25/03/2010 | Yazar: Kürşad Kahramanoğlu

1892 doğumlu bir komünist düşmanı din adamı olan Martin Niemöller’e ait olduğu söylenen ve çok iyi bilinen bir şiir vardır:   “

1892 doğumlu bir komünist düşmanı din adamı olan Martin Niemöller’e ait olduğu söylenen ve çok iyi bilinen bir şiir vardır:
 
“Önce Komünistleri almaya geldiler,
sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim.
 
Sonra Yahudileri almaya geldiler,
sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir Yahudi değildim.
 
Sonra sendikacıları almaya geldiler,
sesimi çıkarmadım, çünkü ben bir sendikacı değildim.
 
Sonra Katolikleri almaya geldiler,
sesimi çıkarmadım, çünkü ben Katolik değildim.
 
Sonra beni almaya geldiler,
benim için sesini yükseltecek kimse kalmamıştı...”
 
Bu şiirin gerek tam metni gerekse de hakikaten kime ait olduğu konusunda tam bir uzlaşma yok, ama Hitler’in yükselişini de desteklemiş olan Martin Niemöller’in 1937’de Hitler tarafından tutuklatılıp “Dachau Konsentrasyon Kampı’na” atıldığını biliyoruz. 1984’e kadar yaşamış olan bu din adamı, 1945’te 2. Dünya Savaşı’nın sonunda konsentrasyon kampından salıverilmişti. Yukarıda benim tercüme ettiğim versiyonu, kendisinin söylediğini hatırladığı versiyonudur. Şiirin değişik versiyonlarının ve orjininin de fazla önemi yok, çünkü bütün versiyonları medeni dünyada politik vurdumduymazlığın tehlikelerini özetlemek için kullanılır. Toplumda yaratılan seçilmiş gruplara yönlendirilmiş korku ve nefret ortamının, çok kısa sürede kontrolden çıkacağı uyarısıdır.
 
Daha öncede yazmıştım; basında da epeyce ses getirmişti. Mahatma Gandhi’nin söylediği gibi mücadelenin üçüncü basamağında kurtuluş mücadelesi veren grup “toplumun bütün sorun ve problemlerinin hedefi olur”. Bütün etik çözülmelerin nedeni onlardır. Ne hazindir ki, Türkiye’de eşcinseller için üçüncü dönem resmen bir “kadın”, bir “devlet bakanı” tarafından açıldı. Bilimin “eşcinsellik hastalık değildir, böyle bir şey yok” demesine rağmen, onu çarpıtmaya çalışmak ve “eşcinsellik bir hastalıktır” demek bir nefret söylemidir. Nefret söylemleri de, nefret suçlarını tetikler.
 
Şimdi istesek de, istemesek de kendimizi deklere etme zamanı. AKDAV - AKV - ASDER - İHH İnsani Yardım Vakfı - İnsan ve Medeniyet Hareketi - MAZLUMDER İstanbul Şubesi - Medeniyet Derneği - Özgür-Der, AKODER, (biliyorum, bu akronimlerin ne olduğunu çoğumuz bilmiyoruz, çünkü bunlar hükümeti desteklemek için kurulmuş paravan organizasyonlar) gibi isimlerinde “insan”, “medeniyet”, “özgürlük” lafları bolca geçen ama iktidara destek olabilmek için, bu kavramların hepsini hiçe sayıp “korku ve nefret” üretmekte bir sakınca görmeyen kuruluşlar çoktan kendilerini deklere ettiler bile.
  
Medyamızda cinsellikle ilgili herşeyin iştah kabartacak, reyting yükseltecek bir şehvet konusu olduğuna inanan liberallerimiz(!) de salyalarını akıta akıta “konuşuluyorsunuz ya, daha ne istiyorsunuz? Bu bir satış olsaydı, satışımız artardı” diye programlar yaptılar, yazılar yazdılar. Taraflarını belli ettiler. Daha ciddi liberal abla ve abilerimiz de “gey arkadaşlar kusura bakmasın, Bakan Hanım, muhafazakar bir tabanın bakanı, bu kadar da şikayet olur mu?” diye saf tuttular!
 
Yukarıdaki şiirin anlattığı gibi bazen sesiz kalmak da, taraf tutmaktır. Gözlerinizin önünde linç edilmeye hazırlanan bir azınlık varken; hele hele bir yandan demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü dersleri vererek bu konuda sessiz kalmak da, bal gibi bir taraf tutmaktır.
 
Bu topraklarda yaşayan eşcinseller ve bu ülkenin eşcinsel örgütleri; bilesiniz ki, türbülanslı bir döneme girmekteyiz. Eşcinseller, Türkiye Cumhuriyet’inin hiçbir döneminde olmadığı kadar hedef tahtası yapılmaya, her konuda günah keçileri haline getirilmeye başlandı. Hele hele dolaplarınızın karanlık köşelerinde titreyerek gizlenen eşcinseller, artan bir şekilde o karanlık dolapların içine ışık vurmaya başlayacak. “Hasta” olmadığımızı bizlerin bilmesi, hatta bunun bilim tarafından hiçbir şüpheye yer vermeden söylenmesi bile yetmiyor.
 
Bundan 40 sene öncesine kadar, elektrik şok tedavisi ile iyleştirilmeye(!) çalışılan eşcinsellere reva görülen “tedavi(!)” metodlarından, medeni dünya vazgeçti, ama bugünün Türkiye’sinde hala bir bakan “eşcinsellik bir hastalıktır” diyebiliyor! Hatta bu söylemine onay bekliyor, güçlü bir itirazla karşılaşmıyor. Bundan en fazla 40 sene sonra, bugün eşcinsellere reva gürülen mezalimin anlaşılması bile güç olacak. Ama bugün Türkiye’de “eşcinsellik de, heteroseksüelliğe eş değerde bir insanlık halidir” diyebilecek bir İslam alimi, düşünürü çıkamıyor.
 
Çoğunluk zalimin yanında olsa bile, dostumuz bildiğimiz, insan sandığımız, doğruyu bilmesini beklediklerimiz “bana dokunmayan yılan, bin yaşasın” yaklaşımındaysalar bile, sesimiz henüz cılız çıkıyor, toplum ve din baskısı bugünlerimizi karartıyorsa bile; hak, doğru ve bilim bizlerin yanında. Bize düşen sabırla doğruları söylemek, zalimleri ifşa etmek ve tarihe kayıt düşmeye devam etmek.
 
Karanlık günler de geçer; hem bu ülkede, sayıları az da olsa, “eşcinsel değilim, ama en zor günlerinde mağdur ve mazlumun yanında durdum” diyebilecekler de var. Birbirimize, dostlarımıza, bilime, doğrunun ve iyinin sonunda galip geleceğine güvenelim. Korkanlarımıza, saklananlarımıza bile kol kanat gerelim. Cesaret bir erdemdir. Önyargısız doğruları söylemek ise, bu erdemin yakıtı.


Etiketler: insan hakları
nefret