20/02/2013 | Yazar: Murad Esin

Ali Bulaç merhametten uzak ötekine özgürlük ve eşitlik tanınmamasını savunarak merhametsizliğini gösteriyor. Ancak unutmayalım ki Allah merhamet etmeyene rahmet etmez…

Ali Bulaç merhametten uzak ötekine özgürlük ve eşitlik tanınmamasını savunarak merhametsizliğini gösteriyor. Ancak unutmayalım ki Allah merhamet etmeyene rahmet etmez…
 
Ali Bulaç yazısında asıl söylemek istediğini yazısının en sonuna saklamış. Yazarın sondaki niyetine gelene kadar analizini yapmaya çalıştığı, belki de karalamak için bahaneler düzdüğü liberalizm ile ilgili düşünceleri kabul edilebilir dayanaklardan yoksun. Liberal ülkeler tek renkli demiş. Yazarın New York’u en azından gördüğünü biliyorum. New York’da iken hangi gözle etrafına bakmışta ne tür tek tiplilik görmüş merak ediyorum. Gerçi, görene görene, köre ne demişler. O dediği tek tipliliği hiç ben burada görmedim. Oysa bu tek tiplilik nedense İran’da var Suudi’de var, ama İngiltere’de, Fransa’da, Amerika’da nedense yok. Göz meselesi bu...
 
Aslında yazar yazısında kapitalizmi de hedef almış ancak belki birilerini gücendirmemek için liberalizm tanımını tek olarak tercih etmiş gibi. Liberalizm iki temel düşünceye dayanır, özgürlük ve eşitlik. Yazar kasıtlı olarak seçtiği liberalizm ile eşitlik ve özgürlük karşıtı olduğunu belirtmiş ve yazının son kısmında eşitlik ve özgürlük karşıtı olmasını ve LGBT toplumunu münker işler yapmakla niteleyerek liberalizmin taşıdığı eşitlik ve özgürlük hakkından yoksun olmaları gereklidir mantığını savunmuş.  
 
Şunu yazara hatırlatalım: bizim de herkes gibi hak ve özgürlük sahibi olmaya hakkımız var. Yazar liberalizmi suçlayarak, liberalizmin “Bunlara temessül edenleri herkes gibi hak ve özgürlük sahibi kılar,” diye yazmış. Demek ki toplumda kendisi gibi olmayanların hak ve özgürlük sahibi olmaya hakkı yok. Bu mantık bize yabancı olmayan bir mantık ve ötekine yaşama şansı tanımıyor: Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesi Metropol semtinde 17 yaşındaki R.A, babası ve amcası tarafından 14 kurşunla öldürüldü. Tabi ne de olsa R.A.’nın babası ve amcası da onun hak ve özgürlüğe sahip olmaya hakkı olmadığı kanaatindeydiler.
 
Yazarın bizleri münker fiilleri işlemekle suçlamış olması ve munker demesi bana Nefi’nin şiirini anımsattı:
 
Müftü efendi bize kâfir demiş
Tutalım ben O’na diyem müselman
Lâkin varıldıktan ruz-ı mahşere
İkimiz de çıkarız orda yalan
 
Bazı sözleri kullanırken dikkat etmek gerek… Biz de ona ne diyelim?
Ha bu arada yazar liberalizme giydirdiği paragrafı Kuran’dan alıntı yaparak bitirmiş: Tevbe 34. Tevbe süresi çok ilginç bir sure. Yazının başında çuvaldız dedim. Bu süredeki ayetler insanda okurken en az çuvaldızın verdiği acıyı vermiyorsa bir sorun var demektir. Tevbe süresi 129. ayetinde çok önemli konulardan söz eder. Silkeleyecek mesajlar verir. 34 ayet ve devamı olan 35 de bunlardan biridir.
 
Yazarın da çok iyi bildiği gibi Kuran’ın mesajları öncelikle Müslümanlara yöneliktir. Şimdi bu ayeti bir Yahudi ve Hıristiyan’a okusan ne der? Kuran bir kısım haham ve papazların yaptıkları işi Müslümanlara örnek gösteriyor. 35. ayette ise cehennemde ne olacağını Müslümanlara haber veriyor. İlginçtir günümüzdeki Müslümanların ve cemaatlerin mal varlığını düşündüğümüzde neden bu ayetleri hep haham ve papazlar için yorumladıkları anlaşılıyor gibi.
 
Bizleri münkerlikle suçlayanlar eğer çok dinlerinde sabit iseler, bir Yahudi’ye borçlu olarak vefat eden bu dinin Peygamberi gibi, bugün öldüklerinde borçlu gitmiyorlarsa, kızlarına dua et öğüdünden başka verecek çok şeyleri varsa, kendilerinde sorun aramaları gerek. Tabi çuvaldız meselesi işte burada anlam kazanıyor. Ya da marangoz keseri.
 
Bir de merhamet meselesi var. Hoşgörünün belki de temelidir ötekine, karşındakine merhamet etmek. Alçaklık üstünlük meselesi değildir bu, doğru anlamında, yerini bilmektir. Birbirimize merhamet etmemiz gerekir. Keşke R.A.’nın babası ve amcası da merhametli olsalardı. Yazar merhametten uzak ötekine özgürlük ve eşitlik tanınmamasını savunarak merhametsizliğini gösteriyor. Ancak unutmayalım ki Allah merhamet etmeyene rahmet etmez…
 
Ve yazara inat yazarı ve onun gibi düşünen herkesi merhamete ve buz çölünde yol almaktan vazgeçmeye davet ediyoruz, bir de KAOS’ta çay içmeye: “acımayı, merhameti cemiyete başlı başına şifa kabul edenler! birleşin! insanlığın yeni kurtuluş yolu bu, … merhamet! hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz iksir! baş aşağı bir cemiyeti, başyukarı edecek bir kudret! hepimiz, bütün insanlık buz çölünde yol alıyoruz!”

Etiketler:
nefret