20/10/2015 | Yazar: Sinan Birdal

Alman dış politikasının Avrupa boyası dökülüyor.

2015’te vefat eden ünlü Alman Sosyolog Ulrich Beck, 2012’de Der Spiegel’e yazdığı bir makalede Şansölye Angela Merkel’i İtalyan Rönesans Düşünürü ve Devlet Adamı Machiavelli’ye atıfla Merkiavelli diye tanımlamıştı. Beck’e göre Merkel Machiavelli’nin Prens adlı kitabında yöneticilere verdiği şu tavsiyeyi uygulamaktaydı: “Dün verdiğin sözleri ancak bugün sana çıkar sağlıyorsa yerine getir”. Türk siyaset sanatına dair özgün bir ifadeyle: “Dün dündür, bugün bugündür”. Merkel’in seçimlere iki hafta kala gerçekleştirdiği Türkiye ziyareti Beck’in tanımını zenginleştirecek bir tartışmaya neden oldu.

Tartışmanın temelinde Merkel’in Suriye’den Almanya’ya gelmeye çalışan mültecileri engellemek için Erdoğan ve Davutoğlu’yla yaptığı anlaşma yatıyor. Mültecilerin halinin Batı medyasının ve kamuoyunun vicdanına dokunmasıyla Merkel teatral bir jestle Almanya’nın kapılarının açık olduğunu ilan etmişti. Merkel’in pazar günkü Türkiye ziyaretinin ana konusu ise Suriyeli mültecilerin Almanya’ya girişlerini engelleyecek önlemlerin alınmasıydı. Bu ahlak müsameresinin son perdesinde Şansölyenin altın varaklı tahta oturması Rönesans İtalyası’nda commedia dell’arte izleyicisinin takdir edeceği bir doğaçlama yeteneğine işaret ediyor. Sosyal medyadaki tepkilere bakılırsa son sahnede birçok izleyicinin gözünden yaş gelmiş. Alman sağının sahneye dramatik bir Wagner müziğiyle eşlik etmesi komedi unsurunu ortadan kaldırmaya yetmiyor.

Alman sağı sağcılığa özgü bir refleksle dış politikanın ahlak ve vicdan değil çıkar rehberliğinde yürütülmesini savunuyor. Bu anlayışı da gerçek siyaset anlamına gelen reelpolitik kavramıyla tanımlıyor. Ahlak ve siyaseti varoluşsal olarak bir birinden ayrı alanlar olarak tanımlayan bu reelpolitik anlayışı, vicdan ve çıkar her çatıştığında çıkarın üstün kabul edilmesini vazediyor. Beck’in Machiavelli’ye atıf yapması bu yüzden. Ancak Beck’ten farklı olarak Machiavelli’yi prense değil de halka anlattığı hikayeler açısından değerlendirebiliriz. İtalyan komünist Gramsci’ye göre Machiavelli, prenslerin ahlak, vicdan, din gösterisi ardında nasıl kendi çıkarlarını takip ettiklerini halka göstermiş bir düşünürdü. Cumhuriyetçi Machiavelli prenslere tavsiyelerini sıralarken kitabını okuyacak halka prenslerin çevirdikleri dolapların sırlarını ifşa etmekteydi. Bu nedenle Gramsci Machiavelli’yi “demokratik filozof” olarak tanımlar.

Merkel’in reelpolitiği prenslere tavsiyeleri takip ederken ister istemez siyasetinin dayandığı çıkarları da ifşa etmiş oldu. Siyasetin çıkar üzerinden yürütüldüğüne şüphe yok. Ancak burada sorulması gereken bu çıkarların kimin çıkarları olduğu, kim tarafından tanımlandığı, kime hizmet ettiği, kime zarar verdiğidir. Almanya’nın liderliğine soyunduğu Avrupa Birliği eğer iddia ettiği evrensel değerleri hayata geçirmiyor ve bunları gündelik çıkarlara feda ediyorsa, o halde bu evrensellik söyleminin ne işe yaradığı sorgulanır. Machiavelli’yi takip edersek Avrupa değerleri denilen şey Avrupa’ya hakim siyasi çıkarları gizleyen, onları meşrulaştıran, ahlakileştiren bir propagandadan başka bir şey değildir. Nitekim çıkar ve siyasetten bağımsız bir vicdan ve ahlak yoktur. Ama bu tespit evrensel bir insanlık kavramının ve bu kavrama dayanan bir hukuk ve siyasetin olamayacağı anlamına gelmiyor. Bu hukuk ve siyasetin hakim Alman ve Avrupa siyaseti tarafından temsil edilemeyeceği anlamına geliyor. Eşitlik ve özgürlük gibi evrensel değerlerin geçerliliğini ancak siyasi çıkarını ulusal veya bölgesel sınırlarla tanımlamayan, insanlar arasındaki siyasi sınırları tanımayan bir siyaset iddia edebilir. Almanya da Avrupa Birliği de bu iddiadan uzaktır. Ancak bu durum Merkel’in reelpolitiği için de sorun yaratacaktır.

Birleşme sonrası Almanya Avrupa Birliği’ni yükselen gücünü gizleyen bir incir yaprağı olarak kullandı. Almanya’nın son dönemde giderek aktifleşen dış politikasının temel ilkesi hep “Kendi rızası hilafına liderlik yapmak” oldu. Örneğin, 2008 krizi sonrasında özellikle Yunanistan politikasında Almanya bir şey yapmayarak güç uyguladı ve istediği hedeflere krize müdahil olmasını talep eden aktörler üzerinden ulaştı. Bugün artık farklı manzara var. Merkel ne Ukrayna’da ne mülteciler sorununda “bir şey yapmadan” çıkarlarını savunamıyor. Yaptığı her şey de kendi dar çıkarlarını ifşa ediyor, evrensel değerler söylemi inandırıcılığını yitiyor. Başka bir ifadeyle, Alman dış politikasının Avrupa boyası dökülüyor. (Evrensel)


Etiketler:
İstihdam