28/09/2010 | Yazar: Selçuk Candansayar

Mardin’de Zinciriye Medresesindeyiz. Artuklu Üniversitesi’ne bağlı Yaşayan Diller Enstitüsü’nün bulunduğu medrese.

Mardin’de Zinciriye Medresesindeyiz. Artuklu Üniversitesi’ne bağlı Yaşayan Diller Enstitüsü’nün bulunduğu medrese. Gruptan bir kaç kişi Meşkhane adlı bölümü görmek istiyor. Meşkhane, türbenin bulunduğu oda ile karşılıklı yerleşmiş. İkisine açılan kapıların olduğu küçük giriş halı kaplı. Bir kaç kişi halıya ayakkabılarıyla basıyor.

Medresenin sivil güvenlik görevlisi hemen grubun yanında bitiyor ve nefretle kaplanmış yüzüyle halıya ayakkabılarıyla basanları azarlamaya başlıyor. Gruptan bir kişi bir yandan özür dilerken diğer yandan “keşke bir uyarı levhası olsaydı” demeye kalkıyor. Güvenlik görevlisi daha da celallenip, “levhaya ne gerek var, bilmek zorundasın”  diye tıslar gibi çıkışıyor. Neden bilmek zorunda olduğunu soran yüzlere tokat atar gibi devam ediyor; “Müslüman ve Türk değil misin?”

Tophane’de sanat galerilerinin camları indirilirken Mardin’deyiz. Mardin Valiliği ve Kültür Bakanlığının desteğinde yapılan bir film festivali için çağrılıyız. Bir kaç gün sonra ancak 500 polisin koruması altında yapılabilecek olan Cemil İpekçi defilesine de mekan olan Kasimiye Medresesi’ndeki açılış kokteylinde içki servisi yok. Gerekçe Medresenin dini mekan olması. Kokteyle valilik bürokrasisi dışında katılan Mardinli de yok.

Mardin Film festivalinin açık hava film gösterilerine katılım elli altmış kişiyi geçmiyor. Atelye çalışmalarına ise festivale çağrılı olarak Mardin dışından gelenlerin bir kaçı katılıyor. Özce AKP desteğinde ‘yeni oryantalist çakma elitizm’ olarak adlandırılabilecek Mardin film festivali başka bir yazının konusu. Festival nedeniyle Mardin’de geçirilen bir kaç gün boyunca şehrin üzerine çöken bir etnik çatışma öncesinin gerginliği soluk almayı zorlaştırıyor.

Anlatılanların tersine Mardin, kimlikler ve dini cemaatler arasında öyle hoşgörülü ve kardeşce bir arada yaşama kültürünün yeşerdiği bir kent değil. Özellikle Müslüman Türk ve Araplar ve trajik bir şekilde onlara eklemlenen Kürtler’in Süryanilere karşı biriktirdikleri öfke sokakları kaplamış durumda.

Son dönem gelişmeleriyle yıllar boyunca kovulmuş, dışlanmış Süryanilerin göreli özgürleşmeleri ve görünür olmaya başlamaları onlarsız bir dengenin kurulduğu Mardin’i sarsmış durumda.

Süryaniler hem Avrupa Birliği projelerinin ağırlıklı olarak onlara yönelmesi, hem de ‘Devlet’in artık kendinizi özgür hissedebilirsiniz, lütfuyla daha özgür davranabiliyorlar. Yerinden yurdundan sürülmüş ama Avrupa’da zenginleşmiş Süryanilerden geri dönenler, üzeri kanla örtülmüş Süryani kültürünü canlandırmak için çaba harcıyorlar. Özellikle Avrupa’da dönenler modern giyim kuşamları ve hayat tarzlarıyla Müslüman Arap ve Kürtlerin ‘gözlerine batıyorlar’

Mardin’i görmeye gelen turistler alışverişlerini daha çok Süryani esnaftan yapıyorlar. Midyat gümüşçülerini dolaşanlar Süryani gümüşçülere daha çok rağbet ediyorlar. Yerel bir muhabir Süryani bir belediye yetkilisine şaka yollu gibi takılırken duygularını açığa çıkarıyor; “para sizde, altın sizde, arsa ev sizde!”

Süryanilerin göreli özgürleşmeleri Ermenilerin, Ezidilerin de önünü açmaya başlamış. Onlar da kendi geçmişlerini yeniden bulmak istiyorlar. Gelişen turizm ve AB proje ekonomisinden pay alamadıklarını düşünen Müslüman Arap, Türk ve Kürtler’in ‘eski güzel günlere’ özlem duymaya başladıkları görülüyor.

Cemil İpekçi defilesinin ancak 500 polisin koruması altında yapılabilmesi bu yüzden. Ama ne Mardin’de, ne Tophane’de ne de herhangi bir yerde eski konumlarını ve güçlerini kaybettiklerini ve yoksullaşıp, dışlandıklarını hissedenlerin Sünni İslam ve Türk kimliğine sarılarak biriktirdikleri öfkeyi sürekli polis kontrolünde bastırmak mümkün olmayacaktır.

Fikirlerimiz iktidarda ama biz yoksullaşıp, dışlanıyoruz, diyenlerin tehditini iktidar görmezse, bu olaylar ‘münferit’ diye geçiştirirse, Türkiye hiç ‘ummadığı’ bir çatışmayla Maraş’a Sivas’a eklenen bir Mardin’le yüzleşmek zorunda kalabilir.


Etiketler: yaşam, moda
nefret