbirliği taraftarı ve futbol izleyicisi. Peki, ekranda yeşil sahanın eksik olmadığı bir evde futbolla pek de ilgilenmeyen bir feministin izlenimleri neler? Yanıtını Bora'nın eşi, Doç. Dr. Aksu Bora'dan alıyoruz: "Erkekliğe dair sevdiğim pek az şey var. Bunlardan biri de oyunla ilişkileri. Bir topun peşinde koşturan yirmi iki adam ve bunu seyredip kendinden geçen yirmi iki milyon adam... Bir yandan sahiden de komik ve saçma, bir yandan da imrendirici geliyor bana. Çocuklukta kalmış bir hâlin yetişkinliğe taşınması gibi. Oğlum beş yaşındayken birtakım tahtalar ve çekiçlerle bir şeyler yaparken yüzündeki ciddi ifadeyi hatırlıyorum - yaptığının önemi yoktu, yaptığıyla kurduğu ilişki önemliydi. Bir ilişkiye ya da bir insana değil de bir nesneye böyle ciddiyetle bakabilmek, o esnada etrafı unutabilmek... Tabii bitmeyen ergenlik ve şiddete yatkınlık, duygularını ancak öfke biçiminde dışa vurabilme sersemliği ile birleştiğinde bu oyunculuk tanınmaz hâle geliyor, oyun oyun olmaktan çıkıyor. Ama bazı güzel anları da görmezden gelmek istemem. Mesela Bursaspor şampiyon olduğunda Ertuğrul Sağlam'ın yüzündeki ifade katıksız bir mutluluktu. Bizim evin erkekleri şampiyona maçlarını seyrederken bilmem hangi Japon'la bilmem hangi Danimarkalıyı karşılaştırarak tartışmaya başladıklarında, oynadıkları oyunda biraz mutlulukla ilgili gibi." Yazar Aksu Bora, cinsiyetçi işbölümünü de eleştirmek için Dünya Kupası sürecinde evlerdeki ilişkilerin ironisini şu sözlerle yapıyor: "Kadınlar bu süreçte ne mi yapıyor? Maç izleyen erkeklerin hararetini bol bol karpuz keserek dindirmeye çalışıyor!"
Tribünlerde sık sık kulaklara çalınan homofobik küfürler, topun bacak arasından geçmesine engel olamayan oyuncunun karşılaştığı hakaretler, "top hakem" ve burada aktaramayacağımız yüzlerce küfür, erkekliğe hangi yoldan geçilmeye çalışıldığının göstergesi. Kaos GL'den Ali Erol, "Futbol topu ile eşcinselin benzerliğindeki form, ortalama kültürel yüklemeden ibaret" diyor ve devam ediyor: "Erkekliğin kalelerinden biri olan futbol, eşcinsel erkekleri 'ibne' diye damgalar, hakaret eder, değersizleştirir. Topun havalandığı her alandan eşcinseli dışarı atanlar, kendi etraflarındaki çemberin içinde güvendedirler artık."
 
Farklı Erkekliklerin Muharebesi
Erol'a göre erkekliğin sığınağı olarak görünen futbolu gözden çıkarmak, ya da gündem dışı kılmak gereksiz: "O erkekliğin de ezeli ve ebedi olmadığını biliyoruz; tamam, tahakküm ilişkileri değişmediği sürece, güya sert ve köşeli erkeklik yeni formlara çabucak uyum gösterebilir ve sadece ispat pratiklerini yenilemekle yetinebilir. Yine de farklı erkeklikler bir muharebeye girmeden de ilişkilenebilirler. Böylesi bir seyirde bugün bizi rahatsız eden pek çok söz ve hareket pekâlâ homoerotik bir muhabbete dönüşebilir. Şimdi, 'futbol gey midir?' diye sorsak, 'ibnelik' yaptığımız söylenecektir. Peki tüm o erkek erkeğe sarılmalar, birbirinin üzerine atlamalar, doğrudan dudak dudağa öpüşmeler ne oluyor? Aynı 'top' başka türlü de oynanabilir ama bu, oyunda kalmak için sürekli 'top' çevirmekten sıkılanlar veya yorulanların kimlerle paslaşacağına bağlı."
Futbol yazarı Gülengül Altınsay'a göre Dünya Kupası sırasında erkek şiddetinin artması sadece futbolun meselesi değil. Son yıllarda artış gösteren milliyetçilik, ekonomik kriz, göçmen nüfusunun yoğunluğu İngilizlerin 2010 kupasına çok daha büyük anlamlar atfetmesine neden oldu, diyor Altınsay. Ona göre tribünlerde kadın izleyicilerin artış göstermesi, kapitalist sistemin onlara da bilet satma hedefiyle örtüşüyor: "Bu arada amaç ne olursa olsun kadınların da futbol seyretmekten zevk alması son derece insani bir durum. Oynayanların erkek olması meselesine gelince: Seyredilenlerin karşı cins olması hemcinslerini seyretmekten niye daha az ilginç olsun? Bunda şaşılacak ne var? Ama şu açık; erkekler futbolu hep kendilerine ait özel bir alan olarak görmüşler bugüne dek. Ve bunu kaybetmek istemiyorlar. Rahat rahat içlerini boşalttıkları, çocuklaştıkları, küfrettikleri, gerekirse şiddete başvurdukları, doya doya erkekliklerini yaşadıkları bu özel alanda rahatlarının bozulmasını istemiyorlar. Küfürlerin çoğunlukla kadınları aşağılamaya yönelik olduğu düşünülürse erkeklerin neden futbolu tekellerinde tutmak istedikleri de pekâlâ anlaşılabilir."


Etiketler: yaşam, spor
İstihdam