05/12/2011 | Yazar: Erdal Partog

Ne zamandır kişi isimlerinin sokak, cadde, park, mahalle, okul, üniversite vb. yerlere verilmesi sorgulanamayan kamusal bir ahlaka dönüştü.

Ne zamandır kişi isimlerinin sokak, cadde, park, mahalle, okul, üniversite vb. yerlere verilmesi sorgulanamayan kamusal bir ahlaka dönüştü. Tayyip Erdoğan’ın isminin Rize Üniversitesi’ne verilmesi de işin iyice çığırından çıktığının bir işareti. Bu anlamda kişi isimlerinin bir yere verilmesi ne kadar etiktir? Kamusal mekânları kişilerin adları ile yaşatmak ne kadar doğrudur? Başka bir anlamda kimlerin isimleri kamusal mekânlara verilmeli kimlerin verilmemeli?
 
Mekânlara isim vermede kantarın topuzu kaçmış görünüyor. Bugün Türkiye’de okul isimlerinin neredeyse yarısı Atatürk ve Mustafa Kemal adlarından oluşuyor. Diğer bir kısmı da yine devletin ileri gelenlerinin ismini taşıyor. Sabiha Gökçen Havaalanı, Süleyman Demirel Üniversitesi, Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Şehit Mehmet Kul Mahallesi, Mehmet Akif Ersoy Lisesi, bu liste uzayıp gidiyor.
 
Türkiye Cumhuriyet’inin mekânları isimlendirme sicili bunla da sınırlı değil. Özellikle yer isimlerinin Türkçeleştirmesi oldukça ideolojik olmakla birlikte, bir toplumun tarihsel hafızasının da silinmesi açısından oldukça manidardır.
 
Oysaki isimler ve mekânlar birilerinin yukardan dayatarak oluşturduğu bir şeyin ötesinde yüzyıllarca oluşan birikimin yansımalarıdır. Mekânlar ve onlara verilen isimler yaşanmışlıkların izlerini taşırlar. Bir şehrin ya da köyün ismini bir mühendislik çalışması ile merkezden değiştirmek kamu iktidarının yerel halkın gücünü hiçe saymasıdır. Halkı adına düşünen elit kesimin mühendislik anlayışıdır. Nitekim bugün Anadolu’nun birçok yeri başta İstanbul, cumhuriyet mühendisliğinin sonucunda isimleri kökten değiştirilmiş tarihsel mekânlardır.
 
Tarihsel hafızanın mekân ve isimlerle olana ilişkisini Mekke örneği ile açıklamak sanırım biraz daha zihin açıcı olacaktır. Müslümanlar için Mekke oldukça önemli şehirdir. Düşünüz ki bir iktidar çıkıp bundan sonra bu şehrin adı Hz Muhammed şehridir dese kaç Müslüman bunu karşı çıkacak? Belki de birçok Müslüman buna sevinecek. Ancak inancın ne demek olduğunu, Müslüman olmanın ne demek olduğunu bilen, iyinin ve güzelin yanında kibirden uzak olanlar Hz Muhammed’in isminin bir mekâna indirgenmesine hemen karşı çıkacaklardır. Çünkü Müslümanlar için tarihsel hafıza böyle bir etik anlayışı gerektirir.
 
Gelin görün ki bu ülkede muhafazakârlar kendi adlarının kamusal bir mekâna verilmesinden büyük bir haz alıyor hatta bundan gurur da duyuyorlar. Ne Abdullah Gül ne de Tayyip Erdoğan bir Müslüman olarak bu kibir kokan ad koyma geleneğine karşı çıkmıyor. Geçmişte olduğu gibi onlar da Cumhuriyet ideolojisi geleneğine bağlı kalıyorlar.
 
Sanırım muhafazakârların liberal yanı da burada kendini gösteriyor. Çünkü birçok liberal patron da bir okula ya da sokağa kendi adını vermekten hiç çekinmiyor. Devlet de bu kişilerin katkılarını karşılıksız bırakmıyor.
 
Kişileri bu kadar kutsallaştıran bir anlayışı başka bir ülkede bulamazsınız. İnsanlar neden kendi isimlerini sonsuza kadar yaşatmak için kamusal mekânları seçer? Neden sadece yaptıkları iş ile hatırlanmak istenmezler, hep daha fazlasını isterler? Neden sadece politikacıların, zenginlerin ve şehitlerin adı mekânlara verilir?
 
Bunun birden çok nedeni olsa gerek. Çünkü insanoğlu yaptığı işler dolayısıyla övülmek onurlandırılmak istiyor. Genellikle bu türden bir gururlandırıcı eylemler, iktidar elitleri ve zenginler tarafından mutlulukla karşılanıyor. Çünkü onlar kendilerince en iyi işi yapan nadir kişilerdir. Kamusal katkıyı parasal ve mekânsal olarak en fazla yapanlardır!
 
Bir tekstil fabrikasında dirsek çürüten Fatma Teyze ise sırdan bir kuldur. Sıradanlık mekânsal şana namzet değildir. İsimlendirme iktidar sahiplerinin yaşamla olan ihtiraslarının kamusallaştırma gösterisidir. Ölüm karşısında ölme kaşı bir meydan okumadır. Yaşamın basit değişen ve dönüşen sıradanlığına karşı çıkmadır.
 
Ayrıca bu tipten isimlendirmeler eşitlik ilkesinin mekânsal ihlalidir. İktidar sahiplerinin hem paraya hem de mekâna sahip olma arzusunun kamusal göstergesidir. Çünkü bu dünyayı dizayn eden gücün temsilcileri olduklarına inanmışlıkları tamdır.
Sıradan insanlar ancak vatan için şehit olduklarında bir okula ya da kışlaya isimleri verilecek kadar değersizlerdir. Sıradanlığın başarısı vatan için şehit olmaktır. Sıradanın bu hazin öyküsü iktidar sahipleri tarafından sömürülen bir duygudur.
 
Ölmüş iktidar sahiplerinin isimlerinin pervasızca yaşatılmaya çalışılması bunun için kamusal mekânların seçilmesi aynı isim adında birden fazla mekânın donatılması hangi etik ile açıklanabilir?
 
Bu ahlakın arkasındaki derin anlam serbest piyasa başarısını taçlandırmak mı yoksa. İktidar olmanın gizli şifreleri serbest piyasa ve iktidar ilişkisinin kamusal ahlakında saklıdır. Bu isimlendirmeler böylesi bir ahlakın nişaneleridir.
 
Sırdan bir vatandaş için başarı; zengin olmak ya da devletin en üst kademesine yükselmektir. Serbest piyasada başarılı olanlar kamusal mekânları isimlendirme hakkını da elinde tutanlardır.
 
Başta muhafazakârların sonra ulusalcıların kamusal mekânları isimlendirme konusunda kendilerini sorgulaması gerekiyor. Şu soruyu içtenlikle cevaplamalarını isterdim. Demokrasi ve siyasi erdem, bu kamusal isimlendirme ahlakının neresinde? 

Etiketler:
İstihdam