10/10/2019 | Yazar: Eylül Güney Güven

İngiltere'deki eski yasalar, Rusya'nın hâlâ inkâr ettiği tarih… Türkiye'de neler oluyor? Sanatçılar, queer sanatçılar dünyaya gösterecek inanılmaz hayalleri fikirleri saklıyor mu?

Müzik tarihinden Rokoko! hayatlar Kaos GL - LGBTİ+ Haber Portalı

“Sana olan sevgim her notada ustalaşmamı sağlayacak, imkânsız olanlarda bile.”
Mstislav Rostropovich

Hayatımın ilk onur yürüyüşüne geçen sene, Rotterdam’a taşındığım ay katıldım. Yeni bir şehir, yeni bir ülke ve gökkuşağını çok başka kutlayan bir dolu yeni insanla tanıştım. Tabii ki her birimiz için Onur Ayı’nın başka bir anlamı var. Kimisi için zor kararlar, kimisi için zor gerçekler, kimisi için doyasıya eğlence veya başkası için kendini keşfetme… Keşif… Benim için Onur Ayı keşif demek. İnanılmaz insanlar tanıma fırsatı, yeni kültürlerle tanışma ve mümkün olan barış ve mutluluğu görme fırsatı, yeni şeyler öğrenme fırsatı.

Öğrenmenin ve keşfetmenin değeri inanılmaz. Sizi çok başka yerlere götürüyor her ufak bilgi, her yeni yazı, resim, müzik hatta sohbet yeni hayallere kapı açıyor. Ben katıldığım bu devasa partide çok şey öğrendim. Geldiğim yerle ilgili, buradaki insanlarla ilgili, onlarca hayatın nasıl yaşandığı ile ilgili. Sonrasında geçen aylar boyunca da öğrenmeye devam ettim. Doğup büyüdüğüm yerden kilometrelerce uzakta bambaşka bir kültürün içinde üniversite okumaya geldim ve son yılıma dönüp baktığımda aklımda kalan şeyler kesinlikle okulda dinlediklerim değil, dışarıda gördüklerim.

Ben hayatımı klasik müzik öğrenerek geçirdim. On bir yaşından beri konservatuar eğitiminin içindeyim ve ilk günden beri kariyerim belli. Bu mesleğin sahnesi ne kadar heyecanlıysa, mesleğin sahne arkası da bir o kadar tekdüze diyebilirim. Tabii ki sanat inanılmaz, sanat yapmak, üretmek muhteşem bir his. Müzik, hayatımın en önemli parçası ve bütün benliğimi tanımlayan sanat formu. Bu "tanımlama" olayını da şöyle açıklayabilirim; on bir yaşında çalışmaya başladığım ilk ustam bana günde en az dört saat egzersiz yapmamı söylerdi. Çello çalmayı öğrenmeye onun disipliniyle başladım. Tabi yıllar geçtikçe bu dört saat bütün günü almaya başlıyor çünkü yeterli gelmiyor. Parmaklarımızdan nasır eksik olmuyor ve açıkçası başka şeylere de zaman pek kalmıyor. Hobiler bir kenara, gezilecek ülkeler, tatil hayalleri… Yeni şeyler öğrenme fırsatı da o saatler süren çalışmaların içinde dikkat dağıldıkça kurulan hayaller olarak kalıyor.

İşte bu yüzden ilk defa bir parçası olunan onur yürüyüşü, tanıştığım bir dansçı hatta okuduğum bir makale bile iz bırakıyor. İşte tam bu nedenle bu yazıyı yazmak çok heyecan verici. Bana göre anlamı keşfetmek olan bu ayda, herkes yeni şeyler öğrensin, yeni bir dünyaya yola çıkabilsin istiyorum. Bunu yapabileceğim en güzel yolun da hayatımı adadığım müziği sizlerle paylaşmak olduğunu düşünüyorum.

Klasik Batı Müziği’ni paylaşmak benim için her zaman özel bir tutkuydu. Herkes onu benim gördüğüm gibi görebilsin, müziği benim duyduğum gibi duyabilsin diye arzulayıp, hiç de zor olmadığını göstermek istiyorum. Korkulduğu kadar karmaşık olmak zorunda değil ve azıcık inandığınızda asla "sıkıcı" değil. Eğer bu keşif fırsatına bir şans verirseniz başlamak isterim.

Bu dünyaya giriş olarak üç önemli insan ve onların eserlerini seçtim. Bu üç insan müzik ve sanat tarihine hatta dünya tarihine büyük katkıda bulunmuş queer sanatçıların sadece küçük bir kısmı. Bulundukları çevreler kimisine hiç şans tanımamış, kimisi o çevreyi alıp bir güzel değiştirip daha iyi hale getirmeye çalışmış… Her birinin emeği çok büyük, bazısınınki daha yeni fark ediliyor.

Zamanda geriye gideceğim bu insanlarla. Önce antik çağlarda başlayan ve arada dönemlere ayrılan bu müzik çok köklü bir müzik. Neredeyse üç bin yıla uzanan muhteşem bir tarihi var. Eğer bu tarihle ilgili iseniz "A History Of Western Music, 9th Edition" harika bir kaynak fakat maalesef Türkçe çevirisi henüz yok.

Size bahsetmek istediğim üç müzisyen romantik dönem ve kimisine göre hâlâ devam eden bu dönemin geç yıllarından. Bu yıllarda yaratılan eserlerin özelliklerinden biri, kurallara meydan okumaları. Klasik dönemin hemen ardından gelen, bu zamanlar insanların geleneklere meydan okuduğu zamanlar. Bu queer hayatlar sadece yaptıkları işle değil, bütün benlikleriyle meydan okumuş çevrelerine. Var olmuşlar ve iz bırakmışlar.

Tüm Benliği Sahnede: Benjamin Britten

İlk isim yakın geçmişten biri. 1913 İngiltere doğumlu bir besteci, Benjamin Britten. Basitlik anlayışıyla birlikte modernizmle oynayan, birçok insana ulaşmış dünyaca ünlü bir müzisyen. 1930'larda genç bir sanatçı olarak hümanist ve pasifist düşünce fikirleri ile amatörler ve çocuklar için besteler yapmış. Tek sahnelik operası "Noye’s Fluddle" isimli eseri profesyonel müzisyenler ve farklı yaşlarda çocuklar için yazmış. Eserde izleyicinin bile katılabileceği anlar yaratmış. Bunun gibi birçok eserinde hem her sanatçının becerilerine uygun hem de izleyiciyi etkileyecek virtüozik seviyede müzikler yazmış. Size Britten’i tanıtmak için iki eser seçtim.

Bahsetmek istediğim ilk eser ünlü çellist Mstislav Rostropovich için yazdığı Çello Senfonisi. Ben bu eserde ortaya çıkmaya fırsat bulamamış bir ateş, bir öfke duyuyorum. Ama sanki bu güçlü hisler gitgide barışıyor kendiyle. Zorlu bir yolculuk, sanki birinin hayatı gibi. Bütün zorluklar gözünüzün önünde ama güzellikler en sonunda size ulaşıyor. Değerli çellist Rostropovich aynı zamanda bestecinin yakın arkadaşıymış ve eserde bunu da hissedebiliriz. Sanki hissettiği her şeyi dışarı dökmekten çekinmemiş Britten. Hatta bu eseri yazma kararını duyan Rostropovich besteciye "Çello için kalbin ne derse onu yaz, ne kadar zor olduğu önemli değil. Sana olan sevgim her notada ustalaşmamı sağlayacak, imkânsız olanlarda bile." diye cevap vermiş.

Britten sadece müziğiyle değil hayatıyla da korkusuz yaşamış bence. Müzik tarihine böylesine iz bırakan birinin ilham verici cesareti ve kendine sadık kalarak sürdürdüğü kariyeri günümüz queer sanatçılara ilham kaynağı niteliğinde.

Yaşadığı zamanda eşcinselliğin illegal olduğu bir ülkede aktif bir müzisyen olarak, o topluma meydan okuyan işler yapmış. Bu meydan okuma biçiminde görülebilen bir diğer eseri de partneri Peter Pears için yazdığı "My beloved Is Mine" isimli romantik eser. Özellikle bunun yasak olduğu bu zamanda sahnede iki erkek karakter ve açık romantizmle sunduğu müzik çok cesur. Ayrıca profesyonel müzisyen olan partneri Pears için yazdığı birçok özel eserden sadece birisi. Ian Bostridge ve Julius Drake ile yapılan kaydı izlemenizi öneririm.

Öncü Kadın: Ethel Smyth

Seçtiğim ikinci isim Ethel Smyth. Zamanda biraz daha geriye götürüyor bizi bu kadının hayatı. Smyth 1858 yılında yine İngiltere'de doğmuş bir müzisyen. Can alıcı müziği ve opera dünyasında bıraktığı etkiyle hatırlıyoruz onu. O zamana ait müzikal devrimlerin içinde yazılan en önemli operalardan biri "The Wreckers" ona ait. Opera birçok insan için zor denilebilecek bir tür. Müzisyenler için konsantrasyon ve sıkı çalışma, besteciler için büyük emekler… Dinleyici için zor kısmın hep süresi olduğunu düşünürdüm amatör bir müzisyenken. İnternete bir operanın ismini yazıyoruz ve ilk çıkan kayda bakıyoruz, görüyoruz ki iki saat kırk dakikalık bir sahne... Örnek olarak bu eseri vermemin nedenlerinden biri de bu, devasa prodüksiyona bir şans vermek. Çünkü sadece sahnede bu kadar büyük olan bir eserin sahne arkasını hayal etmemiz lazım. Smyth müzikal açıdan özel olmasına rağmen bu eseri ilk defa seslendirmek için çok uğraşmış. Eserin sahneye konulmasının apayrı bir hikayesi var.

Kimileri geçmişe bakıp "kadın besteci" olmasının bunun bir nedeni olduğunu söylüyor. Maalesef çok kadın isim duyduğumuz söylenemez klasik müzik tarihinde, bazısının evli oldukları erkeklerin ismini kullandığını bile biliyoruz. Müziği paylaşmak, yaptıkları işleri duyurmak için üzerinden isimlerini silen kadınları keşke fark edebilsek. Smyth her şeyi denemiş ve sonunda izleyiciye ulaştırmış müziğini.

Bu kadını örnek olarak seçmemin bir başka nedeni ise kendi eserini tanıtmakla kalmamış, kadın hakları üzerine yaptığı aktivist çalışmalarla da iz bırakmış olması. Müzik hayatından iki yıl koparmış ve kendini aktivizme adamış. Bu yıllarda da her müzisyenin kariyerini etkileyen bir olay gelmiş başına, âşık olmuş. Smyth'in birçok ilişkisi olduğu söyleniyor ama en önemlilerinden biri bir başka aktivist kadın Emmeline Pankhurst. Bilinen diğer ilişkileri de genel olarak kadınlarla olmuş. Bir erkekle olan tek ilişkisine ait bir mektupta ise şöyle demiş;

"Merak ediyorum neden kendi cinsiyetimi tutkuyla sevmek seninkini sevmekten çok daha kolay benim için?"

Müziği Büyülü: Pyotr Ilyich Tchaikovsky

Size bahsetmek istediğim son müzisyen ise hepimizin mutlaka bir kere duyduğu bir isim. Belki sadece ismiyle duyduk belki de bilmeden eserlerini dinledik. Hâlâ her noelde dünyanın her ülkesinde çalınan bir özel eseri her dansçının kariyerinin bir parçası, her müzisyenin ezberlediği partiler, herkesin kulağında kalıyor çocukluğundan itibaren. Tarihte büyük rol oynamış üçüncü queer müzisyen Pyotr Ilyich Tchaikovsky. Zamanda en uzak fakat kulaklarımıza da bir o kadar yakın bu insan, müziğiyle her dinleyeni hayallerde kaybolmaya davet ediyor hâlâ. Daha derine inmeden size hemen kim olduğunu hatırlatacak eseri söylemek isterim, Fındıkkıran Balesi… İlk zamanlarda tamamı başarıya ulaşmamış prodüksiyonun fakat sonrasında besteci Fındıkkıran Süiti'ni çıkarmış bu eserden. Orijinal adıyla "Nutcracker Suit", birbirinden sihirli birçok bölümden oluşuyor. Size en tanıdık gelecek olanın "Dance of the Sugar Plum Fairy" olacağını düşünüyorum ama mutlaka hepsini dinleyin derim.

Tchaikovsky 1840 Rusya doğumlu bir besteci. Hayatı boyunca ağır depresyon ve toplumsal baskıyla savaşmış biri. LGBTİ+ kimliğini sır olarak saklamış, bunun üstüne müziği bile zamanında kabul görmemiş ülkesinde. Günümüzde hâlâ hayatına dair bilgiler, mektupları ve daha birçok belge kendi ülkesi tarafından saklanıyor ve queer varoluşu reddediliyor.

Her müzisyenin kütüphanesine, klasik müziğin tarihine devasa katkılarda bulunmuş besteci elli üç yaşında bir hastalık nedeniyle ölmüş. Fakat zor geçen hayatı ve psikolojik durumu nedeniyle intihar ettiği söylentileri var. En meşhur eserlerinden olan son senfonisi, Senfoni No.6 Pathetique eserinin bir intihar mektubu olduğu söyleniyor. Yakın zamanda benim de çaldığım bu eser hem çalışmaktan hem dinlemekten en çok zevk aldığım eserlerden biri. Bu eser için size söyleyebileceğim iyi bir kayıt, bir diger queer müzisyen, çok değerli orkestra şefi Leonard Bernstein'in yönetimindeki kayıt.

Bir çellist olarak eklemesem olmaz dediğim bir başka eser ise "Variations On A Rococo Theme" Rokoko Varyasyonları. Bence bu eser bestecinin rengarenk hayal gücünü yansıtıyor. Hem sevimli hem cazibeli hem de duygu dolu harika bir eser. Solistten büyük ustalık bekleyen etkileyici bir repertuar parçası. İcra etmenin zorluklarını bildiğiniz eserleri dinlemek ve izlemek ayrı zevklidir, bu yüzden söylemek isterim ki ustalaşmak binlerce saatlik çalışma ve yıllar alan teknikleri mükemmel şekilde göstermeye çalışırken böylesine alımlı bir müziği dinleyiciyle paylaşmak yetenek istiyor. Çellist Pablo Ferrández’in Rotterdam Filarmoni Orkestrasıyla yaptığı kaydı dinlemenizi öneririm.

Daha onlarca eser göstermek isterim size bu müzisyenden, anlat anlat bitmez her eserin hikâyesi, duyguları. Ayrıca yaptığı bunca işle, cesaretle denediği müzikal yeniliklerle bütün müzik tarihine sunduğu güzelliklerin değeri de tartışılmaz. Buna rağmen kendi ülkesinin onu reddetmesi çok talihsiz. Tamamıyla, bütün benliğiyle kutlamalıyız değerli sanatçılarımızı. Onların zenginliklerini hatırlamalı ve takdir etmeliyiz.

Tarihten bu üç değerli iz, queer sanatçıların ufacık bir kısmı. Dünyaya iz bırakan, hayal gücü, kararlılık, cesaret ve yetenekleriyle geleceği şekillendiren queer isimlerden sadece üçü. Daha binlercesini belki de hiç duymadık, hiç bilemeyeceğiz çünkü birileri onlara saklanmalarını söyledi. Onların içindeki renklerin insanlara zenginlik kattığını reddetti o birileri ve hala devam ediyorlar baskıyla yok etmeye.

İngiltere'deki eski yasalar, Rusya'nın hâlâ inkâr ettiği tarih… Türkiye'de neler oluyor? Sanatçılar, queer sanatçılar dünyaya gösterecek inanılmaz hayalleri fikirleri saklıyor mu?

Durum size acı geliyorsa şunu söylemek isterim, ben genç bir müzisyenim, öğrenmeye henüz başlamış, kendi duygularını sahnenin karşısındaki herkesle paylaşmak için elinden geleni yapmaya hazır bir müzisyen… Ve ben bu insanların değerini biliyorum, takdir ediyorum ve saygı duyuyorum. İçinden geleni sanatla gösteren herkesin de bunu hak ettiğini düşünüyorum. Biz sanatçılar bu değerleri takdir etmeye ve paylaşmaya devam ettikçe bizim dünyamızda her renge yer olacak.

Kaos GL dergisine nasıl ulaşabilirsiniz?

Bu yazı ilk olarak Kaos GL dergisinin 167. sayısında yayınlanmıştır. Dergiye; online aboneler dergi websitesinden ulaşabilir. Basılı halini edinmek isteyenler ise önümüzdeki haftadan itibaren kitapçılardan yeni sayıyı satın alabilirler. Dergiyi internetten satın almak için ise Notabene yayınları ile iletişime geçebilirsiniz.

*KaosGL.org Gökkuşağı Forumu’nda yayınlanan yazılardan yazarları sorumludur. Yazının KaosGL.org’ta yayınlanmış olması köşe yazılarındaki görüşlerin KaosGL.org’un görüşlerini yansıttığı anlamına gelmemektedir.


Etiketler: kültür sanat
İstihdam