11/04/2016 | Yazar: Rahmi Öğdül

Görünüşe bakılırsa, dipnotların bir araya gelerek ana metni işgal etmelerinden başka seçenek yok; ana metnin dağıldığı ve tüm notların ‘ve’lerle birbirine bağlandığı yatay bir örgütlenme biçimi, bizim kurtuluşumuzdur.

Ne zaman kurtulacağız dipnot olmaktan, diye soracaktım ki artık dipnot bile olmadığımızı fark edince vazgeçtim. Yazarın niyeti, bizi metninden tamamen atmak; dipnot halinde gösterme gereği bile duymuyor artık. Bir zamanlar dipnotlar halinde ana metne iliştirilen ötekileştirilmiş etnik, dinsel, cinsel, politik kimlikler metinden kovuldukça var olma koşullarını da yitiriyorlar. Mücadele, ana metin ile var olmaya çalışan dipnotlar arasında geçiyor şimdi; bu metinsel mücadelenin toplumsal bir mücadele olduğunu söylemeye gerek var mı? Italo Calvino’nun ‘Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu’ kitabında sorduğu soru, oldukça reformist bir yaklaşımdır: “Ama acaba, sorduğum için bağışlayın, dipnotlarını metnin içine koyup, metni de biraz sıkıştıramaz mısınız, hatta -karar sizin elbet- metni dip nota dönüştüremez misiniz?”

Bu soru metni yazana, yani iktidara sorulmuştur; despotun vereceği yanıtı hepimiz biliyoruz. Despotik bir rejimin, dipnotların metnin içine sokulmasına ve metnin de biraz sıkıştırılmasına razı olacağını düşünmek saflık olur; hele metnin dipnota dönüştürülmesi, kendisinin alaşağı olması anlamına geleceği için bizi darbecilikle suçlayacaktır. Görünüşe bakılırsa, dipnotların bir araya gelerek ana metni işgal etmelerinden başka seçenek yok; ana metnin dağıldığı ve tüm notların ‘ve’lerle birbirine bağlandığı yatay bir örgütlenme biçimi, bizim kurtuluşumuzdur.

Yazıcının insafına kaldık

Tarihi yapan insanlardır ama despotun gölgesinde yetişenler yazıcılığı üstlenip tarihi yazmaya kalkıştıklarında, tarihi ve yeryüzünü inşa eden sıradan insanlar, emekçiler metinden dışlanacaklardır. Tarihe ve yeryüzüne el koyanlar, ana metni kendi anlatılarıyla doldururken, dışlananlar metnin dibinde yer bulabilirler ancak. Dolayısıyla kadınları dışlayan egemen tarihsel metin, haliyle erkeğin hikâyesi haline gelmiştir (İngilizce tarih anlamına gelen ‘history’: ‘his story’, yani erkeğin hikâyesi). Yine yer yazımı anlamına gelen coğrafya (geo-graphy), beyaz, Batılı, heteroseksüel erkeğin yazma aletine dönüştüğünde, yeryüzünün üzerine yazılan metinde ötekiler ötelenecek ve metnin dibine düşeceklerdir. Tamamen yazıcının insafına kaldık. Dipnot halinde gösterildiğimiz zamanları sitayişle anıyoruz şimdi; despot yazıcılarına emir verdi, metinden tamamen çıkaracaklar bizi. 

Hep tarihe not düşmekten söz ederiz ama biz ötekilerin düştükleri notlar okunmaz ve görünmez notlardır, ya üstleri örtülür ya da kimsenin dikkatini çekmeyecek şekilde, dipnot olarak kitabın sonuna eklenir; daha demokrat yazıcılarsa, ait oldukları sayfaların dibine yerleştireceklerdir bu notları. Nerede olursak olalım dipte olmaktan kurtulamıyor, yüzeye, ana metnin içine çıkamıyoruz. Hâlbuki bir zamanlar notlar, ‘ve’lerle bir araya gelerek kıvrım denizinde bir arada yüzüyorlardı. Daha işin başında, aşkın bir metin tepeden indirilirken, dipnotlaştırılacağımızı anlamamız gerekiyordu oysa. Başlarına nelerin geleceğini anlayan Brezilya yerlileri, kendilerine dayatılan metni pişirip yemişler ve dışkıya dönüştürmüşlerdir.

Bize anlatılanlar

Evet, Tupinamba’lar, sömürgecilerin Portekiz’den gönderdikleri Piskopos Sardinha’yı bir güzel pişirip yemişler. Oswaldo de Andrade ‘Manifesto Antropofag’ ya da ‘Yamyam Manifestosu’ (1928) adlı metninde, Brezilya’nın modernleşme tarihini, bu ana metni ya da ana yemeği yerlilerin yemesiyle başlatır. Tupinamba’lara gönderme yaparak metninde “tupi or not tupi” diye yazmış ve yamyamların Shakespeare’i de yediklerini ima etmiştir. Bize anlatılan beyaz, Batılı erkeğin tarihindeyse dipnotlar, sömürgecilerin tabaklarında meze olabilirler ancak. İngilizlerin, ordövr tabağının tam ortasına ana karada yetiştirilmiş sığırın etini, etin çevresineyse sömürgelerden gelen yiyeceklerden yapılmış mezeleri yerleştirmeleri, dipnotlaştırılanların metin hiyerarşisindeki yerlerini gösteriyor.

Sofradan da kovulduk şimdi. Dipnotlar yüzeyin altına itildikçe, dip akıntılarına dönüşecekler. “Bastırılmış olan, geri döner” diyordu Lacan. Dip akıntılarının, iktidarın yeryüzüne dayattığı metni nasıl da bir oturuşta midelerine indirdikleri, doğanın tarihinde yazılıdır. Tsunamilerin kudretine baksanıza!

Görsel: Chris Riley


Etiketler:
İstihdam