18/09/2012 | Yazar: Selçuk Candansayar

Libya’da ABD Büyükelçisinin trajik ölümünü yorumlarken bin yıllık Müslüman öfkesinden söz etmek; şiddeti batı düşmanlığıyla gerekçelendirmek; batı düşmanlığını da batının zalimliğine bağlamak, geçmişi nasıl okuduğunuzdan çok bu gün dünyaya ve olup bitene nereden baktığınızı kanıtlar.

Bu gün olup biteni ve gelmekte olanı anlamak için geçmişi bilmek gerekli elbet. Gerekli de geçmişi nasıl hatırladığınız, geçmişe çevirdiğiniz bakışlarınızın açısı da önemli. Benjamin’ in Meleği’nin gözlerinden mi bakıyorsunuz, yoksa meleği yarattığı sanılanın mı?
 
Libya’da ABD Büyükelçisinin trajik ölümünü yorumlarken bin yıllık Müslüman öfkesinden söz etmek; şiddeti batı düşmanlığıyla gerekçelendirmek; batı düşmanlığını da batının zalimliğine bağlamak, geçmişi nasıl okuduğunuzdan çok bu gün dünyaya ve olup bitene nereden baktığınızı kanıtlar.
 
Müslümanlarla batının/ Hıristiyanların bin yıldır temelde bir din savaşı yürüttüklerini düşünmeye başlamışsanız sağ şeride geçmiş, iktidarın kuyruğuna takılmışsınız demektir; eh güvenli bir yoldur kaza riskiniz pek kalmaz artık. Küçük ama önemli ayrıntı, sol şeritte olmadığınızı en son sizin anlayacak olmanızdır. Demem o ki, Büyükelçinin öldürülmesini çözümlerken Madımak’la karşılaştırdığınızda bile anlamazsınız.
 
Libya’da ne olduğunu anlamak için en son Mavi Marmara baskınında olduğu gibi Fethullah Gülen’in apar topar Amerikan medyasına çıkıp saldırıyı kınamasına, başta Zaman gazetesi olmak üzere iktidar medyasının yaktığı ağıtlara bakmalı. Bir de Obama’nın saldırıyı kınaması ve Müslümanları sükunete çağırması için R. T. Erdoğan’a hakikaten rica mı ettiğini yoksa telefon ederken elinde yine beysbol sopasının mı olduğunu bilmeli.
 
Büyükelçinin öldürülmesi tabi ki kör şiddet ve meşrulaştıracak yanı yok. Her ölüm üzücü ve hiçbir ölüm hak edilmiş değil. Ve fakat, ne oldu da Libya’ya demokrasi götüren, bu uğurda binlerce insanın ölmesine yol açan iç savaşın en baş destekçisi ABD’ye bu reva görüldü?
 
Ertesi günün çoğu gazetesinin manşetinde Kaddafi ve Stevens’ın cansız bedenlerinin fotoğrafları yan yana çıktı. Ceset pornosunun en tiksindirici örneklerinden biri olan bu eşleştirmenin ardında ne yatıyor?
 
Tarihin meleği Orta Doğu Afrika coğrafyasına bakarken ne görüyor? Sınıf savaşı mı, din savaşı mı? Demokratikleş(tir)me mücadelesi mi, post modern sömürgeleştirme mi? Neden onlarca etnisite, farklı din, mezhepte olan insanların çok farklı siyasi ve ideolojik taleplerle bir şekilde içinde olduğu kargaşa, sadece ‘Arap’ Baharı olarak adlandırılıyor?
 
Nasıl oluyor da ‘Özgürlük’ mücadelesinin coğrafyadaki en büyük destekçilerinin (yerel taşeronlarının) aynı zamanda sanki en Amerikan karşıtıymış gibi görünen El Kaide/ Selefilik hareketleriyle organik bağı var? Taşeronların hem kendi hükümran oldukları devletlerde hem de coğrafyanın tümünde sol, sosyalist, özgürlükçü ve çoğu silahsız mücadeleden yana muhalif güçleri zalimce ezmelerinin sebebi ne? Her tür Amerikan karşıtı muhalefeti hemen ve istisnasız olarak ‘Baasçı’ diye etiketlemeleri, Alevi ve Kürt düşmanlığını coğrafyanın tümüne yaymalarının ardında ne yatıyor?
 
Mesele din, mezhep, etnisite ve bu değişkenler arasında bin yıldır süren düşmanlıkların karmaşık ağından mı kaynaklanıyor, yoksa özgürlük savaşçısı diye adlandırılan çapulcu, paralı askerlerin şiddetiyle, o yetmediğinde NATO’nun düzenli ordusuyla döve döve, yıka öldüre inşa edilmeye çabalanan sömürgeleştirme sürecinden mi?
 
Asıl sömürge karşıtı olan sol/ sosyalist muhalifleri daha baştan öldürüp, mücadelenin demokratik boyutunu ortadan kaldırıp, sadece silahlı çatışmayı destekleyen bir strateji (bakınız KCK’lıları tutuklayıp PKK ile pazarlık yapanlar) izlemenin asli nedeni kurulmak istenenin demokrasi vs değil, yeni tip kölelik düzeni olmasından olabilir mi?
 
Amerikan Yeni Muhafazakârlığının ideolojisinin temel yapı taşı insanın tek bir tür olduğu fikrinden vazgeçip, insanlığın türsel bir ayrılış yaşadığı düşüncesinde kristalize olan ırkçılık. Kana dayalı değil, finansa dayalı bu ırkçılıkta, yani kapitalist düzende yukarda kalanlarla kalamayanlar arasındaki ırkçılıkta, alt türlere reva görülen kanlı çatışmalarda birbirlerini boğazlamalarından başka bir şey değil. Boğazlamaya gönderilenler de kendi güzel kentlerinden, topraklarından bir şekilde uzaklaştırmak istedikleri lümpenleşmiş paralı askerler değil mi?
 
Müslüman/Hıristiyan düşmanlığını başlattığına inanılan Haçlı Seferleriyle günümüz arasında illa bir illiyet bağı kurulacaksa tam da buradan kurulabilir. O zaman seferleri organize eden Papalığın da temel amacı Avrupa’daki üretim sorunundan doğan kıtlık ve yoksullaşmanın kendisinin ve krallıkların iktidarını tehdit etmesini engellemekti. Haçlı Ordularını Avrupa’nın ipsiz sapsız katilleri, hırsızları oluşturuyordu. Yağmaya gelenlerin derdinin din olmadığının en büyük kanıtı, Haçlıların önce Konstantinopolis’i yağmalamalarıydı.
 
Stevens’ı öldürenlerin aslında komuta ettiği kendi paralı askerleri olduğunu bilerek başlamak gerekir bu günü anlama uğraşına.

Etiketler:
nefret