16/09/2011 | Yazar: Deniz İlgin

Türkiye’de, cumhuriyetle birlikte süregelen sorunların başında şüphesiz bugün de en sancılısı olarak üzerinde hala net bir çözüm önerisinin tartışılmadığı Kürt Sorunu geliyor.

Türkiye’de, cumhuriyetle birlikte süregelen sorunların başında şüphesiz bugün de en sancılısı olarak üzerinde hala net bir çözüm önerisinin tartışılmadığı Kürt Sorunu geliyor. Çözümün açıkça nasıl gerçekleşeceği, ne tür siyasal araçlar kullanılarak üretileceği konusunda ne bir fikir birliği var, ne de bürokratik açmazların önüne geçebilecek bir irade. Meselenin siyasi-toplumsal olduğu aşikar, ancak bir başka etkin unsur daha var ki ideolojik tutumuyla siyasal-toplumsal alana dahil olarak ön plana çıkıyor. Kendine “Müslüman” medyanın siyasete eklemlenirken ki tavrı açıkça çığırtkan milliyetçi söylemlerle dolup taşıyor. “Araya mesafe koyun” denilmiş olmasıyla turnayı gözünden vuran medya en büyük başarısını yakalamış olsa gerek.
 
Neredeyse memlekette yaşayan her iki kişiden birinin Kürtlerin kim olduğu, ne istedikleri, Kürt meselesinin nasıl çözüleceği üstüne, asgari düzeyde de olsa bir fikri var. Yapıcı ya da yıkıcı, yaşatan veya öldüren, çözüm odaklı ya da değil. Büyük oranda medya tarafından yapılandırılan bu süreçte gerçekte kimin ne istediği, kimin neyi vermeyeceği tas tamam medyanın inisiyatifine kalmış durumda. Acıyla, yıkımla, kederle ve kahırla yürümeyi öğrenmiş olanlara yeniden yürümeyi öğretmek kadar abesle iştigal ne olabilir?
 
Milli futbolcu Arda Turan’ın Kazakistan maçı sonrası yaptığı açıklama her nedense barışla muhatap kişilerden çok medyanın kendisini ilgilendirmesi asıl irdelenmesi gereken nokta.  Arda’nın yaptığı açıklamayı bir tür taşkınlık olarak lanse eden, haddini aşmış sözler olarak işleyen, acı biberi gösterip diline sürerim dercesine alttan bir hamleyle medyanın araya “mesafe koyduğu” aşikâr. “Arda Turan’ın sözleri tartışılıyor”. Arda’nın, attığı gölü memleketin şehit olan halklarının evlatlarına armağan ettiğini söylemesinde, medyanın “mesafeli” tavrını bir köşeye koyarsak ne gibi bir sorun var? Tartışılan acaba gerçekten söylenenlerin haklılığı mı yoksa nerden geldiği belli olmayan tokadın şaşkınlığı mı? Sonuna kadar insancıl olan böylesi bir yaklaşımın hiçbir faşizan tanım içinde yeri olamaz zaten. İster iktidar karşıtı olsun ister iktidar yanlısı asgari düzeyde de olsa buluşulan müşterek nokta acı, gözyaşı olduğu gibi, hoyratça söylenen sözlerin daha fazla acıya gebe olacağı gerçeğini biliyorum. Vatan, millet sevgisi hadi bir yana da insan payesinden ne haber demezler mi? Pek tabii 88 yıllık cumhuriyet ideolojisiyle müteşekkil olmak, egemenliğin kayıtsız şartsız kime ait olduğunu bir kez daha düşündürüyor olsa gerek. “Mesafe koymakta” bir sakınca görmeyen medya anlaşılır belki, ancak bir telaşla ortalıkta yaygara koparmağa hiç gerek yok.
 
Türk ya da Kürt:
Oysa Arda Turan’ın medyada yer bulan ifadelerinin aksine pek yer verilmeyen bir başka sivil girişim örneği ise barış annelerinin Çukurca’da “keşke biz ölseydik” diye yaktığı ağıtlardı. Pek kıymeti harbiyesi olmasa gerek ki bu insanların yaktığı ağıtlar biraz olsun kulakları tırmalamadı. Acaba “mesele”, bir güven meselesi midir? “Zaten onlar da Kürt ne fark eder ki” gibi insanlığa, vicdana şüpheyle yaklaşmak doğrusu kendini şaşırmışçasına kuyruğunu ısırmaya çalışan kedi misali faydasızca dönüp durmaktan başka bir anlam ifade etmiyor. Arda Turan ve Barış Annelerinin sözleri ve eylemleri olsa olsa ideal barış tanımı içinde değerlendirilmelidir. Yoksa sivil tutumlarıyla ideal vatandaş olmadıkları belli.
 
Kimin tanımı olursa olsun, ideal Kürt veya İdeal Türk söylemiyle yola çıkmak, meseleyi bu şekilde sığ bir perspektiften yorumlamak daha baştan en iyi ihtimalle sorumsuzca davranmak demektir. Ölümü kutsal sayan her türlü söylem altın tasta sunulsa da bir şey değişmez zira. BDP kongresinde Arda’nınsözlerinin büyük alkış alması, benzer bir ideal tanımın varlığını imler gibi. Peki, nedir bu alkışların kıymeti harbiyesi? Arda’nın ifadelerini alkışlarla karşılamak mazlumluk psikolojisine sığınarak hakikati daha anlamlı kılmaya yetmez oysa.  Bu durum, Kürtlerin de ideal Kürt tanımında yola çıkıp ideal bir Türk tanımları mı var demekten imtina ettirmiyor beni. Nitekim 04.09.2011 radikal iki de yayınlanan “Hiç Kürtlere Benzemiyorsun” başlıklı yazıda Mehmet Şarman’ın ideal Türk imgesi ile müteşekkil mustarip Kürtler belirlemesi öyle sanıyorum ki ideal Türk’ün yanında bir de ideal Kürt tanımının var olduğuna işaret ediyor.
 
Barış üstüne en fazla söz hakkı olanlar şüphesiz siviller. Sivil inisiyatiflerin tutumları. Arda’nın açıklamalarından tutun da Çukurca’da ölen askerlerin üstüne beyaz mendillerini indiren analara kadar barışın muhatapları sesini yükseltmedikçe ortada kol gezen her türlü fırsatı kendi hanesine puan olarak yazmak isteyenler rolünü oynayacaktır. Ancak, belki bir istisna Türkiye’de medya ne zaman ideolojik tutumundan vazgeçerse öteden beri kanlı canlı kanayan yaralara bir merhem sürmüş olur, olacaktır.
 
 
Not: Yazıda kalın yazılmış kısım, bugün hala üzerinde “Türkiye Türklerindir” yazılı medya organına göndermedir.

Etiketler:
İstihdam