30/12/2008 | Yazar: Kıvanç Tanrıyar



‘Transeksüel kelimesinin beni tanımladığını düşünüyorum çünkü bir mücadeleyi, aynı zamanda isyanı ve baskıcı dikotomiye karşı bir duruşu tanımlıyor. Bu yüzden diğer düşünüş formlarına saygı duyuyorum ama kendimi transeksüel bir kadın olarak tanımlıyorum.’ Meksikalı yazar ve Meksika devletinin iş verdiği ilk transeksüel olan Hazel Gloria Davenport Fentanes söyleşisini Kaos GL için Kıvanç Tanrıyar çevirdi.

Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?

Bu çok kişisel bir şey. Bir kadın olarak, ben kendimi transeksüel bir kadın olarak tanımlıyorum. Tanımlama söz konusu oldu mu birçok farklılık var. Bazıları kendini sadece kadın olarak tanımlıyor. Birçok kadın tipinden bahsedilir. Kentli kadın ama aynı zamanda transeksüel ve transgender kadın.

Transeksüel kelimesinin beni tanımladığını düşünüyorum çünkü bir mücadeleyi, aynı zamanda isyanı ve baskıcı dikotomiye karşı bir duruşu tanımlıyor. Bu yüzden diğer düşünüş formlarına saygı duyuyor ama kendimi transeksüel bir kadın olarak tanımlıyorum.

Belki tüm ömrümü alacak bir transeksüel sürecin içersindeyim ama kendimi transeksüel hissetmenin, her sabah kendime aynada baktığımda ve duşa girdiğimde, kendimi cinsiyet savaşçısı Leslie Feingerg gibi hissettiğimde gurur duymam demek olduğunu düşünüyorum. Transeksüel olmanın bir onur olduğunu düşünüyorum, hayatımı tanımlayan bir onur.

Bir mücadele hayatı, bazen kalbinden daha büyük böbrekleri ve başka zaman gözlerinin içinde bile dişleri olan. Bizim bugün mücadele dediğimizin gelecek kuşaklar için gündelik bir şey olacağını düşünüyorum. 60 yaşında olan ve kendini bugün eşcinsel olarak tanımlayan insanlar, transeksüel kelimesinin giderek daha çok yer aldığını görebiliyorlar. Ben bir çocukken ve kız gibi giyinirken tüm kuzenlerin eşcinsel olduğumu düşünüyordu. Artık gazetelerde transgender kelimesini görebiliyoruz.

Bizden sonra gelecek kızlara ve erkek çocuklarına miras bırakacağımız ilginç bir şey var. Reenkarnasyona inanmam ama artık transeksüel bir kadın olarak, mücadelesini vermiş olduğumuz her şeyin keyfini sürebilmek için, yeniden doğmayı umuyorum.

Bahsettiğiniz gibi süreciniz çok erken başlamış.

Ben beş yaşındayken kadın kılığına girmeye başladım. Benim durumumda isyan demekti çünkü ailem, ‘sen bir erkeksin,’ diyordu ve ben de ‘Hayır, ben kadın değilim, ben erkek değilim, neyim ben?’ diyordum. Benim hikâyem de diğerlerininkiyle aynı, ailemle beni karşı karşıya getiren, sistem ve eğitimle karşı karşıya getiren. Uzunca bir süre çift hayat sürdürdüm. Gündüz erkek gibi giyiniyor ve çalışıyordum. Eve döndüğümde bir kadın gibi giyiniyor ve hep saklanıyordum. Bir an geldi beni işyerimde internette yayımlanmış kadın kılığında bir fotoğrafla yakaladılar çünkü bir gazeteci olarak işten sonra diğer trans insanlarla bir grupta çalıyordum. Birçok faydası olan internet bu durumda patronumun beni mini etekle görmesi gibi kötü bir şey deneyimlememe yol açmıştı. Ama internetin bize çok yardımcı olduğu da bir gerçek. Kulüpler ve güçler, sanal güçler var ve trans bireyleri görünür kılıyorlar. İlk sanal LGBT kavgası, trans kavgası. İnternet Meksikalı transeksüellerle Perulu transeksüelleri, şu an sen ve ben nasıl yan yanaysak, öyle yan yana getirdi.

Aileniz kendinizi transeksüel olarak ifade etmenize karşı çıktı mı?

Evet, çünkü ben bir İngiliz ailesinden geliyorum. Yabancı ailelerden gelenlerin sadece bir soyadı yüzünden olsa bile birçok kimlik çatışmaları oluyordu.

Transeksüel oluşum babama çok koymuştu çünkü kendisi ailenin en büyük oğluydu, ben de öyle. Bu yüzden babam için soyadının devredilmesi çok önemli ama bu benimle birlikte durdu. Eğer erkek kardeşlerimin hiç çocukları olmazsa Davenport soyadı benimle birlikte bitecek, benden başka daha büyük erkek çocuk olmayacak.

Bu oldukça ‘machista,’ kadın düşmanı ve korkakça bir düşünüş tarzı. En tuhafı İngiliz tarzı her şeyi çok seviyorum ama babam nefret eder. Kendisi daha çok Meksikalı gibi ama o Meksikalı bir machista, homofobik ve buyurgan. Yani onun ve benim aramda büyük bir çatışma var.

Annemin dini sınırları var, kendisi Protestan evangelik. Transeksüelliğin günah olduğunu düşünüyor. Eğer Tanrı seni bir şekilde yarattıysa onu kabul etmelisin ve ona göre Tanrı beni erkek yarattı.

Bir büyükbabam vardı, annemin babası. Çok genç yaşta kör olmuş, denizciymiş, benim yaşımdayken artık görmüyormuş. Fakat onunla her konuda konuşabiliyoruz. Hiç benim transeksüelliğim hakkında konuşmadık. Veracruz Üniversitesi’nde bir oyunda kadın rolü oynadığımda, Aristophanes’in ‘Kadınların Savaşı’ adlı oyunu ve bir kadını oynayacaktım, kendimi açmaya başlıyordum. Her zaman ona kadın olma arzumdan doğrudan bahsetmekten kaçındım. Eğer hâlâ hayatta olsaydı çekmek zorunda kaldığım hiçbir şeyi çekmiş olmazdım eminim.

Size seks işi, terk edilmiş bir evde yaşamak gibi şeylerden bahsettim, sadece olduğum şey yüzünden çekmek zorunda olduğum çok zor şeyler. Bunlar eğer büyükbabam yaşıyor olsaydı olmazdı eminim. Ve eminim ki üniversiteyi bitirdiğimde, bir kadın olarak hukuk okuma şansım olurdu ve eminim o da mezuniyetimde olurdu.

Kız ve erkek kardeşleriniz?

Onlar karışmıyor. Kız kardeşim ve ben bazen kahve içmeye gideriz ve evine giderim. Bana kendini çok yakın hisseden bir oğlu var, birlikte sorunsuz oyun oynuyor ve konuşuyoruz. Ailede herkes kimliğimi öğrendiğinde onunla konuştum ve bana sorun olmadığını söyledi. Erkek kardeşimin kızıyla da çok iyi bir ilişkim var, o bir genç kız ve bunu normal buluyor, ayrıca kılık kıyafet muhabbeti de yapıyoruz.

Yeni kuşakların cinsellikle ilgili farklı bir görüşü var.

Yeni kuşaklar bir zamanların tabu kelimeleriyle yaşıyor, mesela eşcinsel ya da gey. Biz de cinsellik hakkında konuşuyorduk ama cinsellikten seksist biçimde bahsediliyordu. Mesela 70lerde amcalarımın kuzenlerime Playboy dergisi verdiklerini hatırlıyorum. Babam derginin onlarda olduğunu biliyordu ama bana satın almadı, kuzenlerimin dergisini okuduğumu biliyordu. Pornografi yoluyla erkek olmamız zorunluluktu diye düşünüyordum.

O zamanlar pornografi gizli bir şeydi. Artık her çocuk porno seyredebiliyor, internette, cepte, çok kolay erişilebilen bir şey. Ama bu sadece doyumla alakalı da olabilirdi diye düşünüyorum. Bu aynı zamanda insanların diğer cinsel pratikler hakkında bir bilgi alma tarzı. HIV/AIDS de eşcinselliğin iyice tanınmasını sağladı ve eşcinsel hakları ile birlikte LGBT hakları geldi. Ve bu trans konuların konuşulmaya başlamasını sağladı. Villagelıları ve görünürleşen diğer eşcinsel grupları hatırlamak gerek.

Burada Meksika’da bize gey bir adam, Dr. Jorge Saavedra, bir başına çaba gösteriyor. Kendisi CENSIDA (‘AIDS’i Önleme ve Kontrol Etme Merkezi’) başkanı ve Meksika’da trans cemaatinin HIV’i önlemede gey gibi kabul edilmediği bir gerçek.
Bu sene Censida’nın sadece trans topluluğu için sekiz projesi var ve trans kadınlara ve heteroseksüel erkeklere doğrudan finansal destek oluyorlar. Fakat bunun için birçok yerde net karar verilmiyor. Geylerin bunca kazanımları olduğunu ve bizim aynı yerde kaldığımızı düşündüğümde üzülüyorum.

Peru’da aktivist transların kendi kimliklerine sahip çıktığını gördüm ama daha büyük trans cemaatlerin kendilerine özgü tanımları yok, eşcinsel olarak görülüyorlar, cemaat içinde yapılması gerekenler var ve eğer cinsel yönelim yüzünden değilse, cinsiyet kimlikleri yüzünden acı çektiklerini anlamak önemli.

Meksika’da cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine politik bir duruş kazandırmaya uğraştık. Fakat bu kavgada çok az kişiyiz.

Bir grupta çalıyorum ve kendimi Fiorella Cava’ya çok yakın hissediyorum, sanıyorum kendisi değerini ölçemeyeceğimiz Latin Amerikalı bir referans noktası. Fiorella bir adım attı ve kötü olmasa da bizi sınırlayan travesti şovlarla ilgili bir ders verdi.

Veracruz Üniversitesi’nde tiyatro okuyan bir arkadaşım vardı ve şarkı söylüyordu. Müthiş bir sanatçıydı, kendi sözlerini yazıyordu ama bir televizyonda onun sahip olduğu yeteneğe sahip olmayan biri için playback yapıyordu. İnsan büyük bir hayal kırıklığına uğruyor.

Kendi kültürel referanslarımızı yaratmalıyız, birini taklit etmemiz gerekmez, ilerlememiz ve bazen içine itildiğimiz gizliliğe karşı savaşmamız gerekir.

Morelos, Cuernavaca’da travesti, transeksüel ve transgenderler sadece gey şovlara gidebiliyor ve bu şehirde bundan başka bir dakika bile kalamıyor. Gidiyor, şovu yapıyor ve sonra çıkıyorlar, başkalarına teşhir edilmek amacıyla oradalar. Bu hasta bir durum ve onlarla konuştuğumuzda ve bununla ilgili bir şey yapılmasını önerdiğimizde reddediyorlar çünkü bu onların hayat tarzı ve bu gibi yerlerde beleşe bira içebiliyorlar.

Seks işçileri, ben de onlardan biriydim, onlarla konuştuk ama birbirleriyle dayanışma içerisinde değiller, kıyafetler ve yaş konusunda çok kıskanç olabiliyorlar. Eğer bir köşeyi tutarsanız oradan giderler. Hak yoksunluğunu teşvik eden, bu yer kapmacılık. Çoğumuz seks işçisi olduk çünkü öğrenim görmemizi sağlayacak belgelerimiz yok ve şiddet döngüsünün içine düşmeye başlıyoruz.

Vatandaşlık almamız yasak çünkü ahlaksızlığın ortasında duruyoruz. Hareketin içerisinde kendi kendimizi çok eleştirmemiz lazım ama özeleştiri yapabilmek için aynı zamanda özsaygı, eğitim ve gece gece vampir gibi değil de, güne bakan bir hayat lazım. Gecenin bir parçası olmaya ve geceleyin çalışmaya mecbur ediliyoruz.

Ve sokakta bir kadın bir erkek bir çift gördüğünüzde acı çekiyorsunuz ve sizi buradan çekip çıkaracak bir insana ihtiyaç duyuyorsunuz, el ele dolaşacağınız. Transeksüel olarak bir partner bulmanız bu ülkede çok zor. Bir noktaya varmamış birçok sorun var ve bunu ciddiye almalıyız.

Bu bir noktaya varmamış bir şey, büyük bir zorluk, dediğiniz gibi. Toplumsal olarak dışlanmayı içselleştirdik ve kendimize pek saygı duymuyoruz. Bu bizi aşan bir zorluk ama imkânsız değil.

Hayır, imkânsız değil. Yakın zamanda cinsiyet kimliği ile ilgili bir kanunu kabul ettik ama ihtiyaçlarımız söz konusu olduğunda çok alakalı kaçmıyor. Fakat bu gerçekleştiğinde sokaklarda sadece otuz kişiydik, çok azdık. Sağlığı ihtiyacımız olduğu gibi fethedebilmek için baskı uygulamak zorundaydık. Üç yüz ya da üç bin kişi olsaydık sağlık hizmetlerini, eminim ki, fethedebilirdik.

Ama Madonna geliyorsa hepimiz gidiyoruz, sadece diskolardayız. Ama iş kanuna gelince kimse gitmiyor. Politik olarak uyanmamız gerek.

Daha önce açılmaya başladığınızdan söz ettiniz.

Çok seneler çifte hayat yaşadım, gündüz erkek olarak ve gece de kadın. İşim sırasında internetten bir fotoğrafımı bulmuşlar ve ortaya çıkardılar. Buna devam etmememi istediler ama reddettim ve beni işten çıkardılar. Erkek olarak devam etmeye karar verebilir ve çalışabilirdim ama istemedim. İletişimde yeni bir iş bulmayı istedim ama kimse bana bu şansı vermedi. Birçok farklı işte çalıştım. Bebeği olan bir arkadaşın yerine sekreterlik yaptım ama sonra döndü ve işsiz kaldım.

Bu yüzden seks işçiliğine girmek zorunda kaldım. Ama gazeteci olarak da devam etmek istiyordum, NOTIESE, cinsel farklılık üzerine bilgilendirici bir ajans ile ücretsiz beraber çalıştım. Sonra ayrımcılık olmaması için hukuk diploması veren bir program açtılar ve yazıldım ve burs kazandım. Böylece gündüz çalıştım ve gece seks işçiliğine döndüm.

Yavaş yavaş anlıyorum ki trans bireylere özel HIV projesine ihtiyacımız var. Ulusal bir kongre vardı ve katıldım. Orada Dr. Jorge Saavedra ile tanıştım ve beni işe aldı. Bunun sonrasında eğitime devam edemedim ve VIH ve seksoloji üzerinde uzmanlaştım. Artık psikoloji ve psikoterapi eğitimi alıyorum.

Şiddete, ayrımcılığa ve tüm bu ezaya rağmen nasıl bunca enerjiyi bulabildiğimize şaşıyorum.

Biri diğerine bağlı sanırım. Olmadığımız bir şeyi olmak istiyoruz ama bunu olabilmek için avantaj lazım. Üniversitede olmak ve film yapmak istiyordum, daha önce yaptığım gibi, ama bulunduğum yer için savaşıyorum bir şekilde.

Peru’daki kongre hakkında düşünmemiz gerekir, Dr. Saavedra’nın bir trans birey olarak onunla çalışmam üzere ne yapmamı sağladığını. Eğitim görebilirlerdi, çalışabilirlerdi ve birçok fırsat sunulabilirdi.

Sanıyorum Peru’da bizim yeni onaylamış olduğumuz gibi bir yasa istiyorsun. Fakat sen diskoda olduğun sürece bu kazanılamayacak.
Okumayı seviyorum, artık bir erkekken almış olduğum notlardan daha iyisi var bende. Artık mutluyum ve olanı biteni birçok farklı açıdan görebiliyorum çünkü kendimi hissedebiliyorum.
Bence şarkı söylediğinde dünyada Fiorella’dan mutlu insan yok. Kendini açmak ve yeteneksiz insanları taklit etmemek isteyen Fiorella ve diğer trans arkadaşlarla ne yapacağımızla ilgili. Sorun burada ve tarihsel olarak gelişimimizi cemaat olarak baltalayan bu.

Ayrımcılık bizi birbirimizden ayırıyor, karşılıklı etkileşecek ve gelişecek bir alanımız yok.
Bir başka ürkütücü nokta kendi kendini tanımlama sorunsalı. Eğer kendimi transeksüel olarak tanımlıyorsam ve diğeri kendini böyle görmüyorsa, onu kendimden daha aşağı görürüm ve ona ayrımcılık yaparım. Bu da bizi ayrımcılık açısından etkileyen bir şey. Bence herkes kendi benliğini istediği gibi tanımlama hakkına sahip olmalı. Bir tanımı diğer bir kişiye empoze edemezsin.

Ulusal ve küresel gündem ne kadar iyi ifade edilmiş? Mesela ILGA’da açık bir duruş var ama gündemi fethedemedik.

Mesela, ILGA belge olarak çok ilginç. Uluslarası Gey Derneği olarak başladılar ve sonra Uluslararası Lezbiyen ve Gey Derneği olarak devam ettiler. Benim örgütüm ILGA’nın bir parçası olmayı göz önünde bulundurduğunda, diğer üyeler ILGA’nın bir parçası olmanın uygun olmayacağını çünkü trans bireylerin ismen bile görünür olmadığını söylediler ve neden ILGA’nın bir parçası olalım ki dediler. Yeniden görünmez kılmak gibi.
Bunun bir parçası olduklarını ve trans üyeler olarak savunmamız gerektiğini ve ILGA’da daha çok alan kazanacağımızı söyledim. ILGA’nın çok kısa zamanda T’yi eklemleyeceğini umuyorum.

Evet, bence bu sürecin bir parçası. Trans Sekreterliği bunun bir parçası. Bir konsensüse ulaşmak için çalışmaya devam etmeliyiz.

ILGA’ya trans katılımının artışının çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca insan hakları forumunun bir parçası olması da önemli. İnsan hakları söylemi bitti, vatandaşlık hakları, sosyal ve kültürel haklardan bahsetmeliyiz. Devlet sadece saygıyı onarmak için katılmamalı, gelişimi teşvik etmeli.

Mesela, Meksika’da Federal Enstitü’nün işsizlik programlarına travestileri, hassas bir bölümüne ait olmadıklarında da nüfusun hassas bölümü olarak, katmasına çabalıyoruz ki çalışma hakları olsun. İş çok önemli.

Ama başarabilirdik. Sadece diskolarda değil, işte de görünür olabilmeliyiz. Daha yüksek bir öz saygıya ihtiyacımız var. Bizden sonra gelecekler için savaşmalıyız.

Taleplerimizin dinlenebilmesi için güçlü olmamız gerekiyor.

Meksika’daki kanuna gey, lezbiyen ve aynı zamanda heteroseksüeller dâhildi. İçeride ve dışarıda tutarlı bir söylem yaratmak gerekiyor ve bu çok zor. Eğer kendimizi tüm Latin Amerika’da savunabilseydik ne olurdu merak ediyorum. Peru’ya gidin daha güçlü olmaya ihtiyaçları vardır, Bolivya’da çok zordur. Bu bize daha çok güç verebilirdi. Eğer Fiorella bir konser verse, hepimiz onu dinlemeye gideriz. Bu ihtiyacımız olan şey. Bunu şimdi yapabiliyor muyuz? Hayır.

Buna ulaşmak için ne yapmalıyız?

Her şeyden önce, içeride ve dışarıda cemaat olarak temel ihtiyaçları bilmek önemli. Kendi kendimizi sıkı eleştirmek ve zayıf noktalarımızı iyi anlamak ve daha çok güçlenmek. Gereksizlikleri aşmak ve sanırım biraz risk almak ve devam etmek demek.

Eylemlerimiz ve işimiz hakkında düşünmek de önemli, deneyimlerden öğrenmek.

Trans aktivizm, bir öneri getirmekle birlikte verilecek cevap. Meksika’da bir gün bir transa çarpıldı ve herkes yardım etti ama kimse bunu uzun vadede nasıl durduracağını düşünmedi. Bunun hakkında bir makale yazdım, çözümler getirecek bir projeye ihtiyacımız var. Ama birçoğumuz demoralize olup hiçbir şey yapmayabilir.

Peki ya Meksika’da çalışan trans nüfusu?

Meksika birçok ayrımcılığın uygulandığı bir ülke. Seks işçisi, seks işçisi olmayanlar tarafından ayrımcılığa uğruyor. Genç insanlar yaşlı insanlara ayrımcılık yapıyor. Transeksüel gibi görünmeyenler, transeksüel gibi görünenlere ayrımcılık yaptı. Harekete yeni bir enerji verebilecek yeni bir hareket var. Oldukça fazla özeleştiri gerekiyor. Kanun onaylandığında yasamada sadece otuz kişi olmamız çok üzücüydü.

Hazel Gloria Davenport Fentanes. Transeksüel Meksikalı yazar. Meksika devletinin iş verdiği ilk transseksüel. CENSIDA’da (Ulusal HIV/AIDS Önleme ve Kontrol Merkezi) çalıştı. HUMANA NATION TRANS’ın da bir üyesidir. Söyleşi Belissa Andía Pérez tarafından yapıldı.

Kaynak: [[trans.ilga.org|http://trans.ilga.org/trans/welcome_to_the_ilga_trans_secretariat/trans_zone/interviews/conversation_with_hazel_gloria]]

Etiketler: kültür sanat
nefret