01/07/2010 | Yazar: Erdal Partog

Bazı Muhafazakârların Eşcinsellik Konusundaki Akıl Sekmesi Oyunları   Geçen günlerde Çocuk ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf

Bazı Muhafazakârların Eşcinsellik Konusundaki Akıl Sekmesi Oyunları
 
Geçen günlerde Çocuk ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, ‘Eşcinsellik hastalıktır.’ şeklinde bir açıklama yaptı. Bu açıklamanın vesilesi ile birçok tartışma ortaya çıktı. Siyaset anlamında AKP açıkça bu durumu kınamadığı gibi; bu duruma sessiz kalarak, Kavaf’ın ayrımcı ve homofobik tutumunu da onaylamış oldu. Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Kavaf’ın açıklamasının abartı olduğunu söylese de, o da bu durumu açıkça kınamadı. Devlet Bakanı Egemen Bağış ise, Kavaf’ın açıklamasını “ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirmek gerektiğini söyledi. Böylece AKP kurmaylarınca, Kavaf’a karşı siyasi bütünlüklü bir tavır da geliştirilemedi. Oysa aynı hükümet, Norveçli bir karikatür sanatçısının Hz. Muhammed’i çizmesini “ifade özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirmedi; olayı, Norveç ve Türkiye arasında diplomatik bir krize dönüştürdü. Norveç’i, insanların inançları konusunda duyarlı olmaya da çağırdı; böylece % 99’u Müslüman olan vatandaşlarının onurunu korumuş oldu. Ancak söz konusu eşcinsellik olunca, hükümet, eşcinsel vatandaşlarının onurunu korumadı; kendi bakanı tarafından bu onur ayaklar altına alındı.
 
Bugün Kavaf’ın açıklamasına baktığımızda, bu ayrımcı ve homofobik tutumun karikatür krizinden aşağı kalır yanı olmadığını görürüz. Hatta bu ayrımcılığı yapan ne bir karikatürist ne de sırdan bir insan; hükümetin bir bakanı. İktidar Partisinin bu tutumu karşısında maalesef CHP de bütünlükçü bir karşı açıklamada bulunmadı. Eşcinsellerin onurları kendi siyasetçileri tarafından çiğnenmiş oldu. Bir siyasetçi de çıkıp eşcinsellerden özür dilemedi. Dileyecek de görünmüyor.
 
Siyasetin kendi ayağına kurşun sıktığını ya da kendi bindiği dalı kestiğini fark etmemesi siyasetin ne kadar sığ sularda yol aldığını bize bir kez daha göstermiş oldu. Siyasetin siyaset yapmayı unuttuğu bir ülkede insan haklarını unutan, kendine insan hakları örgütü diyen gruplar da bu sığlık yarışına, akıl sekmesi oyununa katılmakta geç kalmadılar. Son olarak da bu kervana bir hukuk profesörü olan Hüseyin Hatemi de katıldı.
 
Bütün bu kesimler şimdi eşcinselliği hastalık gördüklerini açıklamış olmanın huzuru içindeler. Siyasetin en üst noktasında olan AKP hükümeti, İnsan Hakları konusunda faaliyet gösteren bazı sivil toplum kuruluşları ve üniversitede hukuk bilimi yapan bir akdemiysen bu açıklamayı yapmış olmanın huzuru içinde cennetin yollarını şimdiden çiçeklerle bezedi bile. Siyaset-Hukuk-İnsan hakları alanının böylece bilimden ne kadar uzak sularda, sıradan inanç değerleri altında okunduğunu da gösterdi. ‘Eşcinsellik hastalıktır’ diyenlerin ortak noktası siyaset-hukuk-insan hakları çerçevesinin dışına çıkarak bu açıklamayı yapmış olmaları oldu. Ben de bu yazıda bu üç referans noktasından hareketle muhafazalığın siyaset-hukuk-insan hakları konusundaki derinlikten yoksun akıl sekmeleri oyunundan bahsedeceğim.
 
Eşcinsellik hastalıktır açıklamasını yapma yetkisi sıradan bir vatandaşın da anlayacağı şekilde tıp biliminin konusudur. Zaten tıp biliminden kimse de bugüne kadar böyle bir açıklama yapmadı. Tam tersi uluslar arası tıp bilimi bunun hastalık olmadığını zaten söylüyor.
İkincisi eşcinsellik günahtır deselerdi ki demediler o zaman da din açısından karşı çıkmış olurdum. Buna da din felsefesi açısından cevap verirdim. Ancak görüyoruz ki talihsiz bir şekilde ‘eşcinsellik hastalıktır’ cümlesi ne din adına ne de tıp adına, tam tersi siyaset-hukuk-insan hakları adına söz sahibi olan kesimler tarafından ya da kendilerine siyasetçi, hukukçu ve insan hakları savunucusu süsü verenlerce söylendi.
 
Bu tartışmanın çıkmasına neden olan ‘eşcinsellik hastalıktır’ cümlesi ile başlamak yerinde olacaktır. Türkçe dilbilgisine sahip olan biri bu cümleyi kolayca anlamlandırabilir. Bu cümleyi kim kurdu ve cümlenin kendi anlamı neyi anlatıyor? Bir ilkokul öğrencisine bu cümleyi kuran kim olabilir deseler eminim yüzde doksan dokuzu doktor diyecektir. Bu nedenle ‘eşcinsellik hastalıktır’ cümlesi olsa olsa bir tıp doktorunun ağzından çıkabilir, tabii ki bu görüşünü bilimsel verilerle kanıtlayabilmişse. Ancak görüyoruz ki bu cümleyi kuranlar tıp bilimi ile uğraşan kimseler değil. Bu açıklamayı yapanlar bu cümlenin anlamı ve özneleri açısından alakasız kişi ve kurumlardır. Kısacası bu cümleyi kuranlar siyasetçi, hukukçu ve insan hakları savunucusudur. Böylece cümlenin tıp bilimi ilgilendiren, ancak cümleyi kuranların tıp bilimi ile alakası olmadığını ispatlamış olduk.
 
İkincisi bu kişiler eşcinsellik günahtır diye açıklama yapmadıkları için dini de bu tartışmada devreden çıkarmış oluyoruz. Her ne kadar kendine insan hakları örgütü diyen kuruluşların basın açıklaması içinde günah kelimesi geçse de ben bu kurumların açıklamalarını din dışı açıklamalar olarak görüyorum. Ne de olsa kendilerine insan hakları örgütü diyorlar. Eğer bir insan hakları örgütü dine referans verir de insan hakları literatürüne referans vermiyorsa zaten bu kurumların insan hakları konusunda meşrutiyeti kalmayacaktır. Bu kafa karışıklığından ne zaman kurtulacaklarını merak ediyorum doğrusu.
 
Türkiye’deki bazı muhafazakarların nasıl bir akıl sekmesi oyunu oynadıklarını eminim kendileri de farkında değil. Ayrıca bu durum bu kişi ve kurumların eşcinsellik konusunda bilimsel ve etik anlamda yoksunluklarını da gösteriyor.
 
Bu siyasi akıl sekmesi oyununu şu şekilde de deşifre edebiliriz. Biliyorsunuz ki AKP hükümeti ve diğer muhalefet partileri Ermeni kıyımı konusunda sık sık medyada orda burada Ermenilerin 1915’te yaşadıklarına karar verecek olanların tarihçiler yani bu alandaki bilim insanları olacağını söyleyip duruyor. Son zamanlarda yurt dışında Ermeniler ile ilgili çıkan meclis kararlarına hep bu şekilde karşı çıkıyorlar. Bunun siyasi bir konu olmadığından dem vuruyorlar. Ancak söz konusu eşcinsellik olunca tıp bilimini nedense hiçe sayarak eşcinsellik hastalık diyerek ikiyüzlü tavırlarını göstermiş oluyorlar. Bununla da kalmamış oluyor eşcinselliği siyasete, Ermeniler konusunu bilimsele çekerek akıl sekmesi üzerine akıl sekmesi yaşıyorlar. AKP hükümeti Ermeniler konusunda işi tarihçilere bırakırken eşcinselliği ne hikmetse tıp bilimine bırakmayacak kadar dirayetli davranıyor. Keşke her ikisini de hem siyaset de bilim zemininde tartışabilsek. Keşke eşcinsellik konusunda olumsuz ayrımcı düşüncelerini siyaset-hukuk-insan hakları değerlerinin arkasına sığınmadan, rol yapmadan ne adına yaptıklarını söyleyebilseler.
 
Bazı muhafazakar insan hakları örgütlerine gelince, bunlar da aynı şekilde İslam literatürüne girmiş tahkiye anlayışlarını en güzel şekilde icra ediyorlar. Eşcinselliğin hastalık olduğuna destek veren bu örgütler, kendi alanları içinden ‘eşcinsellik insan hakları değildir’ diyebilme cesaret ve erdemini gösterememiş sırandan tıp kavramlarını kendine örtü yapmışlardır. Ben gerçekten bu akıl sekmeleri oyununun kendilerine bir bumerang gibi geri geleceğini söylüyorum. O zaman da birileri ‘türban insan haklarına aykırıdır’ ‘İslam insan haklarına aykırıdır’ derse ne yapacaklar. Norveçli karikatürist krizini insan hakları krizi gören zihniyet eşcinsellik hastalıktır lafını neden insan hakları krizi olarak görmüyor?
 
Son olarak da kendine hukuk profesörü diyen Hüseyin Hatemi’nin hukuk içinden bir cümle kurmayıp tıp biliminin sırdan hasta kavramına sığınmasını gerçekten sığ ve derinlikten yoksun bir açıklama olarak görüyorum. İnsan hakları teorisinin derinliklerinden gelen bir eleştiriyi kendisinden beklerdim. Oysa o da sıradan bir cümlenin arkasına saklanarak duygularını bilimin üstünde bir yere koyuyor. Hukuk profesörü olan Hüseyin Hatemi’ye sormak isterdim. Eşcinselliğin hastalık olduğuna hukuk adına mı karar verdiniz? Verdiyseniz hangi hukuk adına ve hangi hukuk felsefesi adına? O zaman Hegel’i, Kant’ı ve Spinoza’yı (daha birçok hukuk felsefecisini daha sayabiliriz) hatırlatmak isterim, yeniden hukuk ve etiği hatırlamak için. Sormak isterdim yoksa tercihinizi İslam felsefesinden yana mı kullanırsınız? Ona da İslam âlimleri izin vermeyecektir. O zaman elinizde ne kalacak sıradan inancınız mı? O zaman sıradan inancınızı herkes gibi yaşamanıza kim engel olabilir ki.
 
Siyaset-hukuk-insan hakları alanında çalışan kişi ve kurumların eşcinsellik konusunda kendi alanlarından değil de tıp alanını işe karıştırmalarını hem eşcinsellere hem tıp bilimine siyaset saygısızlık olarak görüyorum. Siyaset-hukuk-insan hakları alanında eşcinsellik konusunu tartışacaksak siyasetin, hukukun ve insan haklarının dili ile konuşalım. Yok tıp biliminin kavramları ile konuşacaksak zaten siz bunun muhatabı değilsiniz.
 
Tıbbın ve dinin argümanları olan ‘hastalık’ ve ‘günah’ kavramlarını siyasetin, hukukun ve insan haklarının hüküm sürdüğü alan içinde kullanılması bu kesimlerin akıl sekmesi oyununu oynamaya devam ettiklerini gösteriyor.
 
Bütün bu yaşananlar şunu gösteriyor Bu kesimler siyasetin, hukukun ve insan haklarının demokrasi içinde insanların mutlulukları için çaba harcadığını çoktan unutmuşlar. İnsan haklarını sadece kendileri gibi olanların hakkı olarak görüyorlar. Oysaki bu tavrı hiçbir hak kuramı felsefesinde göremeyiz. Bırakın her bilim kendi alanında hüküm sürsün dini devlete, siyaseti bilime karıştırmayalım. Demokrasiden bahsediyorsak o zaman da bırakın eşcinseller istedikleri gibi yaşasın nasıl mutlu olmak istiyorlarsa öyle yaşasınlar. Eğer bu ülkede demokrasinin sadece bazıları için var olduğunu düşünüyorsanız, akıl sekmesi oyunları oynamadan, tahkiye yapmadan söyleyin de herkes duysun.


Etiketler:
İstihdam