23/07/2020 | Yazar: Serhat Yenisan

Duygusal olması için çok fazla çaba harcanmış anlar, “gereksinimleri aşan arzular”ın peşinden koşmanın en kötü yollarından biridir ve oldukça masraflıdır.

Mastürbasyonun onuru seksi yenecek!* Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

İllüstrasyon: Jim Cooke

Diyojen mastürbasyonu iştahı geçiştirmenin en kestirme yolu olarak görür ve aynı durumun yeme içme için geçerli olmamasına üzülür. Açlığı geçiştirmek için de karnını ovuşturmak gibi basit bir çözüm olmasını diler tanrıdan. (1) Diyojen, şehir merkezinde mastürbasyon yaparak, fallik-teşhirci pratikler sergilerken, günümüz özgürlük anlayışı tarafından bile kabulü tartışma konusu olabilecek bir azınlığı temsile girişir.

Bunun tam karşısına Memo Tembelçizer’in Aşık Memo’sunu koyabiliriz. O, başarısızlığını kudretine borçlu devasa penisi yüzünden, hadımın sınırına toslamıştır ve haz alamıyor oluşunun verdiği suçluluğu tersine çevirebilmek için mastürbasyonu performatif bir araca dönüştürmek zorunda kalmıştır. Aşık Memo mastürbasyonu, Diyojen’in nüdist ve “temel ihtiyaçların giderilmesi” çizgisinin dışına çıkararak, doğrudan bir başkaldırı ve davranışsal bir eleştiriye dönüştürür. Yani Diyojen’in mastürbatif durumu hala aphrodisia’nın etkisindedir ve ihtiyaç duyulduğunda daha zevkli olabilmesi için sabırla beklenmiş bir itidal sergiler. Aşık Memo ise doğrudan mastürbatördür. Diyojen mastürbasyon yaparken “hazzı, arzuyu uyandıran gereksinimler aracılığı ile ayakta tutmaya” (2) çalışırken, Aşık Memo’nun durumunda özenle korunan bir tembellik söz konusudur. O, “gereksinimleri aşan arzuların” peşindedir. Yine de kendisine bir “iç sınır” koymayı başarır ve haz alamıyor oluşunu bir başkaldırıya dönüştürür. Yani “kendisine ait olmayan bir yeri gasp etmek” zahmetine girişmez. Yine de sergilediği bu ölçüsüzlük “hazların ahlaksal düzenini” paramparça edecek güçtedir. Sonuç olarak her ikisinin de eylemleri, evlenmek ve çocuk sahibi olmak kisvesi altında yapılan şaklabanlıklar kadar yıkıcı bir etkiye sahip değildir.

Foucault olumsuzlamalar üzerinden ilerleyen Platoncu etiğin bu özelliğini, Cinselliğin Tarihi’nde, enkrateia kavramıyla daha görünür hale getirir. Enkrateia “etik şekilde kendine hâkim olabilmek” edimini tam olarak karşılar. Yakın anlamlısı, sophrosune kişinin akla uygun seçimler yapması, bunu özgür bir iradeyle pratiğe dökmesi ve bu itidalden zevk alması anlamına gelir. (3) Diyojen’in yaptığı (Sıradan bir ihtiyacı gidermek için itidalle beklemek ve bunu saklamaya ihtiyaç duymamak) sophrosune’a daha yakındır. Aşık Memo ise “mücadele, direnme ve savaşma” ekseninde yer alır. Enkrateia “ağır başlılık ve kendini tutma” anlamına gelir, “ama kişi bunu galip gelme ve mücadele etme eksenin de yapar.” (4) Memo açısından karşı konulan hazlar ne kadar büyükse, ediminin değeri de o kadar artar. Yine de Memo’nun bu ulvi kibarlığı göründüğünden daha saldırgan ve başlı başına libidinal bir yatırım olabilir. Diyojen mastürbasyonu erotizmden soyutlamaya çalışırken, Aşık Memo onu başlı başına fantazmatik ve erotik hale getirir. Böylece cinsellikten (fantazmatik tamamlayıcısı dışında) tamamen el etek çeker.

Çoğu kişiye göre, başkalarının arzularına bu şekilde sırtını dönmek, çok da akıl alacak bir şey olmayabilir. Bu sofuluk öğretisinin “ölüm tehditleri yerine yaşamın yönetilmesi çerçevesinde cinselliğin” sınırını atlamamızı sağlayan bir yönü de vardır. Foucaultcu anlamıyla, tarihsel bir görünüm olarak cinselliğin spakülatif şekilde kendi kendini yaratma sürecini böyle kavramsallaştırabiliriz. Böylece “söylemlerimizin, alışkanlıklarımızın, kurumlarımızın, yönetmeliklerimizin, bilgilerimizin, gün ışığında üretip, gürültüyle ortaya attığı bir cinselliği boğulduğu karanlıktan koparırmış gibi yapmak için kendimizi paralamamıza gerek kalmaz” (5). Foucault’a göre cinsel davranışların, karşı çıkmanın çok ağır olduğu bir suçluluğun ve temel yasakların nesneleri olduğunu söylemek, çözüm yerine sorunun kendisini ortaya atar. (6) Yani onun hangi koşullarda sorunsallaştırıldığını belirsizleştirir. Oysa bu yol göründüğünden daha gizemlidir.

masturbasyonun-onuru-seksi-yenecek-1

Görsel

Cinselliğin Tarihi’nde bireylerin birbiriyle ilişkisinin iktidar ilişkilerine indirgendiği eleştirisi bu yüzden anlamlı değildir. Foucault ancak yasaya tabi olarak bir cinselliğimizin olabileceğini söyler, fakat cinsellik söylemsel bir varoluşa zorlandığı ölçüde var olabilir. (7) “Bu öyle bir gelenektir ki, hakikat, kendini göğüslemek zorunda kaldığı engel ve direnmelerle tanımlamak zorunda kalır. …salt dile getirme dışsal sonuçlardan bağımsız olarak dile getirende esasa ilişkin değişmeler yaratır.” (8)

Foucault isteyerek ya da umursamadan Hegelci kurnaz akla ve “boş imleyene” göndermelerde bulunduktan sonra (9), spekülatif bir terse dönmeden bahseder. Ona göre genel bir iktidar teması ve birbirinin izdüşümü bir tertibattan bahsedemeyiz: “Söylem … kendisinden söz etmeye, meşruluğunu ya da doğallığını, çoğu zaman tıbbi olarak saf dışı bırakmasına neden olan söylem dağarcığını ve kategorileri kullanarak talep etmeye girişmiştir.” (10) Formüllerin “karşıt amaçlarla yeniden kullanılması” söz konusu olduğu ölçüde, egemen olan ve egemenlik altında bir söylem yerine, çoklu stratejiler dahilinde bir söylem çokluğu da söz konusudur. Bir sayfa önce ise şöyle söylüyor Foucault; “Başta çocuğun cinsel etkinliği, doktor ve ana babalar arasında kurulan ilişki çerçevesinde, daha sonra yetişkinlerin kendi cinsel etkinlikleri, psikiyatrist ve çocuk arasında bir ilişkide sorgulanır.”

Hegel Küçük Mantık’da, diyalektik olanı doğru biçimde açığa çıkartan, spekülatif, akılcı bir yöntemin üzerinde ısrarla durur. Foucault, kendisiyle ilk baştaki özdeşliğini yeniden kuran bu spekülasyona oldukça uygun bir betimleme yapıyor: “Hıristiyanlık öğretisinde … evlilik bağı yasası “ten”i kodlarken ona hukuksal bir temeli kabul ettiriyordu; psikanalizin ortaya çıkmasıyla, evlilik bağı kurallarına “arzuya doyurma” yoluyla karakteristik kazandıran şey cinsellik haline gelir.” (11) Ona göre psikanaliz bu buyruğu sadece tekrar eder. Yani cinselliği tanımlar ve onu söyleme geçirme gerekliliğine ilişkin buyruğu, arzunun mutlak birliği kisvesi altında aşar. Psikanalizinde, görünenin arkasında bir düzenin gizlenmesi, görüneni gören açısından bir gizdir. Hıristiyanlığın söylemini tekrar ederken ortaya attığı şey, günah çıkartmanın (tıpkı Foucault’nun yukarıda yaptığı gibi) ters yüz edilmesidir; görünenin arkasında bir düzeni gizleyen şey, görme ediminin kendisidir ve bu giz ancak gören tarafından çözümlenebilir. Yani Hıristiyanlığın temel mesajı tamamen tersyüz olur.

Peki bütün bunlarla mastürbasyonun özgürleştirici gücünü nasıl bağdaştırabiliriz. Duygusal olması için çok fazla çaba harcanmış anlar, “gereksinimleri aşan arzular”ın peşinden koşmanın en kötü yollarından biridir ve oldukça masraflıdır. Basit mastürbatif bir eylem bile bu saçma ilkelerin ve gelin evi mitoslarının arasında boğulup gider. Memo cinselliği bu çerçevede evrenselleştirme çalışır. Yani kendi irademe hayır diyerek, irademe tam bir teslimiyet yaşadığım özgürlük, söyleme zorlandığı ölçüde, aynı zamanda performatif bir kuvvet olan cinselliğe tözsel bir varoluş kazandırır: “Bu çok biçimli davranışlar geçekten insanların bedenleri ve hazlarından çekip çıkarılmıştır ya da daha doğrusu bedenlerde ve hazlarda somutlaştırılmıştır. İktidarın cinsellik ve hazla olan bağlantıları, kenar cinselliklerin yalıtılması, çoğaltılması ve sağlamlaştırılmasıyla artar, bedeni karış karış ölçer ve davranışlara dahil olur.” (12) Elbette mastürbasyon da “kendi üzerine bükülmeyi” bekleyen böyle davranışsal bir kuvvettir. “Cinsiyeti gerçeğin, cinselliği de karışık düşünceler ve yanılsamaların yanına koymak gerekir.” O spekülatif tarihsel bir görünümdür. Kendi işlerliği içerisinde spekülatif şekilde cinsellik kavramını ortaya çıkarır. Cinsel etkinliğe evet demek iktidara hayır demek gibi algılanır; oysa bu genel cinsellik tertibatının çizgisini izlemekten başka bir şey değildir. (13)

Daha sonra; “türüne ilişkilendirilmiş bu dağınık cinsellik sabitlenir.” Bu sınıflandırmayı bu denli üretken kılan, “iktidarın sınıflandırmayı, sınıflara ayırdığı pratiklerle hiçbir ortak noktaya sahip olmamak için görmezden gelebilmek adına yapmasıdır.” İşte Aşık Memo’nun bu performatif protestosu, dernekleşmeye kalktığı an bütün anlamını bu yüzden yitirir. Yasal düzenlemenin ve normatifliğin esiri olup çıkar. Mastder, cinsel organların, penis ve vajinanın işlevselliği-biyolojik indirgemesiyle (yani temel fantezilerimiz hariç, daha kolay ya da şiddetli orgazm olabileceğimiz tekniklerle) ilgileniyor gibi gözükür, fakat çoğu pratik haksızca göz ardı edilir. Genel olarak eril ve iki cinsiyet kalıplarına hapsolmuş mastürbasyon pratiklerini örgütlemeye girişir (24. Sayı kadın mastürbatörün bir şiirini yayınlar, fakat 30. Sayı, “31 geni”nin bulunduğunu müjdeler; mastürbasyonun bireyselliği güçlendirdiğini söyler, fakat uzaktan sevişmesi gerekenleri kadın ve erkek olarak sınırlandırır, prostat orgazmı işin içine asla dahil edilmez vb.). Mastder’in söylemi, dönemin L-manyak söylemiyle paraleldir. Fallik göndermeler ve seksist ifadelerle dolu olsa da bunların büyük çoğunluğu topluma tutulan aynanın yaratığı tiksintinin ürünleridir ve Aşık Memo’nın sofuluğu seksist-homofobik söylemleri nötralize eden bir tutum sergiler. Kuduz Doktor Hektor, Kunteper, Üzeyir, hatta Zıçan Adam, doğrudan erilliğin hortlaklarıdırlar. Mast-Der’in süper kahramanı Mastman da bu partiklerle donanmıştır. Onun (uçması dışında) süper gücü, cinsiyet sorunlarını çözmeye yönelik en ufak bir kaygı taşımamasıdır. Mastman’ın yaptığı şey, neoliberal sosyal adalet anlayışından daha az ikiyüzlü ve anti-kahramanca değildir. Hatta onların davranış biçiminin prototipidir. Woke’ların ilkokul anılarını çağrıştıran mağduriyetleri, mevcut sorunların vahşiliğini gizlemekten başka bir işe yaramazken, Mastman en azından toplumsal olaylar karşısında mastürbasyon yaptığını gizleme ihtiyacı duymaz ve insanların söylemlerini işine geldiği gibi yönetmeye çalışmaz. Fakat bu karikatürün asıl karanlık tarafı içeriğindeki eril-mastürbatif saldırganlık değildir.

“Modern siyasal iktidar, üstünde egemenlik kurduğu hayatla eş kapsamlı hale gelirken bunu, çıplak hayatın hayat biçimlerinden, yani canlı bireye belli haklar ve güçler tanıyan siyasal düzlemden ayrılabilir olduğunu ilan ederek yapar. Yani iktidarın çıplak yaşam üstünde mutlak bir iktidar kurabilmesinin yolu, daimî bir “acil durum”un ilanıdır.” (14) Günümüzde kimliklerimizi yasa önünde tanımlayabileceğimiz (örneğin; New York eyaletinde 2016’dan beri tanınan ve korunan 31 kimliğe ilişkin toplumsal düzenlemeler kapsamında) yasal olarak tanınan ve korunan kategoriler hakkında tek kelime etmek, temel insan haklarını ihlal ve nefret söylemi olarak kabul edilip, cezalandırılabiliyor. (15) “Genellikle yasal düzenlemelerin ve normatifliğin (Foucault’daki manasıyla biyopolitik düzenleme uygulaması olarak modern iktidarın) amansız eleştirmenleri olan insanların, birdenbire bu tür düzenlemelerin en acımasız savunucularına dönüştüğünü görmek cidden tuhaftır.” (16) “Böyle bir strateji dönüp dolaşıp başarısızlıkla sonuçlanır. Başka bir şansı yok, basit bir sebeple; bu koşullar altında resmi jargonun kendisi, gittikçe artan bir şekilde kendisine dair ironik bir yorum işlevi görecektir”. (17)

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.

1. Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi çev: Hülya Uğur Tanrıöver Ayrıntı, İstanbul 2003, s.154. 2. A.g.y., s.154, 3. s.161, 4. s.161, 5. s.113, 6. s.122, 7. s.31, 8. s.50, 9. s. 71, 10. s.75, 11. s.83, 12. s.42, 13. s.112.

14. Joan Copjec, Tut ki Kadın Yok, çev: Barış Engin Aksoy, Encore, İstanbul 2015, s. 35.

15. https://www1.nyc.gov/site/cchr/law/legal-guidances-gender-identity-expression.page

16. Slavoj Žižek, Kendini Tutamayan Boşluk, çev: Barış Engin Aksoy, Metis, İstanbul 2019, s. 203

17. Slavoj Žižek, Cinsel Olan Politik midir? çev: Bahadır Turan, Encore, İstanbul, 2018, s. 31.

Tırnak içindeki bölümler yukarıdaki kaynaklardan alıntılandı.

*L-Manyak sayı 52’de Mast-Der.

http://asikmemo-arsiv.blogspot.com/

http://mastder.blogspot.com/

 


Etiketler: yaşam
İstihdam