16/05/2018 | Yazar: Aslı Alpar

Trans oyuncu Daniela Vega’nın başrolünde olduğu “Muhteşem Kadın”nın en büyük iddiası belki de seyirciyi transfobisi ile yüzleştirmek.

Trans oyuncu Daniela Vega’nın başrolünde olduğu “Muhteşem Kadın”nın en büyük iddiası belki de seyirciyi transfobisi ile yüzleştirmek.

*Dikkat spoiler!

İstanbul’a yolum düştüğünde mutlaka Beyoğlu’ndaki Yeşilçam Sineması’nın gösterimini yoklarım. Bu defa da öyle oldu ve trans oyuncu Daniela Vega’nın başrolünde olduğu “Una Mujer Fantástica-Muhteşem Kadın” filminin gösterimde olduğunu gördüm.

Filmi izlemeden önce hem Atilla Dorsay’ın film hakkındaki yazısını hem de ona cevaben Tarık Şimşek’in KaosGL.org’da yayınlanan yazısını okumuş olduğumdan belli bir yargı taşıyordum. Sinema salonuna girdiğimde yargımı olabildiğince unutup kendimi Marina’nın birkaç gününe odakladım.

Yas ve transfobik şiddet

Opera eğitimi alan Marina’nın hayatı, yakın zamanda birlikte yaşamaya başladığı sevgilisi Orlando’nun ölümü ile altüst oluyor. Marina Orlando’nun ailesi tarafından onun ölümünden sorumlu tutuluyor ayrıca aile Marina’nın cenazeye katılmasına da izin vermiyor. Birlikte baktıkları köpekleri Diablo dahi Marina’dan kaçırılıyor.

“Una Mujer Fantástica-Muhteşem Kadın”  filminden bir sahne

Aslında “Muhteşem Kadın”da biz Orlando’nun ölümün ardından birkaç gününü izliyoruz Marina’nın. Evsiz kalıyor, tehdit ediliyor, suçlanıyor, transfobik şiddete maruz kalıyor. Marina tüm bunları hem birkaç gün içinde yaşıyor hem de sevgilisini kaybetmenin derin kederiyle.

Keşke sadece film olsa

Filmin melankolisi ile Marina’nın hem polis hem de Orlando’nun aile fertleri tarafından karşılaştığı şiddetin detaylıca aktarılması seyirciyi zorlayabilir. İşin kötüsü tıpkı Marina gibi cinsel kimliğin ve yönelimin yasal güvencede olmadığı ülkelerdeki tüm transların benzer bir yaşantısı olduğunu bilmek kederinizi arttırabilir. İkili cinsiyet deli gömleğinin toplumda inşa ettiği önyargı, bu önyargıdan zarar görüldüğünde başvurabilecek mercilerin olmaması ya da yetkililerinde benzer yargılara sahip olması ve transları koruyan yasaların olmaması Marina’nın birkaç gününün yalnızca bir film olmadığını hatırlatıyor.

Belki tam da bu sebeple yönetmen Sebastian Lelio şiddetin her anını seyirciye gösteriyor. Belki de “bakışlarınızı kaçırmayın” demenin bir yolu olarak film, seyircinin de transfobisi ile yüzleşmesini istiyor.

“Una Mujer Fantástica-Muhteşem Kadın”  filminden bir sahne

Seyirci transfobik karakterlere aşina

Bana kalırsa bu filmin en büyük iddiası seyircinin olası transfobisini beyaz perde aracılığıyla onun yüzüne vurmak. Üstelik bunu da filmin transfobik karakterleri aracılığıyla yapıyor. Çünkü izleyici belki de Muhteşem Kadın’da karşılaştığı Orlando’nun ailesini, ölüm raporu yazan doktoru, cinsel suçlar polisini çok iyi tanıyor. Demem o ki seyirci belki bu kişileri kendisinde tanıyor. Doktorun, polisin, Orlando’nun oğlunun, eski karısının bakışında kendi gözlerini görüyor.

Seyirci belki de filmden başı yerde, karışık duygular içinde, bir yüzleşmeden çıkar gibi çıkıyor. En azından benim izlediğim salonda işler böyleydi. Özetle tüm kederine ve bizim “mutlu hikâye” beklentimize karşın bu kederli film bir yüzleşme değerinde, aktivizmini buradan biliyor. Bu da yönetmenin en doğal hakkı.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler:
nefret